Anlatılan bir hikâyeye göre; baba ve kızı oldukça hareketli, âdeta yerinde duramaz davranışlı ve ellerini, ayaklarını sürekli kullanmak isteyen bir karaktere sahipler; alıyorlar, çıkarıyorlar, dağıtıyorlar, topluyorlar, taşıyorlar, bozuyorlar, yapıyorlar filan; davranış alışkanlıkları, günlük yaşantıları böyle. Anne de tertipli, düzenli, titiz, dağınıklıktan ve karışıklıktan hoşlanmayan bir karaktere sahip. Sürekli düzeltiyor, katlıyor, yerleştiriyor, temizliyor; onunda günlük yaşantılarını bu alışkanlıkları yönlendiriyor. Bu durum karşılıklı sızlanmalara, şikâyetlenmelere, tartışma ve münakaşalara sebebiyet veriyor. Bu münakaşaların dozu giderek artıyor ve ilerleyen zaman içerisinde de maalesef boşanmayla sonuçlanıyor. Epeyce bir müddet ayrı yaşıyorlar ve nihayet usulüne uygun biçimde araya giren büyüklerin tavsiye ve nasihatleri de meyvesini veriyor ve barışıp tekrar bir arada yaşamaya başlıyorlar. Baba, anneye, insan karakterlerinin farklılıklarıyla ilgili bir kitap veriyor, anne bunu okuduktan sonra ağlayarak eşinin yanına geliyor ve onlara; “ben hatalı imişim, siz baba kız “kinestetik” (hareketlilik) özelliği de olan kişilersiniz, hareketli hayat tarzınız bu özelliğinizden kaynaklanıyormuş; ben de bulunduğum ortamların düzenli ve göze hoş görünmesini isteyen bir özelliğe de sahibim. Düzensiz ve dağınık ortamların beni rahatsız etmesi bundanmış. Bundan sonra ben sizin bu özelliğinizi kabullenmeye, hoş görmeye çalışacağım; fakat siz de bana karşı daha anlayışlı, temiz, tertipli ve düzenli olun, birbirimize karşı empati kurarak davranalım ve yardımlaşalım” diyor. Karşılıklı özür dileyerek anlaşıyorlar ve ailece daha mutlu yaşamaya başlıyorlar. Bu ailevi badire onlara; karakter analizi yaparak birbirlerini anlamaya çalışmak ve ona göre birbirlerine karşı daha sabırlı, anlayışlı ve hoşgörülü olmak, sıkıntılarını karşılıklı konuşarak ve yardımlaşarak gidermeye çalışmak yerine; boşanma gibi en son düşünülmesi gereken zararlı bir yolu seçmelerinin; özellikle de çocuklar için, bütün bir geleceklerini, başarı ve mutluluklarını olumsuz yönde etkileyecek bir kopuşu tercih etmelerinin; ne kadar yanlış ve zaman kaybettirici ve de pişmanlık verici olduğunu da, yaşayarak öğretmiş oluyor. İşte bu misalden de anlaşılacağı gibi, eğitim öğretim faaliyetlerinde de istifade edilsin amacıyla yapılmış; bazıları çok yoğun ve kapsamlı olan araştırma geliştirme çalışmaları sonucunda elde edilen veriler ışığında yazılmış, hazırlanmış çok sayıda kaynak vardır. Emeğini esirgemeyen öğreticiler tarafından genel kabul görmüş yaklaşımlar ve bu mevzu ile ilgili bu kaynaklar doğrultusunda düşünüldüğünde; insanların öğrenme biçimleri ve bu yöndeki karakteristik özellikleri açısından, şu üç kategorinin ön plana çıktığı söylenilebilir. Buna göre, Çocuklar/İnsanlar Genel Olarak; · Yaparak öğrendiklerini daha kolay hatırlayan; hareketli yaşamaktan daha çok hoşlanan bir karaktere sahip olanlar. Bu minvaldeki sanatları ve meslekleri daha iyi icra edebilecek olanlar. · Görerek öğrendiklerini daha kolay hatırlayan; görmekten, bakmaktan ve seyretmekten daha çok hoşlanan göz zevkine düşkün bir karaktere sahip olanlar. Bu minvaldeki sanatları ve meslekleri daha iyi icra edebilecek olanlar. · İşiterek öğrendiklerini daha kolay hatırlayan; işitmekten, duymaktan daha çok hoşlanan, kulak zevkine daha çok düşkün karaktere