Merhaba dostlar. Taşlar yerinden oynamaya başladı. Kara kıta Afrika başta olmak üzere, Orta Doğu halkları, zulüm altındaki insanlar, sömürülen halklar ve dünya genelinde Müslümanlar uyanmaya başladı. Elli sene, yüz sene sonrasının hesaplarını yapan egemen güçler bu durumun farkındalar tabii. Bu yüzden terör başta olmak üzere, birçok kozlarını, ahlaksız oyunlarını, şeytani dümenlerini sergiliyorlar fütursuzca. Hani tarih boyu güç savaşları, egemenlik mücadeleleri vardı. Şimdikinin ne farkı var ki denebilir. Bu tezi çürütecek onlarca örnek verebiliriz. Fransa'da bir süredir yaşanan karmaşa Avrupa birliğinin geleceğinin ipuçlarını veriyor adeta. Birçok olumsuz gidişatı göze alarak bütün enerjisini terör ve karmaşayı çözmeye adadı gibi bir resim çiziyor. Hareket alanının olmasını da fırsat bilerek yılanın başını erken koparmayı hedefliyor sanki. Efendi konumundaki Avrupa başına gelecekleri biliyor esasen. Sömürdüğü yeraltı zenginliklerin ve işgücü potansiyelinin gün gelecek karşısına silah olarak çıkacağını az da olsa görmeye başladı. Yeniçağla birlikte ikinci üçüncü sınıflarda yer alan insanlar efendi istemiyor. Dünyanın zenginliklerinden efendiler kadar pay almak istiyor artık. Hizmet etmek değil hizmet görmek istiyor velhasıl. Pkk'ya kucak açan Belçika ve Fransa'da ki terör saldırısına üzüldük ama birçoklarımız karmaşık duygularda yaşadı. Bu duyguları egemen güçlerin halkları daha çok yaşıyor olmalı. 'İnsan kimliği'ni önceleyip bütün dünyanın teröre karşı samimi olması gerekirken, teröre her ne şartta olursa olsun karşı çıkılmalıyken, Avrupa ülkelerinin menfaatleri gereği terör sevici hallerini anlamakta zorlanıyor insan. Kendilerine dokunduğu zaman, rahatlıkları kaçtığı zaman muhakkak değişecektir ve terör sevici hallerinden vazgeçeceklerdir inşallah. Çifte standart konusunda çok yol kat etmiş olan Avrupa'nın da söyleyecek pek sözü yok bu anlamda. Gezi Parkı olaylarında ülkemize üşüşen egemen güçler ne koparırım veya ne kadar zarar verebilirsem kardır hesabı yapmaları kendine fazla güvenmenin verdiği en büyük hataydı. Egemen güçlerin karşısında operasyon yapabilecek karşı güçler şu anda yetersiz ama ileride operasyon yapabilme hüviyeti kazanmış büyük güç olarak görmeyecekleri ne malum. Hal böyle olduğunda İçten veya dıştan gelebilecek operasyonlarla pekala panik halini yaşayabilirler. Sorunlarla, terörle boğuşan bir Avrupa'yı avuçlarında bulabilirler. Bu durum belki de "bir musibet bin nasihatten iyidir" realitesini hatırlatarak, Avrupa'nın daha hakkaniyetli, daha adil politikalar içerisine girmesine neden olabilir bu durum. Avrupa'nın temelini sarsan sorunlarda Türkiye'miz etkili bir güç olabilir. Suriyeli mülteciler konusunda Avrupa'nın çaresizliğini ve ülkemizin kilit rolünü son yıllarda görmekteyiz. Güç odakları ve egemen ülkeler içeride veya dışarıda kirli işlerini birilerine yaptırırlar. Bu birileri bu süreç boyunca büyürler, zamanı gelince de sahiplerine zarar vermesinler diye diskalifiye ederler veya öldürüp etkisiz hale getirirler. İşte