Yaşadığımız Dünya, etrafımızda oluşan, hayat şartları; insanları alıp, yalnızlığa itmektedir. İnsan böyle bir durumu isteyerek yapmak istemese de; şartların onu, öyle bir duruma sürüklediğine şahit olmaktadır. Bazıları, böyle bir durumu, kendi iradeleri ile isteyebilirler. O, da ayrı bir konudur. Sonuçta; insanlar, koşarak yalnızlığa gitmektedirler. Kimi zaman; bir sığınma yeri olarak görmektedirler. Kimi zaman; yalnızlığın daha emniyetli olduğunu, hissetmektedirler. Sorduğunuz zaman; herkesin kendine göre; bir hikayesi, anlatacağı, bir nedeni vardır. Hayatın içerisinde, insanın giderek yalnızlaştığına şahit oluyoruz. Teknik ve teknoloji imkanlarının, genişlemesine paralel olarak; insan gittikçe yalnızlaşmaktadır. Yaşadığı müddetçe; Asıl olan, hayatı boyunca mutlu ve mesut bir şeklide yaşamaktır. Bu şekilde, hayatını devam ettirmek çabası insanın vazgeçilmezidir. Çocukluğundan itibaren, yapmış olduğu tüm gayretin sonunda; elde etmek istediği en önemli hedef mutlu ve huzurlu yaşamaktır. Teknoloji ve gelişen imkanlar; insanın diğer insanlarla iletişim kurmasını, hem hal olmasını ya sınırlamaktadır, yahut yok etme derecesine getirmektedir. Sonuç olarak; insanın yalnızlığı gittikçe sivrileşen, nerdeyse tek çizgi haline gelen bir yapıya dönüşmektedir. Aslında bu aynı zamanda insanların, gönüllü mahkumiyetlere yönlenmesini sağlamaktadır. İnsan hayatı, giderek dayanılmaz bir hapis hayatına dönüşür. Bu arada tüm yeteneklerini, becerilerini, zamanla farkında olmadan kaybetmeye başlar. Etrafınıza bakın. Tüm dünyası elindeki cep telefonundan ibaret olan, birey; çevrede ne olup, bittiğinin farkında bile değildir. Bazen, haberlerde bu cep telefonu bağımlılığının; hangi, olumsuz sonuçlara sebep olduğunu, duyuyoruz. Hatta, hayatını kaybedenler bile, olmaktadır. Evet, cep telefonu kimi insanlar için; bir bağımlılıktır. Bu bağımlılık, bazı zamanlar; tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır. Tüm duyu ve dikkatini telefona veren insan; çevreye uyum sağlayamaz. Dikkati dağınık olduğu için; her türlü tehlike ile karşılaşmaya, adaydır. Bilimsel olarak yapılan çalışmalar; bunu doğrulamaktadır. Bu bağımlılık, insanı yalnızlığa ve terk edilmişliğe sürüklemektedir. Bu yalnızlığa iten sebeplere, neden olarak; çevresel faktörleri de, ekleyebiliriz. Hayat standardı endişesi, her türlü imkanı elde etme çabası, daha iyiye, daha güzele sahip olma isteği, bilinçsizce yapılan alış veriş sürecinin; ekonomik olarak; insanı esir alması. Dolayısıyla köleleştirmesi, makinalaştırması, nedenler arasında sıralanabilir. Doyumsuz istekler, sonu gelmeyen arzular, çevresinde olan; çeşitli olaylar, korkular, endişeler, çepeçevre insanı kuşatmaktadır. Asıl olan nedir? İnsanın, insanlarla iletişim kurarak; içli, dışlı olarak hayatını devam ettirmesidir. Bunun en basiti, insanlarla konuşmakla başlar. Konuşmak, bu iletişimin anahtarıdır. Suskun olan, konuşmayan insanın ne demek istediğini, karşısındaki insanlara anlatması zordur. Teknolojinin esiri olan insanlar, farkında olmadan konuşma, çevreye uyum sağlama, insanlara meramını anlatma, karşısındakinin meramını anlama, becerilerini kaybetmektedir. Psikolojik olarak, bu durumda yaşayan insanların, sağlıklı olmaları zordur. Etrafımız ne kadar kalabalık olursa olsun; yukarıda belirttiğimiz gibi, bir takım şeylerin esiri olan, birey; sosyal bir varlık olması nedeni ile; insanlarla irtibat kurmadığı zaman, bir takım yeteneklerini, bilgi ve becerilerini kaybeder. Buna bağlı olarak, kullanılmayan tüm yetenekler, beceriler; yok olmaya yüz tutmuş demektir. Doğal olarak; Mecburen, sosyal hayatın içerisinde olan kişi; o hayatın tüm olumlu ya da olumsuz konumları ile, karşılaşacağı için; hayatı daha kolay algılayacaktır. Uyumu daha kolay olacaktır. Yalnızlığın getirdiği sıkıntı, dertlerden uzaklaşacaktır. Kalabalıklar onu boğarak yalnızlaştırmak yerine; kalabalıklarla her alanda iletişim kurarak; hayatı daha yaşanabilir hale getirecektir. Kalabalıklar içerisinde , insan olmanın gereği olan; tavır ve davranışları sergileyerek; tatlı yada acı hayatın her safhasını birebir yaşayarak, anlayacaktır. İnsanımız, o nedenle sıcak bir dostluğun, kadim bir arkadaşlığın, candan bağlı komşuluk ilişkilerinin, hasretini çekmektedir, özlemini duymaktadır. Çünkü, toplum içerisinde insan olarak yaşamanın en temel ögesi; sosyal ilişkilerdir. Özünde insan vardır. Yani aynen kendisi gibi canlı, tepki veren, konuşan, gülen, eğlenen, üzülen, ağlayan, kısacası; her şeyi ile; insan vardır. Boşa dememişler; sohbet için, çay bahanedir. Umarım, zaman, zaman insanın yaşadığı, manevi ortam; insanların kendi yaşadıkları hayatın dışında da bir hayat olduğunu hatırlatmıştır. Öyle zamanlarda; Merhamet duygusu, Paylaşma, kaynaşma, dertlenme, muhabbet, ikram, gibi insana ait olan özellikleri yaşayarak tatmıştır, anlamıştır. Bu kavramlarla tanışık olmaktan; haz duymuştur. Böyle zamanlarda; Paylaşma, bölüşme, birlikte yaşama, kavramları; insanlara, bir kez daha kendilerini hatırlatır. Kavram olarak bile olsa; hala yaşadıklarını, varlıklarını ispat ederler. Ümit ederim, insanlar; insanca, mutlu bir şekilde yaşamanın; yalnızlaşarak, sadece kendini düşünerek, sadece kendi yararı çerçevesinde hareket ederek, elde edilemiyeceğini anlarlar. Yalnızlığın zamanla, insanı daha kötü durumlara düşüreceğinin farkına varırlar. Benlik ve egonun, toplumsal değerler yanında, daha arkadan gelmesi gereken kavramlar olduğunun farkına varırlar. Mutlu olmanın yolunun ben kavramından çok, biz kavramı ile ilgili olduğunu yaşayarak, test ederler. Sosyal hayatın ana varlığının; insanlar arası ilişkiler olduğunun, farkına varırlar. İşte, o zaman, insanlar farkında olmayarak düşmüş oldukları, yalnızlığın; aynı zamanda bir takım dertlerin, oluşması için; zemin hazırladığının farkına varırlar ve en kısa zamanda, böyle yaşama çabasını terk ederler… İnsanlarla iç, içe yaşamanın zorlukları olsa da; insan hayatı için; bunun gerekli bir şart olduğunun bilincine ererler...