USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

"Neme Lâzım?" Diyemeyiz

08-08-2020

Dün Cuma hutbesinde her Müslüman´da olması gereken bir konuya dikkat çekildi. ?Mümince Bir Duyarlılık: İyiliği Emretmek, Kötülükten Sakındırmak? başlığı altında işlenen konuda Allah´ın imanlı, vicdanlı ve duyarlı bireylerden oluşan İslâm ümmetini Kur´an´da; ?Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah´a inanırsınız? şeklinde anlattığına vurgu yapıldı.

Ben de bugün yazımda çeşitli kaynaklardan da beslenerek bu hususa değineceğim.

Her Müslüman´ın sorumlu olduğu çok mühim bir vazife vardır: İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak.

21. yüzyılda müsbet cihad şekli budur çünkü.  İyilikleri emretmek, zarar vermezse nasihatte bulunmak, iyi insanlara mahsus bir davranıştır.

Peygamberlerin açtığı bir çığırdır. Manevî bir cihaddır. İyi bir toplum elde etmenin tek anahtarıdır.

Kötülüklerin önüne geçmek, iyiyi ve güzeli yaparak, iyi örnek olmakla mümkün olabilir.

Bir Müslüman hayrı ve sabrı tavsiye ederken, kaidesine uygun olarak kötülüğü de engellemek zorundadır. Kötülüğe engel olunmazsa kötülük işleyenler kendilerinde kuvvet bulurlar. Hiçbir mahzuru yokmuş gibi kötülük yapmaya devam ederler. Bu sebepledir  ki, Allah, Müslümanlardan hem iyiliği emretmelerini hem de kötülüğe engel olmalarını istemektedir. Aksi takdirde kötülerle birlikte masumları da yakacak bir musibetin geleceğini haber vererek, "Bir belâ, bir musibetten çekininiz ki, geldiği zaman yalnız zalimlere, kötülüğü işleyenlere mahsus kalmayıp masumları da yakar." buyurmuştur.

Musibetler ekseriyetin hatasından ileri gelmektedir. Şühedâ kanıyla yoğrulmuş bu mübarek vatanda işlenen günahlar; mukaddesatımıza, dinimize gösterilen hürmetsizlikler; gayrimeşru hareketler, zelzele ve anarşi gibi dehşetli musibetlere sebep olur. İman ve Kur´ân´ın en muhkem kalesi olan bu vatanın her köşesinde Allah´ın gayretine dokunacak zulümler ve isyanlar işlenmektedir.

Bizden evvel bu dünya misafirhanesinde oturan millet ve ümmetlerin başlarına gelen belâ ve musibetlerin hepsi, işledikleri günah ve isyan yüzünden değil midir?

Aziz ve Celîl olan Rabbimiz, gizli işlenen günahlardan yalnız işleyeni mes´ûl tutar, masumlara azap vermez. Fakat açıkta yapılan günahlara manî olacak güçtekiler engel olmazlarsa, "Neme lâzım?" diyerek vazifelerini yapmazlarsa, o zaman zararı umuma dokunur.

Saadet asrında bir grup insan Resûl-i Ekrem´e (sav) gelerek sordular:

"Yâ Resûlallah! İçinde iyilerin de bulunduğu bir memleket helak olur mu?"

Bu soruya Efendimiz "Evet, helak olur!" buyurdu.

"Nasıl olur yâ Resûlallah?" diye sormaları üzerine, "İsyana, kötülüklere sükût etmeleri ve bu suretle dine ihanet etmeleri sebebiyle!" buyurdular.

Peygamber Efendimiz günahkâr bir kavmin nasıl helak edildiğini de şöyle haber veriyor:

"Allah Teâlâ bir azap meleğine emretti: ´Filân kasabanın altını üstüne çevir!´ Melek dedi: ´Yâ Rab! Onların içinde sana bir defa olsun isyan etmeyen filân zat vardır?´ Cenâb-ı Hak ferman etti: ´Onu da onları da altüst et! Zira onun yüzü bir defa bile kötülük yapan kimselere benim rızam için ekşimemiştir, kötülükten vazgeçirmeye çalışmamıştır!´ buyurdu."

Onun içindir ki, hadîs-i şerifte, "Sizden biriniz bir kötülüğün işlendiğini görürse, hemen onu eliyle bozsun. Eğer gücü yetmezse diliyle... Şayet buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzedip o işi reddetsin. Bu, îmanın en zayıf olanıdır." buyurulmaktadır.

Hadisin bize verdiği ders şudur:

İşlenen kötülüklere idareciler eliyle mâni olur; âlimler va´z u nasihatla, sözle mâni olur, halk da kalbiyle o kötülüğü reddeder, tepkisini gösterir.

Bu zamanda en mühim meselemiz manevî cihaddır, manevî tahribata karyşı sed çekmektir. Bununla dâhildeki asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. İyilerin çoğalmasına, kötülerin azalmasına, îmanların kurtulmasına çalışmaktır.

Bu zamanın en makbul cihadı olan, her mücahide yüz şehid sevabı kazandıracağı müjdelenen bu vazifeyi yapmaya mecbur ve mükellefiz. Bu manevî cihada nefsimizden başlamalıyız.

"Nefsini ıslâh etmeyen, başkasını ıslâh edemez!"

İyiliği emretmeye kendi evimizden, ehlimizden başlamalıyız.

Bir aile reisi, yuvasındaki çoluk çocuğunu kötülüklerden korumuyorsa, işlenen günahlara seyirci kalıyorsa vazifesini yapmamıştır, mahkûm ve mağluptur.

Aile reisinin vazifesi, aile hayatında İslâm´ı yaşamak ve yaşatmaktır. Gayrimeşru davranışlara mâni olmaktır. Aksi takdirde dünyada ve âhirette cezası dehşetli olacaktır.

Sonra kötülükleri önleme cihadımız, içinde yaşadığımız toplumda devam edecek.

"Bana değmeyen yılan bin yaşasın!" gibi bir zihniyet İslâm´da yoktur!

Komşumuzun evi tutuşmuş yanıyorsa, söndürmeye koşmak bize farzdır. "Neme lâzım?" diyemeyiz. Bize komşu da köy de şehir de devlet ve millet de her şey lâzımdır.

İzzetli ve şerefli bir hayat birlikte yaşanır. Her Müslüman diğer bütün Müslümanların, vatandaşların malını, canını, namusunu korumakla vazifelidir. Tecavüzlere karşı koymalıdır.

Allah rızası için hâlis bir niyetle hayrı tavsiye edip serlere mâni olmalıyız.

Unutmayalım: "Hayırlı insan, başkalara hayrı dokunan insandır!"

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?