Daha Beşiktaş'ta şehid verdiğimiz ciğerparelerimizin mâtemini bütün tazeliğiyle yüreklerimizde hissederken, önceki gün de Kayseri'de gerçekleştirilen kahpe saldırıya maruz kaldık. Geçen hafta Cumartesi gününün akşamı İstanbul'un emniyet sigortası Çevik Kuvvet mensupları hedef alınarak 46 kişinin canına kasdedenler, tam bir hafta sonra aynı günün sabahı bu sefer de Türkiye'nin ilk ve tek hava indirme harekatını gerçekleştiren birlik olmalarının yanında Güneydoğu'da yaptığı başarılı operasyonlarla PKK'nın nefesini kesen Kayseri 1'inci Komando Tugayı'nın Mehmedciklerini hedef alarak 15 cana kıydılar. Amaç belli, kaos; eteklerinde ne kadar taş varsa dökecekler. Türkiye'nin cehenneme döndürülen Irak ve Suriye'de mazlumlar için hem masada hem de sahada olması birilerini çok ciddi rahatsız ediyor. Perde arkasından oyun yönetmeyi âdet haline getirenler, birbirine kenetlenmiş milleti parçalamak için saldıkları çakallarla en zayıf noktalardan taarruz ediyor. Dün Sünnî-Alevi ayrıştırmasını başaramayanlar, bugün de kahpe eylemlerini PKK ile Türk-Türk üzerinden yürütüyor. Hiç heveslenmeyin; bu coğrafyanın Türkü de Kürdü de etle tırnak gibidir, birbirinden ayıramazsınız. Hedefte Cumhurbaşkanı Erdoğan var Varlık sebebimiz olan değerlerle bizi sık sık test eden sömürgeci unsurlar, çirkin senaryolarını "sözü bitiren kareler" eşliğinde tekrarlamaya devam ediyor. Yerli ve millî kimliğiyle öne çıkan siyasilerimizden Adnan Menderes'in, Turgut Özal'ın ve Necmeddin Erbakan'ın eyyamcılar tarafından kumpasa düşürülerek, itibarsızlaştırılıp derdest edilişleri hafızalardaki tazeliğini hâlâ koruyor. Şimdi sırada Recep Tayyip Erdoğan var!.. Recep Tayyip Erdoğan'a partisinin "laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle hazırlanan "kafa kopartma" iddianamesiyle, 27 Nisan Muhtırası'yla, ameliyat masasına giderken Oslo tuzağıyla, şeytanın sözcülerinin ağız ve kalemlerinden akan iftiralarla, Gezi Olayları'yla, 17 Aralık'ta başlatılan ve 25 Aralık'ta devam eden yolsuzluk operasyonlarıyla, montajlanmış ses kayıtlarıyla, despotluk, diktatörlük ve tiranlık yakıştırmalarıyla yalnızlaştıramayanlar; "temiz eller operasyonu"yla abluka altına almaya çalıştı. "Adanmış ruhlar", polis, yargı ve ses kayıtları marifetiyle, Erdoğan'ın şahsında Türkiye'ye "kurudukça sulayın, yeşerdikçe budayın" senaryosu gereği bir kez daha diz çöktürülmek istendi. 28 Şubat'ta bankaları hortumlattırarak 250 katrilyonu bulan yolsuzluğun faturasını doğmamış çocukların hesabına yazdıranlar; Gezi Olayları ve 17-25 Aralık "rüşvet operasyonu" adı altında milletin cebinden 167,9 milyar lirayı buharlaştırdı. 15 Temmuz Darbe girişiminde savaş uçaklarını, helikopterleri, bombaları halka karşı kullanan FETÖ'cülerin millete verdiği zararın faturası hâlâ hesaplanamadı... "Yeni Türkiye"den korkuyorlar "Yeni Türkiye"nin her alanda devrim niteliğindeki projelerle gelecek nesilleri özgürleştirme gayretlerinden rahatsız olanlar, fırsatını buldukça fitne butonuna basarak çirkin yüzlerini gösterdi. Türkiye'yi kesintisiz 13 yıldır yöneten AK Parti 7 Haziran seçimleriyle düşürülünce; pusuda bekleyen teröristler hiç vakit kaybetmeden yeniden sahneye sürüldü. Asker ve polisler hunharca birer birer şehit edilmeye başlandı. Yetmedi, toplu katliamlar için düğmeye basıldı; önce 20 Temmuz'da Suruç'a 33, arkasından da 10 Ekim'de Ankara'da 100 kişi canlı bomba marifetiyle katledildi. Kaosun gölgesinde siyaset yapan partiler çözümsüzlüğe kilitlenerek; "Yeni Türkiye"yi ekonomik ve sosyal istikrarsızlığın kucağına bıraktı. İslâm coğrafyasında uzun bir süredir yarım uykuyla hayat süren "fitne" Türkiye'nin sendelemesiyle birlikte artık tamamen uyandı. Bağdat, Tunus, Sana, Kahire, Trablus, Gazze, Halep, Hatay, Şanlıurfa, Ankara, Gaziantep, Cizre, Şemdinli, İstanbul ve önceki gün de Kayseri "kan gölü"ne döndü. Bizleri ayrıştırıp savaştıranlar; fikrimizi, zikrimizi, kardeşlik damarlarımızı lime lime etti. Fitne kurşunlarına hedef olan cennet coğrafyamız; cinnet meydanına çevrildi. Bu cinneti atlatmanın ilâcı; uyanmaktan, birlikten, sevgiden, kardeşlikten, metanetten, sabırdan, sözü, duayı, himmeti ve kalbi bir etmektir. Türkiye Suriyeleştirilmek isteniyor Ey AK Partililer, ey CHP'liler, ey MHP'liler anlayın artık; her günü mâtem olan Türkiye, kan ve gözyaşları arasında "Suriyeleştirilmek" isteniyor. Geçtiğimiz hafta 32. Muhtarlar Toplantısı'nda teröre karşı "Millî Seferberlik" ilân eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısını tevil etmeye gerek yok, her şey net; 79 milyon topyekün kuşatma altındayız. Oluşturulan "olağanüstü hal"i ve icra edilen kirli oyunları bozmaktan başka çaremiz yok. "Arap Baharı"nın ateşi bize sıçradı Sömürmekten haz alan vahşi batı dünyası; İslâm coğrafyası üzerinde yeni hesaplar yapıyor. Yüz küsur yıl önce paramparça ettiği toprakları yeniden dizayn etmek için "Arap Baharı" projesiyle Müslümanı Müslümana kırdırıyor. Kerbelâ'da yaşanan fitne âdeta yeniden tekrarlanıyor. Sünnîler, Alevîler, Şialar, Nusayrîler, Dürzîler, Yezîdîler fitne sarmalının içinde birbirini boğazlıyor. Bölge, domino etkisiyle birer birer yerle yeksan olmaya devam ediyor. 18 Aralık 2010 tarihinde Tunus'ta başlayan ve ardından Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Suriye'de şiddetli şekilde devam eden Arap Baharı'nın ateşi en sonunda "komşularla sıfır problem" iddiasında olan Türkiye'ye sıçratılıyor. Suriye'de yakılan "özgürlük ateşi" öyle bir harlanıyor ki, 15 Mart 2011'den bugüne 500 binden fazla insanın canını alıyor. Canlarını kurtaran milyonlarca mülteci derdest edilip "son kale Türkiye"nin kucağına atılıyor. Anadolu'nun ağzı dualı, gönlü imanlı insanı muhacirlere ensarlık yapıyor. Fakat gün geliyor, "canlı bomba"lar marifetiyle huzur beldelerimizden feryatlar yükselmeye başlıyor. Pusuda bekleyen "korku imparatorluğu"nun eli kanlı kiralık katilleri FETÖ, DEAŞ, TAK, PKK birer birer sahaya sürülüyor. Hak ile batıl mücadelesi devam ediyor 12 Ocak'ta İstanbul Sultanahmet'te 11, 17 Şubat'ta Ankara Çankaya'da 29, 13 Mart'ta Ankara Kızılay'da, 38, 19 Mart'ta İstanbul İstiklâl Caddesi'nde 5, 28 Nisan'da Bursa'da 1, 1 Mayıs'ta Gaziantep Şehitkamil'de 4, 7 Haziran İstanbul Vezneciler'de 13, 28 Haziran'da İstanbul Atatürk Havalimanı'nda 45, 15 Temmuz'da genelde Türkiye özelde İstanbul ve Ankara'da 246, 20 Ağustos'ta Gaziantep Şahinbey'de 57, 26 Ağustos'ta Cizre'de 13, 9 Ekim'de Şemdinli'de 17, 16 Ekim'de Gaziantep Şahinbey'de 4, 10 Aralık'ta İstanbul Beşiktaş'ta 46, 17 Aralık'ta Kayseri Melikgazi'de 15 insan "canlı bomba"lar tarafından katlediyor. Türkiye'nin Suriyeleşmesi için düğmeye basanlar, 2016'da tam 17 kez milleti yasa boğuyor. Biz millet olarak "bir ölürüz, bin diriliriz" amma; canımız çok acıyor. Bıçak kemiğe çoktan dayandı; "Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet" ruhunu artık sözde değil özde ve her nefeste hissetmek zorundayız. Onun için emrolunduğu gibi olmalıyız; düştüğümüz yerden kalkıp, "Hak" ile "batıl" mücadelesinde Hak'tan yana tavır koymalıyız. *** Şehidlerimize rahmet, gazilerimize şifa, milletimize başsağlığı diliyoruz.