Doğu Türkistan'da Çin zulmü altındaki soydaşlarımız bizi bekliyor, Kerkük'te zulüm gören soydaşlarımız bizi bekliyor, Musul'da, Telafer'de zulüm gören soydaşlarımız bizi bekliyor, Halep'te, Türkmen Dağında zulüm gören soydaşlarımız bizi bekliyor, Kırım'da sürgünle, soykırımla zulüm gören soydaşlarımız bizi bekliyor, Ahıska'da sürgünle, soykırımla zulüm gören soydaşlarımız bizi bekliyor, Batı Trakya'da zulüm gören soydaşlarımız bizi bekliyor. Arakan'da, Mayanmar'da zulüm gören dindaşlarımız bizi bekliyor. Biz ne yapıyoruz; Birbirimizle uğraşıyoruz, birbirimizi itibarsızlaştırıyoruz. Birbirimize sahip çıkmıyoruz. Dün kötü dediklerimizle dost, dostlarımızla düşman oluyoruz. Kardeşlik hukukunu terkettik. Arkadaşının yerine kendini kurşunun önüne atanları, ülkemizin Afganistan olmasına engel olan, ezan dinmesin, bayrak inmesin diye canlarını kurban eden beş bin şehidimizi unuttuk. Cemil Meriç; ''SAĞIN CİLASINI KAZIDIĞINIZDA ALTINDAN KISKANÇLIK ÇIKAR'' diyerek halimizi özetlemiştir. Rahmetli Galip Erdem; ''Bizler davayı Ağrı Dağının zirvesine çıkaracaktık, yola koyulduk. Bin zahmet ve emekle, acılar çekerek dağın zirvesine ulaştık. Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu. Ama küçük (!) bir noksanımız olduğunu farkettik. Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk. MEĞER BİZ DAVAYI DEĞİL, KENDİMİZİ ZİRVEYE ÇIKARTMIŞIZ'' diyerek durumumuzu anlatıyor. Bilge Kağan; ''Dostlarının zararlarından emin olmak için dostlarını uzaklaştırdılar. Düşmanlarını kazanmak için yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı ama uzaklaştırılan dostlar düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları muktedir oldu'' diyerek tehlikeye dikkat çekiyor. Her mesele bizi daha ayrıştırıyor, ortaya çıkan her problem bizi keskin uçlarda kutuplaştırıyor. Böyle bir ülke kalkınabilir mi, böyle bir millet varlığını devam ettirebilir mi? Gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan yeni her meseleye yeni bir öğrenme fırsatı olarak görürler, bunu bir fırsata dönüştürürler. Herkesin özgür düşünmesini, değişik fikirler üretmesini sağlayarak farklı görüşleri ortak bir akılla uygulamaya koyarlar. Şuura Suresi bizde, istişare ayetleri bizde, istişare hadisleri bizde, kurultay töresi bizde ama bu ilahi emirleri ve kutlu töreleri uygulama geleneği bizde yok oldu. Bu hasletleri terkettiğimiz için de geri kalmışlık bizde, tahammülsüzlük bizde. Bizim gibi düşünmeyen herkesi düşman, bizim gibi düşünen, bizi övenleri dost olarak görüyoruz. Oysa Mevlana Celalettin Atamız; ''Bir yerde herkes aynı şeyi söylüyorsa orada hiç kimse düşünmüyor demektir'' diyerek farklı düşünmenin önemini ve gereğini anlatmıştır. Bir kurumun, ülkenin kalkınması için farklı düşünmenin, farklı fikirler üretmenin gereğince farklı söylemler üretebileceğini, farklı konuşamayanların hiç düşünmediklerini liderlerinin tastikçisi olduklarını, bu tür insanların hiçbir zaman faydalı olamayacağını anlatır. Bütün bu durumdan biz değil hep başkaları karlı çıkar. Kendimize gelmeli, geleneklerimizi yeniden yaşamalıyız. Aynı zamanda yeni projeler ortaya koymalıyız. Ülkemiz beka sorunu yaşarken, ülkemizin bize ihtiyacı varken, birbirimizle uğraşmayı bırakmalıyız. BÜTÜN MAZLUMLARIN GÖZÜ BİZDE, BİZİM YOLUMUZU BEKLİYORLAR. Kerkük'teki bir Türkmen soydaşımız, dindaşımız gözyaşları içinde; ''Bize ne zaman sahip çıkacaksınız?'' diye figan etmektedir. BİZ GÜÇLÜ OMALIYIZ, HASLETLERİMİZİ YENİDEN YAŞAMALIYIZ. ÖZÜMÜZE DÖNMELİYİZ. BİRBİRİMİZLE UĞRAŞMAYI BIRAKMALIYIZ. ''Allah iyiliği, adaleti, akrabaya yardım etmeyi emreder'' ilahi emri doğrultusunda bizi bekleyen soydaşlarımıza aynı zamanda dindaşlarımıza sahip çıkmalıyız. Kaşgar'ı, Altay'ı, Urimçi'yi, Kırım'ı, Kerkük'ü, Musul'u, Telafer'i, Karabağ'ı, Tebriz'i, Halep'i, Ahıska'yı, Mayanmar'ı unutmamalıyız. Üzerinde yaşadığımız toprakların; üstünde yaşayanlardan çok, altında yatan şehitlerimizin olduğunu bilerek onlara layık olacak şekilde yaşamalıyız. Aksi takdirde kıyamette şehitlerin elleri yakamızda olacaktır.