?>

PEYGAMBER EFENDİMİZE MUHABBET

9 yıl önce

Bu sohbette size Peygamber Efendimizden, ne halde, ne tabiatta olduğundan, onun şanından, onun gayretinden bahsedeyim ki sizde ümmeti olduğunuz iki cihan Serveri-ni daha iyi bilesiniz ve kendisine daha iyi muhabbet edesiniz. Zira müminin imanı peygamberine muhabbetle temam olur. Neuzü billâh peygamberini sevmeyen kimsenin imanı iman değildir. Bu nedenle her Müslüman daima peygamber Efendimize muhabbetini artırmağa gayret etmelidir. Sakın “ Bir adam görmediği kimseye nasıl muhabbet edebilir?”diye hatırınıza bir şey gelmesin! Çünkü muhabbet sade görmekle olmaz, duymakla da olur. İnsan birinin methini, senasını işite, işite hiç görmeksizin o kimseye âşık olabilir. İşte bunun gibi Peygamber Efendimizin de milyonlarca aşığı vardır. Aradan bu kadar seneler geçmiş, ne yüzünü görmüş, nede bir şey iken Peygamber Efendimiz için yüreği yananların haddi hesabı yoktur. İşte bunlar hep Peygamber Efendimizin büyüklüğünü bilenler, hep onun nasıl sevgili bir peygamber olduğunu anlayıp, dinleyip gönül verenlerdir.         Şimdi siz Peygamber Efendimizi andığınız vakit acaba nasıl düşünüyorsunuz, gözünüzün önüne ne kılıkta, ne kıbal de bir zat getirirsiniz? Ben öyle anlıyorum ki çok kimseler Peygamber Efendimizi aksakalı göbeğinde bir piri fani sanıyorlar. Evliyalık taslayan bazı adamlara bakıyorlar da akıllarınca Peygamber Efendimizi de onlar gibi öyle gözlerini açmaz, dünyaya bakmaz; asla yüzü gülmez, dargın, hırçın bir zat zannediyorlar. Sakın siz böyle bilmeyin, böyle zannetmeyin!         Bir defa Peygamber Efendimiz öyle o kadar ihtiyar değildi. Bu dünyadan göçüp Mevla’sına kavuştuğu zaman altmış üç yaşında idi. Mübarek saçları henüz ağarmağa başlamıştı. Sakallarında da ancak yirmi tane kadar beyaz vardı. Piri fanilik şöyle dursun Peygamber Efendimiz zayıf, halsiz, çelimsiz değildi. Bilakis gücü, kuvveti yerinde bir erkek olup görmesi, işitmesi, hele cesareti herkesten ziyade idi. Değme babayiğidin yapamayacağı işleri üstlenir ve pekâlâ üstesinden gelirdi.         Sonra Peygamber Efendimiz hâşâ öyle içini temizlemekten dışını temizlemeye fırsat bulamayan erenler takımından da değildi. Kendini gayet temiz tutar, her şeyin de temizliğe son derece de dikkat ederdi. Bazı kimseler “Biz Allah adamıyız!” diyerek sakal, bıyık birbirine karışık olarak gezerler, bunu da bir marifet sanırlar. Hâlbuki Peygamber Efendimiz asla öyle perişan gezmezdi. Öyle gezenleri de beğenmezdi. Hatta yanlarına bir gün saçı sakalı birbirine karışmış perişan bir adam geldi Peygamberimiz onun halini hiç beğenmedi “Bu adamın başına sürecek bir şeyi yok mu ki saçlarını tarayıp yapıştırsın, insan böyle perişan gezer mi?” buyurdu.        Peygamber Efendimiz üst dudaklarının kırmızısı görünecek kadar bıyıklarını güzelce kısa kesip, saçlarını bazen tıraş ederler, bazen da kulaklarının yumuşağına kadar uzatırlardı. Lakin sakallarını bir tutamdan ziyade uzatmazlardı. Normal zamanlarda değil muharebeye gittikleri zamanda bile ibrik, tarak, makas, misvak gibi temizliğe ait şeyleri yanından ayırmazlardı. Saçlarını, sakalını tertemiz tutarlar aynaya bakıp güzel, güzel taranırlardı.       Hazreti Ayşe şöyle buyurur. “Bir gün kapıya bir takım kimseler gelmişlerdi. Hazreti Peygamber onlarla görüşmek için dışarıya çıkacağı sırada ayna bulamadı da ağzı geniş bir kaptaki suya bakarak saçını, sakalını düzeltti. Benim buna şaşırdığımı görünce de; evet ya!  Kardeşleriyle görüşmeğe çıkan bir kulunun böyle süslenmesini Allah sever” buyurdu.         