Mürşid’in veya Şeyh’in müride tesiri anlatılırken tarikatçılardan bir kısmı diyorlar ki, “Küfürden imana getirme yetkisi Peygamber dâhil kimseye verilmemiştir. Ama Müslüman olup ta kötü ahlaka sahip olanların kalbine tesir etme ve onları o kötü ahlaktan kurtarma yetkisi bazı kimselere verilmiştir.” Biz de bu söze şöyle deriz: Tasavvuf ehlinin insanları kıymetlendirmeleri, fazilet ölçmeleri meşhurdur. Onlar derler ki, “Sahabenin en alt kademesinde ki Evliyanın en büyüğünden daha üstündür. Bu duruma göre sahabenin de kötü ahlaklılara tesir etmeleri lazım gelmez mi? Hz. Osman ve Hz. Ali zamanlarında ki fitne ve karışıklıkları çıkaranların çoğu Müslümandı. O halde Hz. Osman ve Hz. Ali niçin bu adamların kalplerine tesir edip yaptıkları bu işlerin önüne geçmediler. Hem şimdi görüyoruz ki, dünyanın her tarafında zulüm sürüyor, vicdan sahibi her insan bu işlere son derece üzülüyor. Fakat ne çare ki, bunların önüne geçmek bir türlü mümkün olmuyor. Acaba kalplere tesir edip, insanı bir nazarla evliya yapabileceklerini iddia eden veya haklarında böyle iddiada bulunan şeyhler nerededirler? Niçin bu adamların kalplerine tesir edip onları ıslah edemiyorlar? Niçin halkı bunların şerrinden kurtaramıyorlar. Tasavvufta bir yetkililer sıralaması vardır. Birinci sırada Mürşidi kâmil vardır, buna Gavs veya Kutup da denir. Bundan sora iki kişi vardır ki Mürşidin yardımcılarıdır, bunlara evtad da denir. Bunlardan sonra üçler ve beşler vardır. Sonra yediler gelir. Öncekilerden biri eksilirse bunlardan tamamlanır. Bu sayılanlar sanki günümüzde ki, Başbakan yardımcıları gibidir. Bunlardan sonra da Bakanlar Kurulu olan kırklar vardır. Kırklardan birisi noksanlarsa hemen tamamlanır. Tabi bunların bir de günümüz deyimi ile Meclisi Mebusanı olan 300 ler vardır. Bu üç yüzler meclisi senenin belli zamanlarında toplanır ve önemli kararlar alırlar. Tam bir devlet yönetimini andıran bu oluşumun bir de başkenti olması gerekmez mi? Evet bu Evliya meclisinin başkenti Şam’dır, Evliya meclisini yüzde altmışı Suriye’ çeşitli vilayetlerinde ve Şam da bulunurlar. Tam bir gerçek anlayışla birçok tasavvuf kitabında geçen bu meclis ve başında ki kalplere bile tesir edip insanları düzelten Mürşidi kâmil nerededir acaba? Suriye’nin durumu ortada, kan gövdeyi götürüyor. Müslümanlar, batılı kâfirlerin oyuncağı haline gelmiş. Müslüman Müslümanı katlediyor, ölende öldürende kelimeyi tevhidi söylüyor ve Allah’ü Ekber diyerek kan döküyorlar. Şimdi tasavvufçulara sormak lazım değil mi nerededir bu Şam’da ve Suriye’nin şehirlerinde yaşayan üçler, beşler, yediler, kırklar ve üç yüzler. Esed’in yanın da mı yer aldılar da camilerin, çocukların, masumların başına bomba yağdırıyorlar? Daişe mi katıldılar? İran la birlikte HizbüşŞeytan olup Rusya saflarında mı savaşıyorlar? Yoksa P.Y.D., P.K.K lı oldular da Amerikan saflarında mı savaşıyorlar? Bir kısım tasavvuf ehli de Mürşidin tesirini şöyle anlatıyor: “Şeyhin manevi tesirine mazhar olabilmek için, İslamiyet’in bütün emirlerini tatbik etmek ve kalbi de o tesirden istifade edebilecek kadar temizlemek lazımdır. Bu sebeple bu şartlara haiz olmayanlara şeyh tesir edemez.” Bu söze gülmemek mümkün değil. Biz de deriz ki: O halde kapatın şu tarikatlarınızı, bırakın şu şeyhliklerinizi. Çünkü İslamiyet’in bütün emirlerini tam yerine getiren ve kalbini de temizleyen adamın, şeyhin tesirine-böyle bir tesir olsa bile ne ihtiyacı kalır? Siz maksadınızın halkı manen doğru yola getirmek olduğunu söylemiyor musunuz? İslamiyet’e tam riayetkâr olan ve kalbini temizleyen kimse zaten doğru yola gelmiştir. Artık bunu hangi doğru yola götürmek istiyorsunuz? Doğru yoldan sonra sapık ve eğri yoldan başka bir yol var mıdır? Allah’ü Zülcelal şöyle buyurur: “Haktan sonra dalaletten başka ne var?” (Yunus 32) Günümüz tasavvufçularının güzel bir uygulamaları vardır. Müritleri vasıtasıyla, içki içen, kumar oynayan, zina eden veya İslam’dan bir haberi olmayan avam birini alırlar; o kişiyi şeyhin huzuruna çıkarıp Mürit yaparlar. O kişi de yeni girdiği ortama adapte olur, namaza, niyaza başlar, geçmişte yaptığı kötü işleri terk eder. Buraya kadar yapılan takdir edilir, güzel şeylerdir. Fakat bundan sonra şeyh o kişiye tarikatının kendine mahsus fikirlerini aşılmaya başlar. Fena fillah’tan, Baka Billah’tan bahseder. Vahdet-i vücudu anlatır. Hallacı Mansur’un “Enel Hak” demesini anlatır. Böylece yeni müridin kafasına şirk hastalığını yerleştirir. Teşbih te hata olmasın ama bu uygulama Türk filmlerinde ki esas oğlanın yaptığına benzer. Hanı, kalleş roldeki kişi masum kızı yakalar, çeşitli tuzaklar kurarak onu iğfal etmek ister. Bu durumu gören esas oğlan gelir kızı kalleşin elinden kurtarır bir zaman sonra o kızı kendi iğfal eder. Şeyhlerin yaptıkları da buna benziyor. Sokaktan aldıkları günahkârı Abdeste, namaza başlatıyorlar. Bir süre sonra ise müridin kafasına soktukları şirklerle imanını iğfal ediyorlar.