Yeryüzünde insanoğlunun varlığından itibaren; tüm fikri gelişmeler, hayata dair düşünceler, insanoğlunu mutlu ve huzur içerisinde yaşatmanın teorilerini ve pratiklerini ortaya koymuştur. İlahi dinlerin temel amaçlarından bir tanesi; insanı, insanca yaşatacak olan temelleri ortaya koymasıdır. Hayat felsefesini sunmaktır. Dünya üzerinde insanlık, yeryüzünden kalkınca; huzur ve barış ortamı olmayınca; yerini ne dolduracaktır? Doğal olarak insanlık dışı şeyler dolduracaktır. Terör, işkence, can alma, hırsızlık, arsızlık velhasıl, düzensizlik. İşte, Dini inanç sistemlerindeki tüm yaptırımlar, emirler ve yasaklar; bu insanlık dışı olayların, insanlığa hakim olmasını engellemektir. Bu gerçeği anladığımız zaman; mültecinin ne demek olduğunu, açlığın, yokluğun ne demek olduğunu, insanların, başka insanlara neden zulmetme ihtiyacı duyduğunu anlarız. İnsanı, insan yapan; İnsani kavramları kaybettiğiniz zaman; insanlık dışı, her hareketi beklemek, gerekir. Hal böyle olunca; Dini inanç sistemleri, insanlık dışı davranışlara giden bütün yolları tıkamak, gerektiğine inanır. Bunun tam tersini iddia eden fikir sistemleri de, olmuştur. İncelendiğinde görülmektedir ki; O fikir sistemlerinin sınıfta kaldığı nokta; insan davranışlarını iyi analiz edememekten geçer. İnsanın davranış biçimlerini iyi analiz edemedikleri için; yanlış ile doğruyu ayırt edememişlerdir. Bu çok basit gibi gözüken; ayrışım noktasının, tespit edememe yanlışlığı; kendi fikir sistemlerinin çökmesine neden olmuştur. İnsan madde ve ruhu ile bir bütündür. Getirdiğiniz çözümler; bu iki parçayı da içine alan çözümler olmak mecburiyetindedir. Kimilerinin akılları ve mantıklarının bu doğruyu kabullenmesine rağmen, değişik sebeplerden dolayı; insanın madde ve ruh ilişkisini kabullenmek istememişlerdir. Böyle olunca da getirdikleri öneriler çözümsüzlük, ihtiva etmektedir. Çağlar boyu; Madde ve mana arasındaki, fikir karşıtlığı, mücadele içerisindedir. Maddeyi savunanlar; ona paralel olarak; fikir ve ideolojiler üretmişlerdir. Maneviyatı savunanlar; temeli ilahi mesajlara dayanan fikir ve açıklamalarda bulunmuşlardır. Her ikisinin de, görünüşte amacı; insanlara daha iyi ve daha huzurlu bir ortam sağlamaktır. İşte bu nedenle; insanların hayatını, düzenleyen kurallar ortaya konmuştur. Daha iyisi ve daha güzeli, aranmıştır. Amaç, madde ve mananın bütünlüğü içerisinde; insanın hayatını, insani değerleri yitirmeden, devam ettirmesini sağlamaktır. Bütün bu çabalara rağmen; Hayatın akışı içerisinde insanlar; yaptıkları yanlışların topluma ne kadar zarar verip vermediğini düşünmeden kendi bildiklerine göre, hayatlarını yaşamaktadırlar. Bu yaşayış tarzı birilerine zarar veriyorsa, bile; inatla o yaşama tarzından vazgeçmemektedirler. Ne zamana kadar? Kirlettikleri toplumun, kirleri bir gün; kendilerine bulaşana kadar. Yanıldıkları nokta şudur; kirlettiğiniz şey bir eşya değildir ki, kaldırıp atasınız. Kirlettiğiniz şey; tüm canlılığı ve tazeliği ile hayatın içerisinde kendini bulmaktadır. Onu kirletmeden önce düşünmek lazımdır. Sosyal hayatta bunun örnekleri oldukça fazladır. Dedikodu, gıybet, çekememezlik, iftira, hırsızlık v.s. tüm yanlışlar. Önemli olan kişinin bu yanlışları ne kadar yaparak, toplumun kirlenmesine ne kadar katkı sağladığıdır. Yahut yaptığı şeyin toplumu kirletip, kirletmediğini fark