Bayram için, önerilen onlarca güzel hal ve davranıştan, hangisini yaptık? Kendimizi kontrol etmemiz gerekir. Eğer, bu konuda, kendimizi yeterli gördü isek; O, zaman, ne mutlu bize. Bizim mutluluğumuzu, sevincimizi başkalarına taşıyabildik mi? Sahip olduğumuz bazı maddi imkanları, ihtiyaç sahipleri ile paylaşabildik mi? Herkese ulaşabildik mi? Koru, komşu, akraba, dost, arkadaş, kısacası insanımızla birlik, dirlik içerisinde beraber olabildik mi? Evet, bu soruları çoğaltabiliriz. Yeterli kadar evet, diyebiliyorsak, ne mutlu bize... Gün geçmiyor ki, yaşlı ve bakıma muhtaç yaşlılarımızın çektiği sıkıntıları, yahut ömürlerinin son dönemlerinde yaşamak mecburiyetinde kaldıkları kötü şartları; anlatan hikayeleri, duymayalım. Hatta yalnız yaşamak zorunda olanların hazin sonları yüreklerimizi burkuyor. İster, istemez şu soruyu kendimize sormadan edemiyoruz, ne oldu bize? İnsanlığımızla ilgili özellikleri kayıp mı ediyoruz? Medeniyetimizin insan merkezli bir medeniyet olduğunu unutuyor muyuz? İnsanlar arasındaki en güçlü bağların yaşayarak hayata geçirdiğimiz, kardeşlik bağları olduğunu; unuttuk mu? O güzellikleri, yaşayarak hayata geçirdiğimiz zamanlar, tarihe mi gömülecek ? Bir görünmeyen gizli el, sanki bizi insanlığımızdan mı uzaklaştırıyor? Daha geçenlerde Balkan Devlet yöneticilerinden bir tanesinin açıklamasında’’ iyi ki Osmanlı bizi 150 sene idare etmiş o sayede dilimizi ve dinimizi koruduk…'' diye bildirmesi dikkate değer bir değerlendirmedir. Bunları görmezden ve duymazdan mı geleceğiz? Bayramlar tatil günleri değildir. Tatil yollarının, yerlerinin bu kadar dolu olmasına sevinelim mi? üzülelim mi? Bu davranışlarımızla tarihe mal olmuş olan, medeniyetimizin insan merkezli olduğu gerçeğini, üzülerek ifade edelim ki kaybediyoruz… Manevi ikliminden, tüm insanımızın yararlanması adına, bize ikram edilen bu günleri; yeteri kadar değerlendiremiyoruz. Tatil anlayışı içerisinde günlerimiz geçiyor. Yanı başımızdaki bir komşumuza selam vermeden; kırlarda, mesire yerlerinde, mangal partilerinde; yerimizi alıyoruz. Yönettiği Toplumlara bile, bu kadar merhametli davranan, adalet ve güven hissini yerleştiren, bir neslin torunları olarak; yaşlılarımızın düştüğü sıkıntılı durumlar bizleri üzmektedir. İnsani değerlerimizi, kaybetmemizin hiçbir mazereti olamaz. Getirilecek herhangi bir bahane sadece kendimizi kandırmaya yarar. Ancak, vicdanımızı rahatlatmaz. Medeniyetimizde; Aile içerisinde hem çocuklara, hem yaşlılara yer vardır. Medeniyetimizden uzaklaştıkça bu değerler manzumesini terk ediyoruz. Bunun sonucu olarak da;, nesiller arası bağın koparıldığı, atasını ve ceddini tanımayan bir nesil geliyor. Sanki hep hayat kendilerine, şu anda sunduğu imkanları devamlı olarak sunacak ve hep sağlıklı, hep genç olarak kalacaklar. Alabildiğine vurdumduymaz, sorumsuz çevresinde ne olup, bitiyor haberi dahi olmayan, hiçbir değer yargısını tanımayan, böyle nesillerin sonunu da merak etmiyor, değilim? Sanki, Hiç yaşlanmayacaklar, hiç sağlıklarını kaybetmeyecekler, hiç sıkıntıya düşmeyecekler, gibi bir hayat sadece masallarda