Başarılı sunucu Pelin Çift, TRT 1'de yayınlanan "Gündem Ötesi" programında Ömer Kaplan'ı konuk etmişti.
Ömer Kaplan programda Anadolu'da Türkler tarafından inşa edilen ilk camisini anlatmıştı. Yayından sonra izleyiciler Anadolu'nun Türkler tarafından inşa edilen camisini merak etmiş ve araştırmaya koyulmuştu. Peki Anadolu'da Türkler tarafından inşa edilen ilk cami neresidir? İşte detaylar...
Kars'ta bulunan Menûçihr Camii, aynı zamanda Ebu'l Menûçehr Camii veya Ani Ulu Camii olarak da bilinir, Anadolu topraklarında Türkler tarafından inşa edilen ilk cami olarak yaygın kabul görmektedir. Bu temel özelliği, camiye bölgedeki Türk varlığının ve İslami etkinin erken aşamalarını işaretlemesi açısından muazzam bir tarihi ve kültürel önem kazandırmaktadır. Türkiye'nin Kars ilinde bulunan Ani antik kentinin sınırları içerisinde yer alan cami , UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer almaktadır . Farklı kültürlerin katmanlarına sahip tarihi öneme sahip bir şehir olan Ani'deki konumu , caminin Türk yönetimi altındaki bölgenin geçişini ve dönüşümünü gösteren bir kanıt olarak önemini daha da artırmaktadır. Selçukluların 1064 yılında Ani'yi fethetmesinin ardından caminin inşası 1072 ile 1086 (veya 1092) yılları arasına tarihlendirilmektedir . Bu zaman dilimi, 1071'deki Malazgirt Meydan Muharebesi'nden kısa bir süre sonrasına denk gelmektedir , ki bu muharebe genel olarak Anadolu'ya Türk yerleşiminin başlangıcı olarak kabul edilir .
Selçukluların Malazgirt zaferinin hemen ardından caminin hızlı bir şekilde inşa edilmesi, bu yeni ele geçirilen topraklarda Türk ve İslam varlığını kurmaya yönelik kasıtlı ve acil bir çabayı göstermektedir. Bu durum, Ani'nin stratejik önemini ve bir caminin yeni egemen gücün bir işareti olarak dikilmesinin sembolik anlamını vurgulamaktadır. Malazgirt Meydan Muharebesi (1071), Anadolu'da Türk yerleşiminin yolunu açmıştır. Menûçihr Camii'nin inşası neredeyse hemen sonra başlamıştır (1072-1086). Bu yakın zamansal ilişki, askeri zafer ile sonraki kültürel ve dini iddianın mimari projeler aracılığıyla doğrudan bir bağlantısını göstermektedir. Caminin Ani gibi önemli bir kentsel merkezde konumlandırılması, bölgedeki Türk kimliğini pekiştirme niyetinin altını çizmektedir.
Selçuklu Dönemi ve Caminin Kuruluşu
Cami, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'na siyasi olarak bağlı olan Şeddadi hanedanından Ebu'l Menûçihr Bey'e atfedilmektedir. Ebu'l Menûçihr Bey, Sultan Melikşah döneminde yaşamıştır . Şeddadiler, Kafkasya'da hüküm süren ve Selçukluların vasalları olan Kürt bir hanedandı. Onların caminin inşasına katılımı, Selçukluların yeni fethedilen toprakları yönetmek ve kültürel ve dini gündemlerini desteklemek için yerel yöneticileri kullanma stratejisini göstermektedir. Bazı kaynaklar, caminin inşasının bizzat Sultan Melikşah tarafından Ani'nin Selçuklu fethinden sonra emredildiğini ileri sürmektedir . Bu durum, caminin merkezi önemini ve Selçuklu Sultanlığı'nın Anadolu üzerindeki hakimiyetinin bir sembolü olarak kurulmasına potansiyel doğrudan katılımını vurgulamaktadır. Yapının asıl işlevi konusunda bazı tartışmalar bulunmaktadır; alternatif teoriler, yapının bir saray, gümrük binası veya yıkılmış bir kiliseye ait bir ek yapı (jamatun) olarak hizmet etmiş olabileceğini öne sürmektedir . Bu akademik tartışma, tarihi yapıları yorumlamanın karmaşıklığını ve orijinal amaçlarını tam olarak anlamak için devam eden araştırmaların gerekliliğini göstermektedir. Bununla birlikte, hakim görüş yapıyı bir cami olarak tanımlamaktadır.
