Kâinatın, tabiatın, hayvanatın ve beşeri âlemin her hâlinden etkilenen bir varlıktır insan. Bu etkilenmeler insanı, ya daha mutlu ve huzurlu eder, ya mevcudu korutur, ya da dertlendirir ve huzursuz eder. Akıl ile teçhiz edilmiş yegâne canlı olan insan, özellikle de düşünmesini bilenleriyle, bu her üç halde de kendi durumunu düşünerek, menfiliklerden / olumsuzluklardan kurtulmaya, kurtulmaya gücü yetmiyorsa mevcudu korumaya, müsbet / olumlu gidişatı da giderek artan bir seyirle geliştirmeye ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacı içtenlikle hissetme derecesi; ait olduğu çevrenin insanlarının ve hatta canlılarının dertleriyle dertlenebilen, mutluluklarıyla mutlu olabilen, yani bu mânâda aidiyet ve mesuliyet duygusu inkişaf etmiş insanlarda daha yüksektir. Bu seviyede bir mesuliyet hissi ile beşeriyete bakan ve muhakeme eden insanlar; şehirde, köyde, mahallede, caddede, sokakta, evde, okulda, camide, iş hayatında, çarşıda, pazarda velhasıl bütün muhitlerde, insanların ve hatta diğer bütün canlıların hâl ve gidişatlarına, çoğu zaman boş gözlerle bakmazlar, ibret gözüyle bakarlar. Onlar için, gördükleri, duydukları ve hissettikleri birçok ahval ve şerait, değerlendirilmeli ve muhakeme edilmelidir. Bu mesuliyet sahipleri eğer, insanların dertleriyle dertlenmeye, mutluluklarıyla mutlu olmaya tek başlarına devam etmek isteseler, bu çok faydalı bir meşguliyet olmaz. Ne demiş atalarımız, “Dertler/üzüntüler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça artar.” Peki, tamam, dertlerimizi ve mutluluklarımızı paylaşalım. Ama kiminle ve kimlerle paylaşalım, çareler arayalım, bulalım ve çalışalım? Mutlaka güvendiğimiz insanla, insanlarla ve veya kadrolarla paylaşalım ve çalışalım. Böyle yapmadığımızda isabetli bir karar vermiş olamayız. Daha başından itibaren başarısızlığa, mağlubiyete adım atmış oluruz. Huzur ve mutluluklarla birlikte, kanunsuzluklar, kuralsızlıklar, hastalıklar, zulüm ve şiddet, adaletsizlik, haram, günah ve ayıp gibi menfilikler hepimizin derdi ve meselesi olmalıdır. Davranış, konuşma, kıyafet, kız/kadın-erkek ilişkileri, inanç ve dinî yaşantılarımız; evde, okulda ve diğer kurumlardaki bütün ilişkilerimiz mutlaka ve mutlaka önce kendimizden başlayarak muhakeme edilmelidir. Daha namuslu, edepli, erdemli, terbiyeli, hoşgörülü, çalışkan, itibarlı, izzetli, sosyal münasebetleri daha sağlıklı, güzel ahlâklı nesiller yetiştirmek için daha çok düşünülmeli, fikir ve projeler üretilmeli, gayret edilmeli ve çalışılmalıdır. Geçmişte olduğu gibi bu gün de âlimler, liderler, sanat erbabı, mimarlar, ustalar, hülasa her alanda liyakatli insanlar yetiştirmeli ve sayılarını artırmalıyız. Bu çok mühim ve ciddi mevzuda hiçbirimiz “bana ne, sana ne, neme lâzım, boşver” gibi miskince laflar etmemeli ve böyle davranmamalı, hepimiz bu dava taşının altına elimizi, azim ve iştahla koymalıyız. Çünkü Devletimizin ve Milletimizin bu gün en önemli sosyal meselesi budur. Çocuklarımızı ve gençlerimizi bu istikamette terbiye (eğitim) etmeliyiz. Öğretim, bilgiye