sahip olanlar. Bu minvaldeki sanatları ve meslekleri daha iyi icra edebilecek olanlar. Şeklinde değerlendirilebilirler. Buna göre bunların davranış biçimleri gözlemlendiğinde de; · Ağırlıklı Olarak Yaparak Öğrenenler Genellikle: Oldukça hareketli olur ve yerlerinde duramazlar. Takmak, sökmek, katlamak, çakmak, örtmek, monte etmek, getirmek, götürmek, yapmak, takmak gibi görevlerin kendilerine verilmesini beklerler, bu işleri iyi yaparlar. Uzun müddet oturmaya zorlanırlarsa problem çıkarabilirler. Öğretmede düz anlatım, görüntülü anlatım, çoğu zaman bunlara, beklenen ölçüde fayda sağlamaz. Fabrika, laboratuvar, atölye gibi ortamlarda, ellerini kullanarak, yürüyerek, dokunarak, yaparak, olayların içinde yaşayarak daha iyi öğrenirler. · Ağırlıklı Olarak Görerek Öğrenenler Genellikle: Özel hayatlarında düzenli ve titizdirler. Karışık ve dağınık masadan, odadan, bürodan, ortamdan rahatsız olurlar; temizler, düzeltir ondan sonra çalışmaya başlarlar. Malzemelerine, uygun yer belirler, kullandıktan sonra hep o yere kaldırırlar. Bu özelliklerinden dolayı takdir de edilirler. Bunlar, öğrenmede düz anlatım usulünden yeterince faydalanamazlar. Tam olarak anlamaları için öğretimin mutlaka göze hitabedecek film, fotoğraf, resim gibi malzemelerle de desteklenmesi icâbeder. Böylece, bilgiyi hatırlamaları daha kolaylaşır. Genellikle, öğrendiklerini, gözlerinin önüne getirerek hatırlamaya çalışırlar. · Ağırlıklı Olarak İşiterek Öğrenenler Genellikle: Bebek denilebilecek kadar küçük yaşlarda, kendi kendilerine konuşmaları nedeniyle öğreticiyi dinleyemezler. İleriki yaşlarda ses ve müziğe daha çok duyarlıdırlar. Sohbet etmeyi birlikte çalışmayı sever, ahenkli ve güzel konuşurlar. Dil öğrenmede, konuşma ve dinlemede başarılıdırlar. Sessiz okurken hiçbir şey anlamayabilirler; en azından kendi kulağının duyabileceği bir sesle okumalarına izin verilmelidir. Daha çok konuşarak, tartışarak öğrenirler. Çoğu zaman dinlemeyi okumaya tercih ederler. Hatırlamak istediklerini, birisi kendilerine anlatıyor ya da söylüyormuş gibi hatırlarlar. Denilebilir. Bu şekilde genel anlamda kategorize edilen özelliklerimiz birbirleriyle ilişkisiz değildirler; geçişgenlik, değişkenlik ve birleşiklik arz edebilirler. Aynı Çocukta/İnsanda bu özelliklerin 3’ü bir arada veya sadece 2’si de, birbirini tamamlayan yoğunlukta bulunabilirler. Bütün bu özelliklerle birlikte, bilindiği üzere, en tesirli, kalıcı ve kolay hatırlanabilir öğrenme, “Duyarsam unutabilirim, görürsem hatırlayabilirim, yaparsam öğrenirim.” İlkesine uygun öğrenmedir. İşte bu nedenlerle de; Öğreticiler, anne ve babalar, eğitim öğretim faaliyetlerinde, öğrenicilerle ilişkilerinde, çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin karakteristik özelliklerine dikkat etmeli; her insanın karakteristik özelliğinin, parmak izi gibi farklı olduğunu unutmamalı; hepimiz aile ve iş hayatımızda veya diğer yaşantılarımızda kendimizi tanıtmaya, birbirimizi daha iyi tanımaya, birbirimizin karakteristik özelliklerimizi keşfetmeye, özel önem vermeliyiz. Tavır, davranış, terbiye, öğretme ve hayat tarzımızı, buna göre belirlemeli; insanî yaklaşımlarımıza ve çalışmalarımıza bu doğrultuda yön vermeliyiz. Aksi takdirde istenen başarının ve huzurun elde edilmeyeceğini iyi bilmeliyiz ki; Allah’ın (C.C) izniyle, hep birlikte daha mutlu ve sağlıklı, başarılı ve zengin olalım.