Vefatının 80. sene-i devriyesinin arefesinde İstiklâl Şairi Mehmed Akif Ersoy'u Edirnekapı Şehitliği'ndeki istirahatgâhında ziyaret edip, son nefesini verdiği mekâna doğru yöneliyorum. *** Noel'i karşılama yarışına hazırlananlar, menzile varmak için nefes tüketen kalabalıklar İstiklâl Caddesi'nden bendine sığmayan nehirler gibi âleme akıyor. "Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli: / Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli; / Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli, / Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli..." diyen merhum Akif'in sözleri yerlerde sürünüyor. Cadde-i Kebir, Akif'in Asım'ından yoksun gençlerle dolup taşıyor. İstiklâl âdeta bütün idealist duyguları yutuyor; gününü gün eden insancıklar doğuruyor. Renk cümbüşünün içinde ilerleyen ruhu katranlaşmışlar, İslam'ın güzelliklerini bastırıyor. Galatasaray Sultanisi'ni geçtikten sonra kalabalık seyreliyor, atmosfer başka bir renge bürünüyor. Soğuğa rağmen yol kenarı müzisyenden geçilmiyor. Sokağa taşan bu festival tâ Asmalı Mescid'e kadar uzanıyor. *** Tünel'e doğru ilerlerken, Yapı Kredi Yayınları'nın ilerisinde, St. Antuan Kilisesi'nin berisinde 163 kapı numaralı, heybetli, makyajı yerinde, caddenin en gösterişli binalarından olan Mısır Apartmanı'na nihayet ulaşıyorum. Hikâyesi uzun... Benim için önemli olan asıl hikâye, Millî Şairimiz Mehmed Akif Ersoy'u misafir etmesi... Mısır'da 10 yıllık uzlet günlerini tamamlayan Mehmed Akif Ersoy, hastalığı ilerlemiş bir halde eşi İsmet hanımla 17 Haziran 1936 yılında İstanbul'a döner. Şair vapurla rıhtıma doğru yaklaşırken, şehrin siluetini uzun uzun seyrederek gözyaşları döker. Rıhtıma yanaşıldığında ise Akif'i sadece birkaç dostu karşılar. Abbas Halim Paşa'nın ısrarlı daveti üzerine Ersoy, birkaç gün Maçka'daki evde misafir olur. Daha sonra Şişli Sıhhat Yurdu'nda kısa bir süre tedavi görür. Ve nihayetinde Akif, Mısır Apartmanı'nın ikinci katındaki daireye yerleştirilir. Hizmetine bir hasta bakıcı verilir. Bu dönemde Abbas Halim Paşa, Mehmed Akif'le çok yakından ilgilenir. İlgilenenlerden birisi de Akif'in üç Asım'ından (Köse Asım, Hâfız Asım, Asım Şakir) biri olan Hâfız Asım'dır. Mısır dönüşü Üstâd'ı hiç yalnız bırakmaz. Kur'an okuyarak teselli verir, na'tlarla coşturur, közlenmiş hâtıraları harlandırır. Üstâd'a belli etmez amma gözyaşlarını yüreğine akıtır. Üstâd da Hâfız Asım'ı sever amma o ümidlerini başka bir Asım'a bağlar. O Asım ki, Asr-ı Saadet'ten Üstâd'a durmaksızın "Asım'ın Nesli"ni fısıldar... *** 27 Aralık 1936 Pazar günü, gecenin gündüzü örttüğü saatlerde Mehmed Akif Ersoy, Mısır Apartmanı'nda son nefesini verir. İstiklâl Şairi'nin ölümü kulaktan kulağa her tarafa yayılır. Dönemin devletlileri Akif'e son görevlerini yapmak şöyle dursun, cenazeye katılımı engellemek için ellerinden geleni yapar. Fakat sevenleri ve binlerce üniversite öğrencisi onu son yolculuğunda da el üstünde tutarak Edirnekapı'daki ebedi istirahatgâhına taşır. Buradaki anılar da Akif'le birlikte gömülür. "Mekânın rûhu" derin bir uykuya dalar. Apartmanda hoyratlıklar, anadan üryan tablolar, şerefe kalkan kadehler birbirini kovalar. Hâlâ Mısır Apartmanı'nı çevreleyen ışıldaklardan zevksizlik fışkırıyor. Eğlence düşkünü kalabalıklar; basamaklardan bir iniyor, bir çıkıyor. Yorgunluklar, merhum Mehmed Akif'in hasta yattığı odada kadehlerle unutuluyor!. Oysa Akif'i yaşatmak; bazen de onun ağladığı, güldüğü hatta öldüğü mekânları yaşatmaktır.