ulaşmak, artık günümüzde kullandığımız iletişim teknolojileri vasıtası ile çok kolaylaştı. En eksantrik bilgiye bile 10 saniye kadar kısa bir sürede erişebiliyoruz. Ama eğitim, yani terbiye, uzun soluklu, emek isteyen, fakat semeresi çok kıymetli bir zenginliktir. Bizim en önemli düşüncemiz ve işimiz bu zenginliğe ulaşabilmek, sahip çıkmak ve geliştirmek olmalıdır. Aile ve okul hayatı bu gayeye matuf olarak intizam edilmelidir. Bu değerlendirme ve muhakeme etmenin ardından ve bu doğrultuda; dertlerin ve sıkıntıların, adâletsizlik ve ahlâksızlıkların giderilmesi, mutlulukların ve gelişmenin artırılması için düşünme ve fikir üretme başlamalıdır. Hangi dert ve sıkıntı sayı ve yoğunluk olarak daha fazladır, hangilerinin giderilmesi daha elzemdir, en mühim olanından başlayaraktan hangileri için, kimlerle istişare edilmeli, anketler düzenlenmelidir, kimlerle nasıl bir araştırma yapılmalıdır, hangi istatistikler ve araştırma sonuçları ve de hangi beşeri olay ve hikâyeler hangi usullerle kullanılmalıdır, araştırma ve anketler için hangi mahalde kimlerle görüşülmeli ve hazırlanılmalı, hangi merhalesinde kimlerle çalışılmalı, bu araştırma ve anket sonuçları kimlerle nasıl değerlendirilmeli, bu değerlendirme sonuçlarına göre tesirli planlama ve çalışmalar, kimlerle ve hangi tesbitlere öncelik vererek yapılmalıdır? Bütün bunlar düşünülmeli, fikir üretilmeli, düzenli ve planlı bir şekilde ve en kısa zamanda çalışmaya başlanılmalıdır. Kendimizi eğer, inancımız gereği, bu çalışmaları mutlaka yapması gereken insan veya insanlar olarak sorumlu hissediyorsak ve de bu mesuliyeti devletimiz bize vermişse, yerine getirmek üzere hazır bulduğumuz bir kadro ile karşı karşıya isek eğer; bence ilk işimiz, bu kadroyu yukarıda sıralamaya çalıştığım insanî süzgeçten geçirmek, devletin ve milletin bekası için, denenmiş ve veya elenmiş, faydalı olamamış, hatta zararlı olmuş bu birkaç kişiye, özellikle de dalkavuklara acımamak, onları başka şehirlerde, kendilerine daha uygun işlere sevketmek olmalıdır. Evvela, değerlerimizi benimsemiş ve yaşayan, ahlâkına, tecrübesine ve liyakatine güvendiğimiz insanlar, kadrolar, ekipler seçilmeli; bunlarla yakın işbirliği ve istişareler içerisinde olunmalı, mekân ve uygulamalarda revizyona gidilmeli, yeni plan ve projeler ihdas edilmelidir. Lakin bütün bunları yaparken insan, proje, plan, program, mevzuat, hatta kanun enflasyonu, karışıklık ve kargaşaya asla müsaade edilmemelidir. Çok titiz davranılması gereken bir seçimdir ve iştir bu. Çünkü insana yatırım yapacaksınız, “insan” yetiştireceksiniz. Müşahede, istişare, araştırma, tetkik ve geliştirme, paylaşma işi ciddi bir iştir. Doğru ve münasip insanları seçmek, sahteleri hissetmek ve ayıklamak için, isabetli ve veya tesirli bir araştırma yaparken, değerleriniz ve gayeleriniz çerçevesinde ölçme gücü yüksek kıstaslarınız olmalıdır. Ferasetiniz, basiretiniz ve kendine güven duygunuz kuvvetli olmalıdır. Hayırlı Ramazanlar diliyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun.