Söz ola götüre başı, söz ola bitire savaşı, Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz Diğer varlıklara nazaran sadece insanlara tanınmış büyük bir ayrıcalık olan söz söyleme yetisini Yunus Emre, yüzyıllar önceden kıyamete kadar geçerliliği olacak olan bu beyitle dillendirerek, insanoğlunun kulağına fısıldamıştır. Öyle sözler var ki; insanlar arasında kavga ve savaş nedeni olurken, yine öyle sözler vardır ki barış ve huzurun başlangıç noktasıdır. Söz bu kadar önemli iken; etkisiz olması, kabul görmemesi ne anlama geliyor ona bakmak gerekir. Ne söylesem tesir etmiyor, sözümü dinlemiyor, sözümü tutsaydın bunlar başına gelmezdi, sözüm havada kaldı, kime söylüyorum, sözünün eri olmasını beklerdim, sözüne güvenilmez… gibi ifadeleri çok duymuşuzdur. Peki, çok istenmesine rağmen etki göstermeyen sözün sebebini sorguladık mı? Bunca çabaya rağmen hep neden hayıflanırız? Bunun birçok nedeni vardır. Belli başlı olanlara değinmek istiyorum. Konuşurken karşımızdakilerin inanç ve değer yargılarını göz önünde bulundurmak gerekir. Onların duygu ve düşüncelerini hiçe sayan bir yaklaşım ve benim anlattıklarım daha doğru, en iyisini ben bilirim anlayışıyla, yapıcılıktan uzak konuşma karşımızdakilerde etki uyandırmaz. Alıcılarının bize karşı kapanmasının yanında, savunma mekanizması ile sizin söylediklerinize hep eleştirel gözle bakacaktır. Dolayısıyla siz anlatma ısrarınıza karşı onlar da anlamama ısrarlarını sürdüreceklerdir. Konuşmanın sınırlarını iyi belirlemeli ve sözlerimizi ona göre söylemeliyiz. Hitap edilen kişi veya topluluğun; yaşı, cinsiyeti, mali durumları, meslekleri, ihtiyaçları, beklentileri ve kültürel yapıları göz önüne alınmadan konuşulan sözlerden bir sonuç çıkmayacaktır. Bunun yanında; söylemlerimizi doğru zaman ve doğru mekânda söylemeliyiz. Vermek istediğimiz mesajı az ve öz sunmak yerine uzun uzun anlatırsak bu da sözün etkisini düşürecek ve anlaşılmaz kılacaktır. Hitap ettiğimiz kişilere onların daha iyi anlayacağı, bir söz söyleme tekniğini kullanmamız gerekir. Küçük bir çocuğa veya öğrenciye akademik dil kullanmanın yanlış olduğu kadar, bilimsel bir toplantıda bilimsellikten uzak ifadelerle anlatımda bulunmak aynı oranda yanlıştır. Sözlerimizi jest ve mimiklerimizle destekleyerek sözümüzün anlaşılırlık derecesini artıracağımızı da aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Bir şeyin görünüşü ile bir mana ifade etmesi anlamına gelen, Anadolu'muzda kullanılan "lisan-ı hal" diye bir tamlama vardır. Bunun, söz ile ilişkisine baktığımızda bu tamlamanın, ne kadar mana yüklü olduğunu bir daha iyi anlamış olacağız. Söz söyleyen kişinin söyledikleri ile kendi yaşantısının tutarlılığına bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Sözlerle davranışların tutarlılığı sözün etkisini artıracak, söylemde bulunmasak dahi, davranışlarımızın çok şeyi söylemiş olacağından şüpheniz olmasın. Tabi buradan şu da söylenmek istenebilir; "Ben yaşayamıyorum ama o benim gibi olmasın söylediklerim onun yararınadır." yaklaşım tarzıdır. Bir yere kadar söyleyen kişinin penceresinden doğru olabilir ama etkisini sorarsanız hayır derim. Sözlerimizin etkili olmasını istiyorsak; etkili, açık, anlaşılır bir şekilde, söylemlerimizi jest ve mimiklerimizle besleyerek konuşmalıyız. Bu anlatacaklarımızın anlaşılması ve doğru adrese teslim etmek açısından önemlidir. Ama daha önemlisini söylemek istiyorum. Söylediklerinizi yaşamıyorsanız, söyledikleriniz yaşanmayacaktır.