USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Muhalefet Ahlakı

30-01-2019

Edep ve üslup insanı yücelten hasletlerdendir. Usuller ve esaslar insanın kalbine hangi nezakette dokunabilirse o nispette başarılı olabilir. Derin bir bakış açısı ile yol yürüyebilmek edepli, üslubuna hâkim ve karşısındakine saygı dairesinde hareket edebilenlerin şanıdır. İnsanın başını öne eğdirecek cümleleri söyleme çaresizliği birikimsizliğin dışa yansımasıdır. Bu nedenle ?iki düşün bir söyle? veciz sözü bizlere hayatımızın her alanında nasıl davranmamız gerektiğini çok güzel şekilde özetlemektedir.

Bizler Türk Milleti olarak dünyanın kuruluşundan bugüne kadar önemli tarihsel olaylar içerisinde yer alarak insanlığın gelişimine önemli katkılar sağlamışız. İslamiyet´ten önceki töre kültürü ve İslamiyet´ten sonra ise İslami hükümlerle çelişmeyen töre kültürü ile İslami kurallara göre kültürümüzü geliştirmişiz. Bizim ne İslamiyet´ten önce ne de İslamiyet´ten sonra büyüklerimize, ilim adamlarımıza ve devlet yöneticilerimize karşı genel anlamda bir saygısızlığımız olmamıştır. Bu ve buna benzer yapılan saygısızlıklar ise hiçbir zaman itibar görmemiştir. Bu anlayış bizleri her zaman dünyanın en asil milleti yapmıştır. Ancak son dönemlerde ülkemizde bu bakış açısının çok uzağında tavırlar görmekteyiz. Ülkemizde 80´li yıllarda başlayan ve 2000´li yıllardan sonra hızla devam eden sosyal ve kültürel bozulmalar garip değişim ve dönüşümler almış başını gitmiş durumdadır. Kutsallarımız azalmış ve belki de yok seviyesine inmiştir. İşte bu durumda ahlaklı bir muhakeme ve muvazene ortadan kalkmaktadır.

Yıllarca kutsal saydığımız birçok vasıf hiç umursanmadan ayaklar altına alınmakta ve bu durumu sürdürenler o kadar ileriye gitmekteler ki, zaman zaman yaptıklarını bir kutlu idealmiş gibi göstermektedirler. Haber kanalları ifrat ve tefrit yarışı içerisinde, kimi zamanda savaş eder gibi haberler yapılmakta ve köşe yazıları yazılmaktadır. Herkes pusuya yatmış karşı tarafın bir açığını kollamakta ve tutturduğu vakit ise ahlak, insanlık, edep ve görgü tanımadan yıkmakta, yok etmekte ve tahribatın alasını yapmaktadır. Özellikle sosyal medya denilen mecrada ise, söylenenin doğruluk ve yanlışlığına bakılmaksızın vurun abalıya anlayışı ile ezberci ve süfli bir şekilde yorumlar yapılmaktadır. Maalesef bu çirkin anlayış her kesimde aynı şekilde ve kısır döngü içinde devam etmektedir. Hele gençlerimizde son zamanlarda ki derinlik anlayışının azalması ve bunun yerine politik söylem ve bakış açısının daha da hâkim olması nedeniyle bu yara büyüyerek kanamaya devam etmektedir.

Devlet yöneticilerinden siyasetçilere, din âlimlerinden bilim adamlarına, öğretmenlerden talebelere, idarecilerden halka tüm kesim, sınırları çizilmiş bazı hasletlerden uzak tavır ve söylemler içerisine girmişlerdir. Bu durum kötü gidişin başlangıcıdır. Bizler inanç, gelenek ve göreneklerimizden uzaklaştığımız zaman benliğimizden de uzaklaştığımızın farkına varmamız gerekmektedir. Bizim gibi düşünmeyenler ve bizim gibi yaşamayanlarında düşüncelerinde ve yaşantılarında asgari ve/veya azami düzeyde doğruluk payının olabileceğini unutmamamız gerekmektedir. Bedel ödemek en zor veya en kolay bir husus olabilir. Bu durum herkeste farklılık arz eder. Ama bu bedel, toplumu ilgilendiren bir bedel ise, o zaman insanların daha hassas davranmaları gerekmektedir. Bazen doğrunun söylenmemesi de bir toplumun geleceğini olumlu etkileyebilir. Bazen toplumun ahlaki yapısını olumsuz etkileyebilecek durumların ortaya çıkarılmaması da toplumun geleceğine katkıda bulunabilir. Biz burada yapılan yanlışların örtbas edilmesi gerekliliğini savunmuyoruz. Elbette ki, yanlışlıklar bilinmeli ve devam eden süreçte gerekli tedbirler alınmalıdır. Ancak atılan her adım ve zikredilen her sözün artıları ve eksileri iyi hesap edilmelidir.

Bununla birlikte yapılan yanlışlıkların ve olumsuzluklarında belli bir adap ve terbiye içerisinde tenkit edilmesi gerekmektedir. Hiciv de bir sanattır. Bu sanatı iyi kullanmak gerekmektedir. Doğruları savunurken kendini de doğrularını da ayaklar altına alacak söz ve davranışlardan kaçınmak gerekmektedir. Muhalefet ille de açık bulmak için sağda ve solda bir şeyler aramaya kalkarak yapılırsa, ortaya çıkacak manzarayı hangi niyetle yorumlarsak yorumlayalım halk adına herhangi bir kazanım çıkmayacaktır.

Toplumların ahlakı ve imrenilen yaşantıları karşılıklı ilişkilerle doğrudan bağlantılıdır. Övgüyü nasıl ki, hak edene ve belli çerçevede yapmamız gerekiyorsa, muhalefeti de belli çerçevede ve ölçüde yapmak lazımdır. Çekiştirme anlayışıyla doğrulara ulaşmak mümkün değildir. Benden değil diye saldırmanın bir anlamı yoktur. Dün onlar bize şöyle yaptılar diye kan davası gütmek lüzumsuzdur. Biz intikam almakla değil, doğru ne ise onu yapmakla mükellefiz. Özellikle belirtelim ki, ahlaklı muhalefet eksiklikleri tamamlama, söylenen sözün ve yapılan işin kalitesini ve faydasını artırmaya yönelik yapılır. Diğeri kul hakkına girmektedir.

Hülasa; her zaman geçmişimizi unutmadan hareket edelim. Hepimizin yanlışlıklarının olabileceği gerçeğini aklımızdan çıkarmayalım. Bunun yanında hiç ummadığımız kişilerinde doğrularının bizim doğrularımızdan daha faydalı olabileceğini göz ardı etmeyelim. Bir yanlışı dillendirirken ölçüyü kaçırmayalım ki, yarın bize karşı da ölçü kaçmasın. Hayatımızın her safhasını ve muhalefeti ahlaklı yapalım ve yaşayalım?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?