USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Basın Özgürlüğü

23-03-2019

İnsan yaratılış itibariyle ihtiyaç sahibi bir varlıktır. Aynı zamanda insan, sosyal bir varlık olarak ele alınır. İnsanın bu iki temel özelliğini, aslında tamamlayıcı özellik olarak ele alabiliriz.

Sosyal bir varlık olan insanın haliyle bir ihtiyacı da iletişim ihtiyacıdır. İletişim ihtiyacı, kimin hangi sıralamasının kaçıncı basamağındadır ayrıca ele alınabilir. Zira günümüz Türkiye´sinin genel kopyala yapıştır bilimsel (!) ve akademik (!) çalışmalarında hep Maslow´dan dem vurulur. 1943 yılında yayımlanan bir çalışmasında söz konusu piramide yer vermiştir. Bu yazının yazıldığı 2019 yılı itibariyle yani Maslow´un İhtiyaçlar Hiyerarşisi´nin ömrü 76 yıldır. Oysa ondan yani Maslow´dan neredeyse 500 yıl önce yaşamış İbn-i Haldun´dan ve onun ihtiyaçlar yaklaşımından kimse bahsetmez. 1400 yıl önceki Kur´an´ın ihtiyaçlar sınıflandırmasından da pek kimsenin bahsettiğini göremezsiniz. Her bilim insanı, akademik çalışmada öncelikle en geriye, daha geriye, temele, köke gitmenin gereğinden dem vurur, ancak konu Batı olunca, kendi kültürünü alaşağı edip, Batı´dan alıntı yapmak daha havalı ve bilimsel (!) gelir.

Dağıldı, toplayalım. İletişim ihtiyacı demiştik.

İnsan, var olduğu günden bu güne kadar çeşitli şekillerle bu ihtiyacına çözüm üretmiştir. Mağara resimlerinden, ateşle haberleşmeye kadar, seslerden, kelimelere kadar birçok unsur sayabiliriz. Özellikle yazının icat edilmesi ile iletişim hızlandı.

Yazmak?

Yazmak, artık hemen herkesin gerçekleştirdiği bir eylem olarak kabul edilmelidir. 

Eskiden beri öyle değil miydi? Değildi.

Mağara duvarlarına çizim yapan insan okur-çizerdi (yazardı denilebilir). Sonra olanlar oldu, yazı bulundu. Okur-yazar insan sayısı giderek arttı. Zamanla dengeler değişti, yazan insan sayısı azaldı. İnsan, okuyan bir varlığa dönüştü. Yazanın az olduğu, okuyanın nispeten daha fazla olduğu bir zaman geçirdi evren. Sonra matbaa, sonra internet geldi. Özellikle de internetin gelişi ile beraber insan, binlerce yıl sonra tekrar okur-yazar bir varlık oldu. Artık, sabah yarım yamalak gözünü açan, eline telefonu alıyor. Gün içinde toplamda sayfalarca dolusu yazanlar var. Suya yazar gibi, yazılanlar kaybolup gidiyor. Mesajlar anlık okunup siliniyor, sosyal medya paylaşımları, yoğun trafik sebebiyle buhar olup gidiyor, görünmez oluyor. Herkes okur ? yazar. Ama ne için yazıyoruz, kime ne faydası var?

Fayda? Evet fayda.

Bilim, sanat, edebiyat bu alanların kendi gelişimleri için mi yoksa toplum için mi olduğu döngüsüne girmeyeceğim. İster bu alanların özgün gelişimleri olsun, ister olmasın, sonuçta topluma etkileri yadsınamaz. Belki de bu doğal sonuç zaten olması gereken durum. Yani, yazı eyleminin topluma faydası beklenir.

Zamanla ortaya başka sorunlar çıktı. Kim yazacak? Nasıl yazacak? Nerede yazacak? Ne yazacak? Evet, belki de en önemlisi buydu, ne yazılacaktı. Neye, ne kadar izin vardı? Bir izin gerekli miydi? Herkes her istediğini söyleyebilir/yazabilir miydi?

Demokrasi bunu gerektirir miydi? Demokrasi, kendini yok etmek isteyenlere de demokratik davranmayı barındır mıydı? (Hadi bu başka bir yazının konusu olsun). 

Başa dönelim. Yazı, toplumsal gelişim, teknoloji, matbaa derken ve kaçınılmaz son: kapital sahipleri ?basın? kurumunu oluşturdu.

Basın giderek bir güce dönüşüyordu, güç arttıkça bu gücü elde etmek ve istedikleri gibi kullanmak isteyen insanların sayısı da arttı.

Yöneticiler ile toplum arasında cereyan eden örtülü savaşta yeni bir silah olarak kullanılıyordu artık. İktidar, gücünü korumak, toplumu istediği yöne kaydırmak için aynı zamanda da kendi hata ve eksikliklerinin ortaya çıkmaması için basın üzerindeki kontrolünü artırmak istedi.

Muhalefet, iktidarın yanlışlarını, eksikliklerini, yolsuzluklarını topluma hızlı ve etkin aktarma aracı olarak basını kullanmak istedi. Aynı zamanda kendi fikirlerini yaymanın da en hızlı yöntemi idi.

Toplum ise tüm bu gelişmeleri öğrenmek, ona göre kendini konumlandırmak istiyordu doğal olarak. Tarafsız, açık ve dürüst bir bilgi kanalı mümkün müydü?

Böyle doğdu ?basın özgürlüğü?.

Herkesin, her kesime karşı elde etmek ve kullanmak istediği bir silahtı aslında, o kadar.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?