bu kadar düz mantıktır yaşananlar ama son yıllarda bu taşeronların kısa zamanlarda ifşa olmaları işlerini daha da zorlaştırmaktadır. Son beş ayda beş defa Türkiye'ye gelen Angela Merken'in partisinin onbir Türk asıllı milletvekilini de kullanarak 1915 sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını meclislerinden çıkarmalarına şahit olduk. Oyunlar büyük oynanıyor. Zannediliyor ki karşısındaki müstemleke bir ülke. Bilmeliler ki satrançta yanlış ata oynadığını zamanı gelince fazlasıyla hissedecekler ve zararlarını da göreceklerdir. Bütün bu gayretler Türkiye'nin önünü kesmeye, yoluna taş koymaya yönelikte olsa bilmeliler ki uyuyan devin uyanmaya başladı gerçeğini göz ardı etmeleridir. Üç buçuk milyon gurbetçimiz Almanya'da "B" planını bekliyor aslında. Yüzde yirmiler civarında ithalat ve ihracat alışverişi içerisinde olduğumuz Almanya ile ilişkilerimizde sağduyuyu ve tedbiri elden bırakmamamız gerekiyor. Seçim dönemlerinde iktidarıyla muhalefetiyle Avrupa'nın göbek şehirlerinde stad mitingleri yapmamız fazlasıyla korkutmuş olmalı Avrupalıları. Seksen milyona yaklaşmış genç nüfusumuzla gerek pazar gerekse de işgücü potansiyeli anlamında Avrupa'nın karşısında uyanmaya başlayan koca bir devletiz. Yunanistan hezimeti, İngiltere çatlağı gibi birçok hayal kırıklıklarıyla boğuşan Avrupa, Türkiye de olan taze kanı aramıyor değil aslında. Gerekli panzehirlerinin bizde olduğunun bilinci var ama Hıristiyan kulübü olmalarından dolayı böyle bir adımı atamıyorlar ve dağılmalarının sebebi de bizden olacak gibi gözüküyor. Bu noktada bize dost gözüken düşmanlarımızın, bizlerden kimleri dost edindiklerine iyi dikkat etmemiz gerekiyor. Amerika'dan, Almanya'dan, İngiltere'den ve Fransa'dan örnekler çok var. Avrupa birliğinin uzun ömürlü olması için gerek ülkemiz üzerinde gerekse de Orta Doğu üzerinde oynadıkları oyunlarından vazgeçmeleri gerekiyor. Terör kartını kullanma alışkanlıklarını bırakmaları gerekiyor. Gerek kendi halkları gerekse de bütün dünyanın selameti için Birleşmiş Milletler başta olmak üzere bütün birlikteliklerin egemen güçlerin menfaatlerine hizmet etmelerinden kurtarıp daha işlevsel olmaları lazım. Ülkelerin mücadelelerini hep birbirleriyle vermeleri yerine daha çok enerjilerini insanlığın genel sorunlarına, çevre sorunlarına ve bilime vermeleri elzemdir. Savunmasını kuvvetlendirmiş, gücünü kazanma yoluna girmiş bir Türkiye ve Müslüman ülkeler dünya barışında önemli roller üstleneceklerdir. İnsanlık şu anki olduğu yerden çok daha iyi durumda olacağı kesin. Her ne kadar dünyamız batıdan doğuya doğru dönse de güneş her zaman doğudan doğar. Elde edilen güçle birlikte, uzunca bir süredir batı üzerinde olan hayranlıkla bakan gözler doğuya ve Müslümanlara kayar ister istemez. Belki de bu gerçeğin kabul edilemez olmasının sancılarını, kavgalarını yaşıyoruz uzunca bir süredir. Geleceğin dünyasında hangi devletler süper güç olur bilmem ama bu süper gücün adayı, Müslümanlar, Türkler, Araplar, Çin ve Hindistan diyebilirim. Sağlıcakla kalınız.