etmesidir. Uluslararası ilişkilerde de; bu aymazlık kendini göstermektedir. Tüm amacı; Dünya barışı olduğunu iddia eden, Bir devlet; aynı olaya; farklı, farklı yorumlarla tepki göstermektedir. Dolayısıyla, Onlar da; toplumu ve anlayışını kirletmektedirler. Ancak, O kirlilik kendilerine bulaştığı zaman; belki gerçeği anlayacaklardır. İşte tam burada kişiye bu otokontrol sistemini verecek olan; Dini İnanç sistemidir. Yukarıda işlenilen bir, çok yanlış davranışın toplumda bir cezası bile yoktur. O nedenle; daha kolay ve yaygın bir şekilde işlenmektedir. Sürekli bu hataları yapan, bir insanın; zamanla bu yapılan hatalardan dolayı, kendisi de zarar gördüğü zaman; bu durumdan şikayetçi olmaya hakkı yoktur. Kirlettiği toplumla birlikte kendisi de kirlenmiştir. Yalanın, iftiranın, çekememezliğin zirve yaptığı toplumlarda; huzursuzluk, diz boyudur. Bu Uluslararası arena için de; geçerli olan, bir kuraldır. Orada da; iki yüzlü, farklı, farklı davranış biçimleri, söz konusudur. Öncelik, insanların, insanlığın yararı değil; bağlı oldukları ülkenin, yararıdır. Bu uğurda; binlece canın ölmesinden, rahatsız olmazlar. Eski ABD Dış İşleri bakanı; Irak'ı işgal konusunda, açıklamalar yaparken; Orada öldürdüğümüz 500 bin çocuk için; bu kaybettiklerimize, değdi, Açıklamasında bulunmuştur. İnsanoğlunun rahat ve huzur içerisinde yaşaması için kendi iç dinamiklerini, dış davranışlarını kontrol edebilecek mekanizma; ALLAH inancıdır. O inancın getirdiği, sorumluluk duygusu ve hesaba çekilme endişesidir. Eğer, insanlara bu duyguyu veremezseniz; Dünyada, hiç bir kötülüğe engel olamazsınız. Allah inancını hayatında; ne kadar yaşanabilir kılabiliyorsa, o kadar rahat ve huzur içerisinde olur. Körü, körüne bazı şeyleri inkar etmek; farkında olmadan kendi yaşantılarını da zora sokmaktan başka bir şeye yaramaz. Unutulmamalıdır ki; toplumun rahat ve huzuru herkesin rahat ve huzuru demektir. Artık, modernizmin bizleri esir aldığı şu dönemde; işlenen suçlar kadar; suça iten sebeplerin de varlığından ve önlenmesi gerektiğinden bahsedilmektedir. Suçun önünü almanın yolu, olarak; çare, suça iten sebepleri ortadan kaldırmaktır. İşte, tam burası; Allah inancının ve onun getirdiği sorumluluk ve hesaba çekilme kaygısının, önemini ortaya koymaktadır. Yoksa; kendisinin hiç bir manada; hesap vermeyeceği fikrinde olanların; suç işlemek yahut yanlış yapmak, gibi eylemlerini nasıl durduracağız? Bu fikre dayanan, ideolojik yapılanmaların önünü nasıl keseceğiz? Böyle bir fikrin hakim olduğu topraklarda; hayatın normal akışını hangi yasalarla temin edeceğiz? Yüzlerce soru. İnsanlık kavramının yıpranmasına her anlamda baktığımız, zaman; şu gerçeği görüyoruz. Sadece insani ilişkileri zedelemeyi, yok etmeyi planlıyor, değiliz. Dünyanın var olan dengesini de; bozmaya çalışıyoruz. Dünya, normal seyrinde devam ederse; sıkıntı yoktur. Ancak, çevre bazında düşündüğümüz zaman; Kendi elimizle yaşatacağımız bir Dünya yoktur, kendi elimizle sahip çıkacağımız bir dünya vardır. Yahut, kendi elimizle, kirletebileceğimiz, bir Dünya vardır. Bırakın Dünyamız, kendi seyrinde dengeleri bozulmadan yoluna devam etsin. İnsani değerlerimizi kaybettiğimiz zaman; Dünyanın dengesini bile; hedef alıyoruz. Birilerinin müdahalesi dengeyi bozmaktadır. İnsanlık herkese lazımdır. İnsanoğlu bunu ne zaman anlayacaktır.