USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Ege Kıta Sahanlığı Sorunu

26-12-2018

KÜBRA DURAN

Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

 

Türkiye ve Yunanistan arasındaki çözülemez bir durumda gözüken, kronikleşen sorunların en önemli başlığına sahip olan, Kıbrıs Rum yönetimi ile veya Kıbrıs olayları ile bağlantılı olan Kıta Sahanlığı sorunu en başlıca sorundur. Bu sorunu detayına inmeden Kıta Sahanlığını tanımının yapmak yerinde olacaktır.

Türk dış politikası açısından bir hayli önemli olan Ege bölgesi sorunları içinde en önemli olan konularından bir tanesi Ege Kıta Sahanlığı sorundur. Terimsel açıdan kıta sahanlığı deniz altında karanın iki yüz metreye kadar olan kara parçasıdır denilebilir. Bu kara parçası devletin kara parçası halindedir. Bununla birlikte devletin nasıl kara üstünde bir bağlantısı bulunuyorsa bunda da aynı şekilde hâkimiyet kavramını egemenliğin de sürdüğü alandır. Kıta sahanlığı kabul dilebilmesi otoriter bir bağlayıcılığı olan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinde bununla ilgili teferruatlı bir şekilde belirtilmiştir. Bunun dışında 1958 Cenevre Deniz Hukuku konferansında kıta sahanlığı üzerinde sahip olduğu ülke, her türlü hakka sahip olduğu buna göre hareket serbestisine sahip olduğunu belirtir. Karasuları tabiri ise devletin egemenliği altında bulunan sahilleri de dâhili olmak üzere hâkimiyeti altında bulunan tüm sularıdır.

Kıta sahanlığı aslında 1945 senesinde Amerika Birleşik Devletleri(ABD) Başkanı Truman tarafından ortaya atılmış. Truman kendi ABD´nin etrafında okyanuslar nedeniyle hâkimiyeti tanımlamak için böyle bir ihtiyaçta bulundu. Bu bağlamda ABD´nin böyle bir kararda bulunulmasıyla diğer geri kalan devletler denize kıyısı olan devletler de bir hak talebinde bulunmuştur. Başkan Truman´ının böyle bir girişimde bulunulması denilebilir ki otomatikman diğer geri kalan devletlerde bir hak doğurmuş ve bu yolda bir hak talep etme iddiasında bulunmuşlardır. Bu hadisenin diğer devletlere cereyan etmesi ilk başta Amerika Birleşik Devletleri bir itirazda bulunmuş, fakat tepkiler ilerleyince uluslararası konferanslar şekilde bir çözüm arayışına gidilmiştir tüm ilgili devletler nezdinde diplomatik silsile olmuştur.

Devletler bununla ilgili 1958 yılındaki Deniz hukuku ili ilgili konvansiyonunda anlaşmaya varmışlardır. Bu konvansiyon daha sonra eksiklerinin olduğu ihtiyacı olduğunu dile getirilerek Birleşmiş Milletler bünyesinde deniz hukuku konvansiyonunda devletler anlaşmaya varıldı. Kıta sahanlığı da bunun üzerinde detaylıca bir anlamlandırılmaya gidildi. Kıta sahanlığı dışında, Münhasır ekonomik bölgesi devletlerin egemenliği söz konusu olmakta, bu egemenlik sözleşmede 200 mile kadar varabilmektedir.

Türkiye özelinde değinilecek olunursa, Türkiye ile Yunanistan ile bir Kıta sahanlığı sorunu zuhur etmiştir. 24 Temmuz 1923´te kabul edilen Lozan Barış Antlaşması bu tamamıyla ortadan kaldıramamıştır. Bunun ile ilgili iki devlet arasında da düzenlenmiş veya imzalanmış herhangi bir konvansiyon bulunmamaktadır. Bu bağlamda taraflar bir söz birliğine de varmış değiller.

Lozan Barış antlaşmasında ege kıta sahanlığı sorununa taraflar arasında kısmi bir çözüm getirebilirmiştir fakat kökten bir çözüm getirdiğini söylemek pek doğru değildir. İlk etapta antlaşma kıta sahanlığını 3 mil olarak belirtip bir anlaşmayı beraberinde getirirken, ilerleyen zamanlarda bu 3 mil 1936 yılında 6 mile çıkartılmıştır. Bunun değişikliğin olması tabidir ki taraflar arasındaki bir ılımlı havanın var olması ona göre bir değişikliği beraberinde getirmiştir. Bu değişiklik bile sonraki dönemlerde tekrar bir ihtilaflı havayı sezdirecektir. Bu yüzden şuana kadar herhangi bir değişiklik olmadan 6 mil ile ilgili anlaşma devam etmektedir.

