Geçen yıl Gıda ve Tarım ürünleri ithalatı için gemiler dolusu para ödemişiz.
Tam 10 milyar dolar.
Ordunun, Aydının, Sivas´ın, Antalya´nın çiftçisine koklatmadığımızın on katını, Yunanistan´dan Kanada´ya, Rusya´dan Amerika´ya, Pakistan´dan Sırbistan´a kadar Dünyanın dört bir yanındaki çiftçilere dağıtmışız.
Et alıyoruz, Pirinç alıyoruz, arpa-buğday alıyoruz, Mercimek fasulye nohut alıyoruz.
Hadi onu da sayalım, saman dahi alıyoruz.
Ne oldu bize ?
afet mi oldu,
felakete mi uğradık,
savaştan mı çıktık.
Ne oldu da İstanbul boğazını tüm Dünyaya bedelsiz açtığımız gibi; 80 Milyonun boğazını da Dünyaya mahkum ettik.
Düşmanın edemediğini ettik kendimize.
- Kendi toprağımızı işgal ettik.
- Kendi yurdumuzda kendimizi esir ettik.
- Fındıklığı söküp, bina diktik,
- Zeytinliği kesip otel diktik,
- Portakal bahçelerine tatil köyü,
- Kavun karpuz tarlalarına kooperatif evleri yaptık.
- Dünyanın en verimli topraklarında, Dünyanın en büyük ithal oto plazalarını açtık.
- Düşmanın can vermeden ayak basamadığı toprağımızı, Gavurun markalarına rehin verdik.
- Bin yılık dostumuz kara sığırın neslini kuruttuk.
- Melaike saydığımız koyunları telef ettik.
- Daha dün Tarım Ülkesi olan koskoca memleketi, çöl tilkisi İsraillin piç tohumlarına mahkûm ettik.
- Adam yetişen topraklarımızı beton tarlalarına çevirdik.
Düşman etmedi bize, kendimize ettiğimizi dostlar, düşman.
Ve
asıl soru şu;
Sahi, biz kendimize bu kadar kötülüğü niye ettik??? (H.M)