vardır. Masallarda çocukları genellikle uyutmak için anlatılır. Varın siz işin sonunu düşünün... Yaşlılar bizim canımızdır. Bayramlar onları mutlu etmek için fırsattır. Onlara bugünlerde bakmayacağız da; ne zaman bakacağız. İnsanımız o kadar bencil oldu ki; bayram günlerini bile, kendi eğlencesi için; bir tatil olarak algılamaya başladı. Bencilliğin bu kadarına artık, pes… Hele, bayram boyunca bir çocuğu mutlu ettik mi? Kendi çocuklarımızın dışında; onlara zaman ayırdık mı? hediyeler ikram ettik mi? Başını okşadık mı? Evet, bu sorular ağır gelebilir. Ancak, hayatın tam merkezindeki, gerçeklerdir. Alıştığımız ve zamanla haberlere kadar düşen bu olumsuz görüntüleri ve yaşama şekillerini biz toplum olarak hak etmiyoruz. Nesillerimiz, bu kadar sorumsuz ve ilgisiz yetiştirildi ise; kabahati biraz da kendimize buluyoruz. Yeni yetişen nesilleri, bir ürün olarak düşünürsek; o ürünleri yetiştiren sistemlerin de hatalı olduğunu düşünüyorum. Gençlerimize Güzel Ahlakı, İnanç değerlerini, toplum değerlerini yeteri kadar verememişiz, demektir. Onların karnını doyurmak, onlara güzel elbiseler almak, iyi bir öğretim kurumuna yerleştirmek, sıkıntılara düşmemesini sağlamak, sorumlu bir gelecek için; yeterli değildir. Olaylara sadece bu açıdan bakmak; İnsanları, çocukları ve gençleri; bir ürün gibi görme mantığına, düşürür. Böyle olunca insani değerlerimizin alt, üst edildiği, yaşlılarımızın bir fazlalık olarak algılandığı manzaraları, görmeye kendimizi alıştırmalıyız. Yaşadığımız hayat, kendi değer yargıları ile bizi teslim almaktadır. Ona karşı her alanda direnmek zorundayız. Yoksa, bizi; biz yapan tüm değerlerimizi kaybedeceğiz. Böyle bir gidişe ümitle bakmak sadece hayalcilik olur. Ancak gerekli yatırımı yaparak, eğitimi ve öğretimi vererek, İnancın getirdiği sorumluluğu kazandırarak bu sıkıntılardan kurtulabiliriz. İnsanımız o, zaman kardeşliğin hazzını, dayanışmanın tadını, paylaşmanın zevkini, yaşlılara hizmetin mutluluğunu, çocukları sevindirmenin gerçekliğini, görecek ve bir gün kendisinin de aynı konumlarda olacağını yaşayarak öğrenecektir. Kısacası eskiden olduğu gibi; Dede, Nine, torun, çocukların iç, içe yaşadığı; geniş Aile fertleri ile yaşayarak; hem toplumsal barışı Aile içerisinde temin edecek, hem o Aileden hareketle insani değerleri toplumun tüm katmanlarına yayacaklardır. Burada doğal olarak Mutluluğu ve Sorumluluğu bilen Ailelerin, önemi ortaya çıkmaktadır. Bayramlar, bu alanlarda kendimizi sorgulamamız için; fırsat olmalıdır. Tüm değer yargılarımızla donandığımız, nice bayramlar diliyorum. Vahşi Batı kültürünün, hiç değilse; bu alanda bizleri esir almadığını görmek istiyorum. Kim bilir, belki bu alanda, başlatacağımız; bir karşı duruş, meydan okuma, bayram sevincimizle, bayramımızı, bayram olarak hayata geçirmemizle başlar. Arkasından, Tüm vahşi kapitalizmin ürünü olan; her taraftan hayatımızı ve yaşantımızı çevrelemiş, bu anlayışa; kafa tutuşumuzun başlangıcı bayramları, bayram gibi yaşayarak olur. Bayram sevinci ve onun oluşturduğu, moral gücü, bu olumsuzlukları yenecek bir güçtür, fikrini taşıyorum.