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku konvansiyonuna kıta sahanlığı ile ilgili bölümde deniz mili ibaresinde 12 mile çıkarmak hakkını dile getirir. Fakat Türkiye bu konvansiyona Yunanistan ile ihtimal anlaşmazlıklar nedeniyle denilebilir bu konvansiyona taraf olmamıştır. Tersi bir durumda Yunanistan´ının bu 1982 yılında devletler arsında imzalanan konvansiyon istinaden deniz kıta sahanlığını 12 çıkartma yeltenmesi durumunda Türkiye bunu savaş sebebi saymıştır, dış politika bakımından da Türkiye´nin politikasında hala üst düzeyde önemini korumaktadır. İki tarafına 12 mile çift taraflı bunu yapması zordur Ege denizin yapısı yeteri kadar mesafenin olmaması sebebiyledir Dolayısıyla Yunanistan böyle bir ihtimali göze alması halinde Türkiye en iyi en donanımlı askeri birliklerini Ege bölgesinde bu karardan dolayı konuşlandırmıştır. İkinci olarak da dünya üzerinde Boğazların önemi açından jeopolitik ve jeostratejik önem de dâhil olmak üzere Türkiye´nin en güçlü ordusu 1.Ordu İstanbul´da konuşlanmaktadır. Dolayısıyla bir dış politika açısından bu iki önemli özellik birbiriyle bağlantılı bir kavrayış olarak hala günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.

Türkiye ve Yunanistan eşitlik ilkesi çerçevesinde Ege denizinde petrol arama gibi araştırmaya izni vermiştir. Bunun olması bazen sorunlar çıkarmıştır tabi bir Ege denizi kıta sahanlığı anlaşmazlığını veya sorunu ortaya çıkarmıştır. İki devletinde birbirleriyle ilişki olumlu bir güzergâhta tam olarak istikralı olmamasının nedeni bu sorundur. İstisna dahilinde devlet erkanını iki tarafında bir ziyareti olmuşsa dahi bu sorunu ortandan kaldırıldığı veya çözüm getirdiği ve ona göre bir siyaset kararı verildiği mevzu bahis değildir. Bu anlaşmazlık Yunanistan daha sonraki süreçlerde itirazlarda bulunması önemli bir basamağı oluşturur.

Karşılık bir tartışma ve diplomatik notlar halinde bir diplomasi yürütülmekte, uluslararası hukukunda buna kesin bir çözüm getirmeyip, iki devlet arasında sürekli ve kalıcı bir anlaşmazlık keşmekeşi aktifliğini korumaktadır.

Türkiye´nin 1960 yıllarından sonra Kıbrıs´ta karışıklıkların çıkması sonucu hem Rum kesimiyle anlaşmazlık yaşaması Türkiye´nden orada mevcut olan Türk kesimine yardım etmesidir. Bunun sonucu itibari ile 1964 Johnson mektubu olarak da biline ABD başkanı Johnson Türkiye yönetimine açıkça bir mektupla ihtarda bulunup Marshall planı ve Truman Doktrini çerçevesinde verilen silah yardımları ile Kıbrıs´a ihtimal dâhilindeki herhangi bir operasyonel bir edimsel tehditlerde fiiliyatında bulunulmayacağı açıkça tehdidinde bulunuyordu. Bu açıdan çok önemli nokta Türkiye hem Kıbrıs´ta hem Yunanistan ile hem de ABD ile bir anlaşmazlık içerisinde olmuştur. Tabi bu konu kesinlikle Ege kıta sahanlığı ile birlikte bir bağıntı içerir. Sorunu da derinleştirmiştir. 1964 tarihine kadar Türkiye hem batını önemli bir müttefiki özellikle ABD´nin, Türkiye bundan sonra onlara karşı bir muhalefet içerinde eleştiri düzeyinde diplomasi yürütmekte olacaktır.

Bu girdapta kalan Türkiye Kıta sahanlığı konusunda yanız kalacak ve onu kendisine yukarıda belirtildiği gibi casus belli ilan edecek ihtimal dâhilindeki bir değişiklikte kendin savunma içerisinde girecektir. Batıya olan güven ve itibar bu açıdan azalmış olacaktır. Bu edimsel olaylar Türkiye sonunda 1974 Kıbrıs´a bir hareket düzenlemesine neden olacak, sorunlar daha bir karmaşıklaşacak ve daha da çözümsüzlüğe uğrayacaktır. ABD´ye karşı bir itimatsızlık, Rum kesimi ile hala bir ilişki ve kurulamaması ve de Yunanistan ile Ege denizi kıta sahanlığı sorunu çözülememesinin en önemli bir çerçevesinin bu olay çerçevesi içinde gelişti denilebilir.

