USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Dünya Vatandaşlığı

24-05-2019

İnsanoğlu dünyasını kavramlar yoluyla tanır, tercih eder, mücadele eder veya geri çekilir. Zira kavram dediğimiz unsur, hayata anlam katar veyahut sırt çevirtir. Çünkü bilgi, kültür, terakki ve irfan hep kavramlar üzerinden yürür. Bilim kendi mecrasında kavramlar üzerinden değişir ve gelişirken; toplumlarda kavramlara göre şekillenir. Nitekim Konfüçyüs´e  ?toplumun kaderi eline verilse ilk ne yapardın?? diye sorulunca şöyle cevap verir : ?İlk olarak toplumun iş gördüğü kavramları değiştirir; yerine yenilerini koyar ve her birini tanımlardım. Bunu da bir misalle şöyle izah eder: ?Eğer bir toplumda anne yalnızca çocuk doğuran anlamına gelmeye başlamışsa bu kavramı kaldırır, yerine başka bir kelime koyar ve çocuğu doğuran, büyüten, terbiye eden, ilk eğitimini veren hayata hazırlayan vb şeklinde tanımlardım?. Kavramın özellikle toplum üzerinde etkisinin ne denli mühim olduğu bu örnekte de oldukça açıktır.

Bugün baktığımızda egemen güçler hep kavramlar üzerinden işlerini yürütmektedir. Bu sömürü düzeninin akbabaları bir milletin geleceği ile alakalı bağlarını koparmak istediğinde, yaptığı en önemli işlem tarihsel süreçleri ile ilgili kavramsal planlar yapmaktır. Gelecek ile alakalı bağları koparmak için tarihin nasıl bir ilişkisi vardır diye sorarsanız, tarih geçmişi anlatabilir, lakin asıl geleceği planlar. İstikbal daima mazinin bir yansımasıdır. O nedenle bir milletin toparlanması, ilerlemesi ve güçlenmesi istenmediğinde yapılan ilk işlerden biri kavramlar yoluyla tarihsel süreçleri, karartmak, yok etmek veya önemsizleştirmektir. Hatta ne kadar aksaklık varsa ona yüklemektir.   İşte bu sebeple geçmiş ile bağları koparmak demek gelecek, nesillerin hayallerini tahakküm etmektir.

Nitekim Peyami Safa ?Osmanlıca-Türkçe Uydurmaca? adlı eserinde bu durumu şöyle izah etmektedir. ?Bugünkü Türk devleri Osmanlı devletinin devamı değil midir? Rejim değişmekle bir devletin bünyesi ve mahiyeti değişir mi? Osmanlı devleti yabancı bir devlet midir? Osmanlılar Türk değil midir?  Hiç şüphesiz bugünkü Türk devleti, Osmanlı devletinin devamıdır. Coğrafyası, tarihi, dili, kanunları, mülki teşkilatı aynıdır. Cumhuriyet rejimini kuranlar Osmanlı ricalidir. Edebiyat tarihimiz, kütüphanelerimiz Osmanlı kütüphaneleridir. Sanat abidelerimiz: Camiler, şadırvanlar, çeşmeler, medreseler Osmanlı mimarisidir. Osmanlı milleti Türk milletiydi. Atalarımızdı. Her türkün müşterek soyadı Osmanlıdır. Bunu inkâr etmek için coğrafyayı tarihi, dini, dili, hukuku, ecdadımızı inkâr etmek, soysuzluğu kabullenmek lazımdır. Bir devletin rejimi, hatta adı değişebilir, siyasi coğrafyası, tarihi dini, dili ve teşkilatı aynı kaldıkça bünyesi ve mahiyeti devam ediyor demektir.? Şimdi milletimizin ortak kavramları üzerinden mühendislik yapanlar, Osmanlıyı ayrı bir millet, konuştuğu dili ayrı bir dil, şiirini ayrı bir şiir, fikrini ayrı bir fikir olarak çığırtkanlık yapıp geleceğimizi elimizden alma yoluna girdiler. Bu yetmezmiş gibi ne kadar kutsalımız varsa idrakimizi zedeleyerek tertibatlar kurdular. Bir yandan insanımız üzerine yapılan kavram operasyonlarını kurgularken, diğer yandan da köleliğini yaptıkları batı ve modernizmin cafcaflı sembollerini ve hayat tarzının reklamını yaptılar. Bununla birlikte her gelişmeyi atlamadan ve fırsat bilerek özellikle iki binli yıllarda teknolojik kavramlar üzerinden tüm toplumun ve hususiyetle gençlerimizin hücrelerine işlemeye başladılar. Maalesef ekseriyetle başarılı da oldular.

Şimdi gelinen noktada bunlar yetmiyormuş gibi son zamanlarda yeni bir oyunun kavramı olan ?dünya vatandaşlığı? hususunu önümüze servis etmektedirler. Öylesine birden zikredilen bir durum değildir bu. Kavramlar, şayet bir milletin bünyesine yerleşmesi gerekiyorsa altyapısı olmalıdır. Yukarıda izah ettiğimiz hâkim güçler ve içerideki aveneleri her türlü bilinçaltı çalışmasını yaptı ve bu çalışmaları desteklemeye devam etmektedir. Bugünlerde dillendirilen dünya vatandaşlığı hususu yeni bir kavramsal oyundur. Oyundur diyorum çünkü şu dünyada bir yandan Türk-İslam medeniyeti sığdırılmaz edilirken, bir yandan da hunharca planlanmış iç savaşlara maruz bırakılmaktadır. Ayrıca manen baktığımızda bizim dünyamızla bu kavramı dillendirenlerin dünyası aynı değildir. O halde madden, manen, fikren, vicdanen ve idraken bir olmadıklarımla nasıl aynı dünyanın vatandaşlığını yaşayacağım ve kabulleneceğim. Olmaz ve dahi olamaz. Bunun imkânı da mümkünü de yoktur. Bu süreç davamızı, yükselen irfanımzı ve bilincimizi pembe kelepçe ile pranga altına almaktır. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek suretiyle insanlara beyaz hülyalar kurdurup kendi düzenlerinin idamesini sağlamaktır.

Devam edecek...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?