Anadolu'daki ilk Türk camisinin inşasında Selçuklu otoritesi altındaki Kürt bir hanedanın (Şeddadiler) yer alması, Selçuklu İmparatorluğu yönetiminin çok etnikli yapısını ve gücü pekiştirmek ve etkilerini yaymak için çeşitli gruplara olan bağımlılığını ortaya koymaktadır. Selçuklular, Türk bir hanedan olmasına rağmen, geniş ve çeşitli bir imparatorluğu yönetmişlerdir. Böyle önemli bir dini yapının inşasını denetlemek üzere bir Şeddadi emirin atanması, fethedilen topraklardaki mevcut güç yapılarını ve kaynaklarını kullanarak pragmatik bir yönetim yaklaşımını göstermektedir. Bu durum aynı zamanda Anadolu'daki erken Selçuklu döneminde bir dereceye kadar kültürel alışveriş ve entegrasyonun da göstergesidir.
Yapının ilk işlevi hakkındaki tartışma (camiye karşı diğer yapılar), Selçukluların Ani'yi fethettikten sonraki acil öncelikleri hakkında soruları gündeme getirmektedir. Birincil amaç bir ibadethane kurmak mıydı, yoksa yapı başlangıçta idari veya sembolik amaçlarla mı tasarlanmış ve daha sonra dini kullanıma mı uyarlanmıştı? Daha fazla arkeolojik ve tarihi araştırma, bu belirsizliğe ışık tutabilir. Eğer yapı başlangıçta bir saray veya idari bina ise, camiye dönüştürülmesi, şehrin İslami karakterini vurgulama veya mevcut altyapıyı dini ihtiyaçlar için uyarlama yönünde daha sonraki bir kararı yansıtabilir. Bu durum aynı zamanda Ani'deki İslamlaşma ve Türkleşme sürecinin kademeli olduğunu da gösterebilir.
Mimari Özellikleri
Cami, düzgün kesilmiş tüf taşı kullanılarak inşa edilmiştir . Tüf taşı, volkanik kökeni nedeniyle Kars bölgesinde yaygın bir yapı malzemesidir ve yeni yöneticilerin ihtiyaçlarına uyarlanmış yerel mimari gelenekleri yansıtmaktadır. Mimari plan, beş sütunla üç sahına ayrılmış dikdörtgen bir namazgah (harim) içermektedir . Sahınların içindeki her bölüm kare planlıdır ve üzerleri farklı tasarlanmış tonozlarla örtülmüştür . Bu düzen, cemaat namazı için geniş bir alan sağlayan erken İslami cami mimarisinin bir özelliğidir. Tonozların farklı tasarımları, mimari yeniliği ve işçiliği göstermektedir. Caminin, mukarnaslarla (stalaktit benzeri oymalar) süslenmiş yarım daire planlı bir mihrap nişi bulunmaktadır . Mukarnas, İslami mimarinin belirgin bir özelliğidir ve genellikle mihrapları ve diğer önemli mimari unsurları süslemek için kullanılarak dönemin sanatsal gelişimini sergilemektedir. Kuzeybatı köşesinde ve kuzey cephesine bitişik konumda bulunan minare sekizgen olup Orta Asya'da Karahanlıların kullandığı mimari üsluba benzemektedir . Minarenin mevcut yapıdan daha eski olduğu düşünülmektedir . Minarenin içinde spiral bir merdiven ve tek bir balkonu (şerefe) bulunmaktadır . Minarenin sekizgen şekli ve Karahanlı mimarisine benzemesi, Anadolu'ya getirilen erken Türk mimari üsluplarının Orta Asya kökenlerine işaret etmektedir. Minarenin camiden daha eski olması olasılığı, mevcut bir yapının yeniden kullanımını veya biraz farklı bir inşaat zaman çizelgesini düşündürmektedir. Cami başlangıçta iç mekanı on bir bölmeye ayıran altı bağımsız sütunla desteklenen düz bir çatıya sahipti . Bugün bu bölmelerin sadece altısı ayaktadır. Bu bilgi, orijinal iç yapı ve mevcut koruma durumu hakkında daha fazla ayrıntı sunmaktadır. Caminin tavanlarında renkli taşlardan yapılmış geometrik süslemeler bulunuyordu . Ayrıca tavanında Selçuklu dönemi yıldız motifleri de belirtilmektedir . Bu dekoratif unsurlar, Selçuklu sanat ve mimarisinin karakteristik özellikleridir ve onların estetik tercihlerini ve işçiliklerini yansıtmaktadır.
Menûçihr Camii'nin mimari özellikleri, yerel yapı malzemelerinin (tüf taşı) ve tekniklerinin, Selçukluların Orta Asya'dan getirdiği belirgin mimari üsluplarla (Karahanlı üslubunu andıran sekizgen minare) bir sentezini göstermektedir. Bu birleşme, Anadolu'daki erken Türk-İslami mimari gelişiminin ilk aşamalarını vurgulamaktadır. Yerel tüf taşının kullanımı, Ani bölgesindeki mevcut kaynaklara ve yerleşik yapı geleneklerine bir adaptasyonu göstermektedir. Aynı zamanda, Orta Asya'daki Karahanlılar arasında yaygın olan bir üslup olan sekizgen minarenin tanıtılması, Türk mimari unsurlarının Anadolu coğrafyasına nakledildiğini göstermektedir. Yerel ve ithal üslupların bu harmanlanması, yeni topraklardaki erken İslami mimarinin bir özelliğidir.
Minare ile ana cami yapısı arasındaki potansiyel yaş farkı, inşaat aşamaları ve zaman içindeki olası değişiklikler veya eklemeler hakkında ilginç soruları gündeme getirmektedir. Bu durum, mevcut cami inşa edilmeden önce alanda daha eski bir yapının veya farklı bir tür kulenin varlığını ya da minarenin daha sonraki bir ekleme olduğunu düşündürebilir. Eğer minare camiden daha eskiyse, daha sonra daha büyük cami kompleksine dahil edilen daha eski, muhtemelen daha küçük, dini veya laik bir yapının varlığını ima edebilir. Alternatif olarak, minare ilk camiden kısa bir süre sonra inşa edilmiş olabilir ve biraz farklı mimari üslubu, mimari trendlerdeki bir değişikliği veya farklı inşaatçıların katılımını yansıtabilir.
Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasındaki Rolü
Menûçihr Camii'nin, Ani'nin Türkler tarafından fethinden (1064) ve Malazgirt Meydan Muharebesi'nden (1071) kısa bir süre sonra inşa edilmesi, Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecinde önemli bir adımı işaret etmektedir . Cami inşası, yeni fethedilen topraklarda İslami varlığı pekiştirmenin temel bir yönüydü ve dini uygulama, eğitim ve topluluk buluşması için merkezler olarak hizmet vermekteydi. Zengin bir Ermeni Hristiyan geçmişine sahip bir şehir olan Ani'deki caminin varlığı , bölgedeki dini ve kültürel hakimiyetin değişimini sembolize etmektedir. Ani, bir zamanlar Ermeni Bagratid krallığının başkentiydi ve "1001 kilise şehri" olarak bilinmekteydi . Bu şehirde öne çıkan bir caminin inşası, Türk-İslam yönetiminin başlangıcını ve kentsel peyzajının kademeli dönüşümünü göstermektedir. Aynı zamanda bir gözetleme kulesi olarak da hizmet vermiş olabilecek minare , erken İslami mimarinin sınır bölgelerindeki ikili işlevselliğini vurgulamaktadır; dini ve stratejik amaçları birleştirmektedir. Anadolu'daki erken Türk yerleşiminin ilk aşamalarında, güvenlik ve savunma büyük önem taşıyordu. Minarenin potansiyel olarak bir gözetleme kulesi olarak kullanılması, dini yapıların şehrin daha geniş savunma ağına entegrasyonunun altını çizmektedir.