Ege Kıta Sahanlığı sorunu uluslararası hukukun dikkatini çekmiş ve Birleşmiş Milletler düzeyinde bir çözüm yolu aranacaktır iki taraf arasında. Sorunlar sadece geçici bir misyonda devam etmiştir. Köklü bir geçmişi soruları çözmek büyük otorite alanına sahip Birleşmiş Milletler de bir çözüm meydana getirememiş en azında denizel bakımında komşu olan iki devlet arasında bir sorunları çözecek bir karar mekanizması oluşmamıştır.

Türkiye ile Yunanistan ile sorunlar sadece Ege kıta sahanlığı etrafında geliştiği söylenemez bunu dışında farklı konular içerisinde de bir sorunlar girdabında devam etmiştir aynı çerçevede hareket etmiş. Eğer başlıklar halinde bir kategorize yapacak olursak diğer sorunlar aşağıda belirtildiği şekilde bir süreç halinde devinimi gerçekleşmiştir. Türkiye argüman çerçevesinde 24 Temmuz 1923 senesinde imzalanan kıta sahanlığı ile ilgili çerçevesinde argüman ortaya koymakta ve bunu kabul eden Yunanistan ilerleyen zamanlarda bunu kabul ettiğini saklıyor iması içinde olması hem Türkiye´nin hem de Dünya kamuoyunun dikkatini çekmektedir. İmzaladığı Konvansiyonlar dâhilinde argümanların ve materyallerini ortaya atan Türkiye daha rahat bir hareketi söz konusu iken karşı taraf bunu resmen bir sağılar diyaloğu şeklinde karşı tarafın argümanların duyumsamazlıktan buna istinaden hareket etmektedir.

Yunanistan´ın adaları ana karayla birleştirme düşüncesi içerisinde olmasıdır. Fakat bunu iddia etmesi ve bunu ihtimal dâhilinde düşünmesi engelleyecek sadece Birleşmiş Milletler Deniz hukuku konvansiyonudur. Konvansiyon bunun gibi bir itibarda bulunulmasını engellemektedir. Birleşmiş Milletler konvansiyonları her zaman deniz hukukunda olduğu gibi bir eğitlik mekanizması dâhilinde karara sahip olmaktadır. Karşıt bir durumunda sorunları karışıklığa itmektedir. Aynı kıta sahanlığı konusunda konvansiyonda belirtilen eşitlik ibaresi burada geçerli olup bunun olması imkânsıza yakın derecededir

Başka açıdan Yunanistan ile yaşanan diğer sorun ise On İki ada silahsızlandırması sorunudur. İlgili antlaşmalar bunun oluşmasını engellemiş bunlar Lozan Antlaşması ve Paris Antlaşmasıdır. Fakat Yunanistan bu iki antlaşmaları içerdiği On iki adanın silahsızlandırma ibaresini maddesini ihlal etmektedir. Bu da casus belli aktifleştirmede rol oynamaktadır. Yani Yunanistan´ın bu edimsel harekette bulunulması iddiasını şuna dayandırmaktadır Türkiye´nin ilgili antlaşmanın Paris antlaşmasına taraflı olmasıdır. Yunanistan her türlü uluslararası hukuku ihlali ortaya çıkmaktadır.

Türkiye´nin Yunanistan ile yaşadığı başka bir sorun iki tarafın arama kurtarma çerçevesinde bir anlaşmazlığın olması, bir çakışma meydana getirmesi bu yolda yaşanan gerginliklerdir.

1979 senesindeki ortaya atılan uluslararası sözleşme tarafları anlaşmaya varmadan herhangi bir karşıt durumunda bulunmaları yasak durumuna getirmiştir ve bunu engellemiştir. Fakat tarafları arama kurtarma çerçevesinde bir uluslararası görevi ihlal etmelerini engellemekte fakat başka bir yoldan bunu hakmış gibi bir duruma sokulmasını ilgili sözleşme bunu belirtir. Herhangi olasılık da engellemektedir. Türkiye Yunanistan´ını bu iddiasını uluslararası sorumluluğa karşı yapılan bir açıkça bir saldırı olarak nitelendirmektedir ve aynı şekilde bu tabirleri uluslararası kamuoyu ile paylaşmakta ve ona göre bir haklılık payını dünya nezdinde ortaya çıkarmaktadır.

