Sınırlı iktisat bilgimle ekonomi üzerine yazmak elbette zor. Lakin hayatımızın her alanı ekonominin ilgi alanına giriyor. Pazara giderken, günlük alışverişimizi yaparken, simit alıp çay içerken arz talep dengesini gözetmiyoruz elbette. Ekonomi literatürüm sadece cebimdeki paranın varlığı ve yokluğu arasında sinyaller veriyor. Bir zamanlar Ekonomi dersi aldığımı da hatırlıyorum. Sanırım ders kitaplarında 'İktisat' için: "İnsanın sonsuz olan ihtiyaçlarını, kıt olan kaynaklarla karşılamaya çalışan bilim dalıdır" diyordu. Bu cümleler bana ihtiyaçlarımın sınırsız olduğunu söylüyordu. Oysa hayatımın genel çizgisi belli sınırlar etrafında dönüyordu. İhtiyaçlarım da hep aynı şeylerdi. Hayalini kurduğumuz şeylerin ihtiyaç haline gelmesi ne zamandan beri gerçekliğimiz oluverdi? Oysa hayal kurmak, insanın varlığına delil olan iradesinin belki de en huzurlu sureteydi. Ama kitaplar, yazmış olmanın, harfleri yan yana dizmiş olmanın buyurganlığı ile yeni bir gerçeklik yaratıyordu. Artık ihtiyaçlarımız sınırsızdı. İnsanoğlunun Modern zamanlardaki öyküsü sınırsız ihtiyaçlarının olduğunu kabul etmesiyle başlar. Daha çok üretmek, daha çok tüketmek ve daha çok istemek… Yarınlara uzanan ve gelecek günlerin her zaman daha iyi olacağını varsayan ilerlemecilik, insana tatlı bir gelecek vaat ediyordu. Yarınlar daha iyi olacak, herkes mutlu olacak! Modern insanın moral değeri bilinmez bir geleceğe ertelenmiş durumda. Bu noktada algı kontrolü biraz daha öne çıkıyor. Algı süreçleri, tarihin her devrinde iktidar erkleri tarafından kontrol edilmiştir. Kimi zaman arenalarda gerçekleştirilen gladyatör dövüşleri, araba yarışları kimi zamanda tiyatroda sergilenen epik bir hikâye insanları etkilemenin veya kontrol etmenin en önemli yollarından birisi olmuştur. Günümüzde bu işlerin daha karmaşık bir hal aldığını söyleyebiliriz. Bir kaçını sıralasak bile çoğundan haberdar olmadığımız aşikâr. Ailecek reklamları izliyoruz, alt yazıları takip ediyoruz. Öğreneli çok olmadı ama 25. Kare ve Subliminal mesajlara maruz kalıyormuşuz. Detay verecek durumda değilim. Öğrenmek isteyen Google sorabilir. Masumane tanıtımları bir kenara koyarsak, reklam sektörü ihtiyacımız olmayan her şeyi ihtiyaca dönüştürerek toplumsal kontrol mekanizması haline gelmiş durumda. İnsan özne, tüketilen eşyalar ise nesne olarak tanımlanabilir. Fakat tüketimin nesnesi eşya gibi görünse de reklamların ışıltılı dünyasında kontrolün kaybeden bizler, özne olmaktan çıkmış durumdayız. Çok harcıyoruz, gereksiz şeylere para harcıyoruz, ihtiyacımız olmayan pek çok şeyi çoğu zaman almak için alıyoruz. Küresel ekonominin pazarı haline gelmek doğal olarak böylesi bir sonuca sebep oluyor. Zor zamanlar için para biriktirmek, tutumlu olmak, israftan uzak durmak, kanaatkâr olmak atadan dededen öğrendiğimiz davranış biçimleri iken, artık bu öğütlere kulaklarımızı tıkamış gibi görünüyoruz. Özellikle teknoloji ile olan imtihanımızın çılgınlık boyutuna vardığı ortada. Akıllı telefonlara, tablet ve bilgisayarlara verilen paralar çoğu kişinin birkaç aylık maaşına denk geliyor. Moda ve teknoloji arasında kurulan ilişkinin tüketimi teşvik etmekten başka bir anlamı yok. Kanaat etmenin zenginlik olduğunu hatırlamakta fayda var. Böylelikle bizi kendi halimize bırakmayan, hayatımızı her yönden kuşatan bu sahte ihtiyaçlarımızdan arınırız. Kanaat edelim ve sahte ihtiyaçlardan azat olalım.