Daha önce çok sayıda kilisesiyle bilinen bir şehirde Menûçihr Camii'nin inşası, dini ve siyasi otoriteyi tesis etmede mimarinin sembolik önemini vurgulamaktadır. Bu durum, Anadolu'da kök salan yeni Türk-İslami kimliğinin somut bir gösterimini temsil etmektedir. Ani'nin önemli bir Hristiyan merkezi olarak tarihi önemi, ilk Türk camisinin orada inşa edilmesini değişen dini manzaranın güçlü bir sembolü haline getirmektedir. Önemli bir konumda bir cami inşa etme eylemi, sadece bir ibadethane sağlamakla ilgili değildi, aynı zamanda yeni bir egemen gücün ve inancının gelişini ve yerleşmesini görsel olarak göstermekle de ilgiliydi.
Minarenin hem ezan okuma yeri hem de gözetleme kulesi olarak potansiyel ikili işlevi, Anadolu'daki erken Türk yerleşiminin gerçeklerini yansıtmaktadır; burada dini ifade ihtiyacı, güvenlik ve toprak kontrolü zorunluluğuyla iç içeydi. Mimarideki bu pragmatik yaklaşım, tartışmalı bir bölgede yeni bir varlık kurmanın zorluklarını ve önceliklerini vurgulamaktadır. Sınır bölgesi olan erken Selçuklu Anadolu'sunda, dini yapıların inşası genellikle çoklu amaçlara hizmet ediyordu. Minarenin yüksekliği ve şehir içindeki stratejik konumu, çevreyi gözlemlemek için mükemmel bir bakış açısı sağlayarak, Müslümanları namaza çağırma birincil dini rolünün yanı sıra savunma işlevini de yerine getiriyordu. Pratik ve manevi ihtiyaçların bu entegrasyonu, bu tür bağlamlardaki erken İslami mimarinin karakteristik bir özelliğidir.
Restorasyon Girişimleri
Menûçihr Camii, tarihi önemine rağmen zamanla harap olmuştur . 1892 yılına gelindiğinde harap bir durumdaydı ve Petrograd Üniversitesi kazı ekibi tarafından kazı evi olarak bile kullanılmıştır . Birçok parçası sökülerek Sovyetler Birliği'ne götürülmüştür . Bu ihmal ve eserlerin kaldırılması geçmişi, özellikle çatışma ve siyasi değişimler yaşamış bölgelerdeki tarihi anıtları korumanın zorluklarının altını çizmektedir. Caminin eski ihtişamına kavuşturulması ve ibadete açılması için restorasyon çalışmaları başlatılmıştır . Restorasyon Haziran 2020'de başlamıştır . Bu durum, Türk-İslam mirasını korumaya ve caminin kültürel ve dini önemini tanımaya yönelik yenilenen bir ilgiyi göstermektedir. Restorasyon projesi, Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ve Serhat Kalkınma Ajansı (SERKA) işbirliğiyle yürütülmektedir . Türkiye genelindeki 26 kalkınma ajansı tarafından mali olarak desteklenmektedir . Bu geniş işbirliği ve mali destek, Menûçihr Camii'nin restorasyonuna atfedilen ulusal önemi vurgulamaktadır. Restorasyonun, Malazgirt Zaferi'nin 950. yıl dönümü olan 26 Ağustos 2021'e kadar tamamlanması hedefleniyordu . Bu hedef tarih, caminin inşası ile Türk Anadolu'sunun başlangıcını işaret eden önemli olay arasındaki sembolik bağlantının altını çizmektedir. Restorasyon, caminin ulusal ve uluslararası tanınırlığını artırmayı ve bölgede inanç turizmini teşvik etmeyi amaçlamaktadır . Bu durum, restore edilen camiden beklenen ekonomik ve kültürel faydaları göstermekte ve camiyi tarih ve dini mirasla ilgilenen hem yerli hem de yabancı turistler için önemli bir cazibe merkezi olarak konumlandırmaktadır.
Menûçihr Camii'nin restorasyonu için geniş kapsamlı işbirliği ve ülke çapındaki mali destek, Türk-İslam mirasını koruma ve teşvik etme konusunda ulusal düzeyde güçlü bir bağlılığı ifade etmektedir. Bu durum, caminin Türk tarihinde temel rolünün ve turizm yoluyla kültürel ve ekonomik kalkınma potansiyelinin tanınmasının bir yansımasıdır. Çok sayıda devlet kurumunun katılımı ve Türkiye'nin dört bir yanındaki kalkınma ajanslarının mali katkıları, bu tarihi yapıyı restore etmeye yönelik ortak bir ulusal çabayı göstermektedir. Bu destek düzeyi, Menûçihr Camii'ne Türk kimliğinin bir sembolü olarak verilen yüksek değeri ve bölgenin kültürel ve ekonomik yapısına katkıda bulunma potansiyelini göstermektedir.