Yunanistan devletinin bu gibi sorunlar ortaya atması bununla birlikte edimsel hareketlerde davranması, Kıbrıs sorunun, Ege Kıta Sahanlığı ile doğrudan bir bağıntı içindedir. Bunun engelleyen Türkiye´nin 1976yılında karar verdiği casus belli yani savaş nedenidir. Düşük yoğunlukta bir hareketi söz konusu olmasını altında yatan tek bir sebep bu karar olmaktadır.

Her iki NATO üyesi ülkelerin böyle karşılıklı sorunlar yaşaması iki devletinde sorunlar bugüne kadar çözülmemesindeki sebep olabilir. Dolayısıyla NATO iki üyesinin birinin tarafını tutması ona göre hareket neredeyse imkânsız olup anlaşmazlıkları taraflara bırakmış karşılıklı bir çözümden yana olduğunu aynı çerçevesinde bir devinime sahip olmuştur. Bu da NATO içinde çözümsüzlüğü ve anlaşmazlıkların çözülmediğini ortaya çıkarmaktadır. Bu minvalde sorunların çözülememesindeki tek sebep iki devletinde NATO üyesi olması, Avrupa Konseyi üyesi olmasıdır. Açıkça söylenilebilir ki Türkiye aynı Kıbrıs müdahalesinde olduğu gibi bu sorun ile da tek başındadır o bu yolda hareket etmekte dünya kamuoyuna argümanlarını sunmakta mücadele etmektedir.

1945 Truman bildirisinden beri Türkiye ile Yunanistan arasında bir çatışmaya kadar varabilecek yoğunlukta bir savaş ihtimalleri yaşanmıştır. Bu konu bir hayli uluslararası meydanda bir önem kazanmakta hala güncelliğini korumaktadır.

Son zamanlarda da tanık olunmakta tarafların herhangi bir araştırma yapmaları halinde de taraflar tartışmaya girmekte ilişikler tekrar sıkılaşmaya neden olmaktadır. İki taraf bunula ilgili bir kararda birlik oluşturmuş değildir. Argümanlar farklı olunca anlaşma durumu da güçleşmektedir. Argümanlar da farklı olunca uluslararası konferanslar da bu onu a bir anlaşmaya tamamıyla sonuca varamamakta, sorunlu olan tarafları da bir birlik anlaşmasında zorlaştırmaktadır.

Yunanistan devletinin en önemli kendi argümanların meşrulaştırma aracı olarak medya üzerindeki etkinliği onu kendi davası hakkında bir araç olarak kullanıldığı ayrıca söylenilebilir.

Sonuç

Yukarıda belirtilen bilgiler ışında Ege Kıta Sahanlığı hala çözülememiş bir sorun olarak Türkiye ve Yunanistan arasında devam ediyor. Her ne kadar uluslararası konferanslarda dile getirilse iki taraf devlet anlaşmazlıklar meydana gelip sorun çözülemez duruma geliyor. Bu sorun bu şekilde devam etmesi kanımca iki devletin de bir Kuzey Atlantik Paktına(NATO) üye olmalarıdır.

Bu sorunu çözülmesi diğer alt başlık halinde olan diğer sorunlar da direkt olarak bir çözülmeye mahal vereceği açıktır. Ama sorunlar girdabında asıl en önemli sorun Kıbrıs Sorunudur denilebilir. Bir çözülme meydana çıkması halinde de bu köklü sorun tüm çözüm kapılarını kapatmaktadır. Yunanistan´ın en büyük argümanları budur denilebilir açıkçası.

Kaynakça

1) http://www.madencilik.org.tr/article/9e16fb11407dece_ek.pdf Erişim Tarihi: 14.04.2018

2) http://www.yenidenergenekon.com/20-johnson-mektubu-nedir/ Erişim Tarihi: 14.04.2018

3) http://www.mfa.gov.tr/baslica-ege-denizi-sorunlari.tr.mfa Erişim Tarihi: 14.04.2018

4) https://www.kdhukuk.com/kita-sahanligi/ Erişim Tarihi: 14.04.2018

5) http://strate.blogcu.com/turkiye-ile-yunanistan-arasindaki-ege-sorunu/320628 Erişim Tarihi: 15.04.2018

6) http://akademikperspektif.com/2014/03/20/ege-denizi-baglaminda-turkiyeyunanistan-sorunlari/ Erişim Tarihi: 15.04.2018

7) https://www.tarihbilimi.gen.tr/makale/kita-sahanligi-sorunu/ Erişim Tarihi: 15.04.2018

8)http://www.ensonhaber.com/meydan/turkiye-ve-yunanistan-arasinda-ege-deki-sorunlar-151059.htm Erişim Tarihi: 16.04.2018

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?