Peygamber Efendimiz hiçbir koku sürünmeseler bile mübarek tenleri de, terleri de mis gibi kokardı. Öyle iken yine de herkesin seveceği güzel kokulardan sürünürlerdi. “Dünyada en çok sevdiklerimden birisi de güzel kokudur” buyururlardı. Müslümanlar bunları düşünmelide ona göre hareket etmelidir.        Peygamber Efendimiz dünyada her cihetten eşi bulunmaz bir insan güzeli idi. Cenabı Hak onu övmüşte öyle yaratmıştı. Boy, bos, endam hep yerinde idi; hiçbir kusuru, hiçbir noksanı yoktu. Vücudu porsuk olmayıp sıkı etli idi, ipek gibi yumuşak bir derisi ve uzunca billur gibi beyaz bir boynu vardı. Mübarek elleri de gayet güzeldi, kolları iri, parmakları uzun ve etlice idi. Karnı göksü ile beraber düz idi, yani ne Göksu çıkıntılı, nede karnı şişkindi. Ayaklarının altıda çukurdu, yani tabanları dümdüz değildi. Hilal kaşlı, çekme burunlu idi. Şişman yüzlü yumru yanaklı olmayıp mübarek çehresi ne öyle pek uzun, nede öyle pek yuvarlak idi. Uzun kirpikli, kara gözlü olup gözlerinin akında da hafif tatlı bir kırmızılık vardı.       Peygamber efendimizin rengi pembe beyaz olup pek sevimli olan yüzünden nurlar akardı, mübarek dişleri de konuşurken, gülümserken şöyle bir elmas gibi parlardı. Bu bir Allah vergisidir ki vücudu ne kadar güzelse ahlakı da o derece güzeldi. Güzel yüzlü, tatlı sözlü olup ağzından fena söz çıkmaz, asla hırçınlık etmezdi, hizmet edenleri pek hoş tutardı. Asla kibir etmez, kurum satmazdı. Lakin daima vakarını muhafaza ederdi.        Peygamber Efendimizi birdenbire gören kimsenin içine bir korku düşerdi. Lakin görüşüp konuşunca da kendisine gönül vermemek elden gelmezdi. İşte Peygamber Efendimizin hali, şanı, ahlakı, tabiatı böyle idi. Ya düşüncesi ne idi? Ne yapar, ne eder, ömrünü ne ile geçirirdi? Biraz da bunu anlayalım.        Peygamber Efendimizin bütün derdi insanları cehaletten kurtarıp, dünyada da, ahrette de selamete çıkarmaktan ibaretti. Bunun için geceyi gündüze katarak çalışır, çabalardı, bu uğurda varını yoğunu sarf edip ne zahmetler çeker, nice sıkıntılara katlanırdı. Hiç kendi rahatını, huzurunu düşünmez, asla kendi faydasını hatıra getirmezdi. Din için, ahret için dünyayı bir tarafa atmazdı.        Zalimlerin vücudunu kaldırıp, mazlumlara göz açtırmak için zırh giyer, kılıç kuşanır; haftalarca hayvan sırtından da inmediği olurdu. Peygamber Efendimiz böylece bin türlü mihnete, meşakkate katlanarak Allahın emrini yerine getirirdi, İslamiyet-i yayıp, insanları selamete çıkardı. Lakin bilmiş olun ki bu öyle kolaylıkla az bir zaman da olmadı. Tam yirmi üç sene sürdü. Efendimizin bu yirmi üç seneyi nasıl geçirip nelere katlandığını bilmeyen kimse Peygamberinin kadrini layığı ile bilemez. Sadece şu kadarını söylemek lazımdır ki Allah diye taşa toprağa tapan, kızlarını diri, diri toprağa gömen bir topluluğu doğru yola getirmek kolay bir şey değildi. Peygamberimizin yaptıklarını öyle bir ve ya birkaç yazı ile anlatmak mümkün olmaz, onu gerçekten tanıyıp sevmek için hayatını okuyup, Hadisi Şeriflerini araştırmamız icap eder.       İşte bunun için sizde ümmeti olduğunuz bu yüce Peygamberinizle iftihar edin, onun güzel sözlerini daima hatırınızda tutun, mübarek cemalini gözünüzün önüne getirin! Kuranı anlayarak okuyun, salâvat getirin, Peygamberimizin ruhuna hediyeler gönderin! Böylece kendisine gitgide muhabbetiniz artar, tabiatınız, ahlakınız güzelleşir.  Hep iyi şeyler düşünürsünüz. İçinizde bir ferahlık, bir sevinç oluşur. Ömrünüzü öyle bir lezzet ve neşe içinde geçirirsiniz.  
YAZARIN DİĞER YAZILARI