Caminin bazı bölümlerinin 20. yüzyılın başlarında sökülerek Sovyetler Birliği'ne götürülmüş olması, bu eserlerin mevcut durumu ve geri getirilme potansiyeli hakkında soruları gündeme getirmektedir. Bu eserlerin iadesi, caminin tarihi ve mimarisi hakkındaki anlayışı önemli ölçüde artırabilir ve daha eksiksiz bir restorasyona katkıda bulunabilir. Petrograd Üniversitesi kazı ekibi tarafından mimari unsurların ve yazıtların kaldırılması, caminin tarihi ve inşası hakkında değerli bilgiler sağlayabilecek orijinal malzemenin kaybını temsil etmektedir. Bu eserlerin mevcut konumunu ve durumunu araştırmak ve iade olasılığını değerlendirmek, Menûçihr Camii'nin daha kapsamlı bir şekilde korunması için önemli bir adım olacaktır.
CAMİNİN ÖNEMİ NEDİR?
Menûçihr Camii, Anadolu'daki erken Türk varlığının ve bölgedeki Türk-İslam mimarisinin başlangıcının bir kanıtı olarak durmaktadır . İlk Türk yapımı cami olarak tarihi önemi, onu Selçuklu döneminde Anadolu'da meydana gelen kültürel ve mimari geçişleri anlamak için hayati bir anıt yapmaktadır. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alması, evrensel değerinin ve gelecek nesiller için korunmasının öneminin altını çizmektedir . Devam eden restorasyon çalışmaları, bu tarihi yapının uzun ömürlü olmasını ve kültürel ve potansiyel olarak dini öneme sahip bir yer olarak devamlılığını sağlamayı amaçlamaktadır . Caminin restore edilmesine yönelik bu özveri, tarihi mirası koruma ve kültürel takdir ve potansiyel olarak dini ibadet için halka açık hale getirme taahhüdünü yansıtmaktadır.
Menûçihr Camii'nin mirası, mimari ve tarihi öneminin ötesine uzanmaktadır; Türklerin gelişini takiben Anadolu'da meydana gelen kültürel alışverişin ve sentezin güçlü bir sembolü olarak hizmet vermektedir. Tasarımındaki Orta Asya ve yerel etkilerin harmanlanması, bölgenin kimliğini şekillendiren daha geniş dönüşümleri yansıtmaktadır. Anadolu'daki ilk Türk yapımı cami olarak Menûçihr Camii, gelen Türk nüfusu ile mevcut Anadolu gelenekleri arasındaki kültürel entegrasyonun ilk aşamalarını bünyesinde barındırmaktadır. Hem Orta Asya hem de yerel üsluplardan esinlenen mimari özellikleri, bu kültürel kaynaşmanın somut bir temsilidir ve Anadolu tarihinde yeni bir dönemi işaret etmektedir.
Restorasyonun ardından Menûçihr Camii'nin ibadete yeniden açılma potansiyeli, Kars bölgesindeki dini yaşam ve turizm için önemli sonuçlar doğurabilir. Hem yerel Müslümanları hem de böyle tarihi öneme sahip bir ortamda namaz kılmakla ilgilenen ziyaretçileri çekebilir, bu da kültürel ve manevi değerini daha da artırabilir. Menûçihr Camii'nin restore edilmesi sadece tarihi bir anıtı korumakla kalmaz, aynı zamanda orijinal dini işlevini de potansiyel olarak yeniden canlandırır. Bu durum, derin tarihi köklere sahip bir ibadethane sağlayarak yerel topluluk üzerinde derin bir etkiye sahip olabilir. Ek olarak, caminin benzersiz tarihi ve mimari önemi, onu dini turistler için cazip bir destinasyon haline getirebilir ve bölgenin ekonomisine ve kültürel canlılığına katkıda bulunabilir.