?>

Regaib Kandili, Öz Muhakeme ve Dua.

9 yıl önce

Bu gece, yani 07 Nisan’ı 08 Nisan’a bağlayan gece, Receb ayının ilk Cuma gecesi Regaib Kandilidir. Bu gecede Allahü teâlâ, mü’min kullarına ragîbetler, yani ihsanlar, hediyeler ve ikramlar sunar. Bu geceye hürmet edenler, gereği gibi ibadet ve dua edenler affedilir. Bu gece yapılan dualar reddedilmez ve namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere kat kat sevab verilir. Çok tevbe ve istiğfar etmeliyiz, kazaya kalmış namazlarımız varsa hemen kaza etmeye başlamalıyız. Bu mübarek zamanlarda umulan sevaplara kavuşabilmemiz için, her şeyden önce itikadımızı düzeltmeliyiz. İlmihal bilgilerini öğrenmeli ve günlük hayatımızda bunlara dikkat etmeliyiz. Bu paragrafı öyle okuyup geçmeyelim. Önce tahlil edelim bu her bir kelime ve kavramı, manasını anlayalım, doğru algılayalım, kavrayalım, idrak edelim; sonra da bu algıyla kurduğumuz manevî öz muhakeme mekanizmasıyla kendimizi tartalım. Çok yüksek mevkide, makamda bulunan, yetkileri/salahiyetleri çok büyük ve güçlü ve de aynı zamanda sevdiğimiz, saygı duyduğumuz, uğruna bir çok hayatî fedakârlıklara katlanmaya hazır olduğumuz, bu doğrultuda onu üzmeyi asla göze alamayacağınız birinin değil; kâinatı yaratan, yani canlı cansız bütün varlıkları yoktan var eden, eşi ve benzeri olmayan, yüce sıfatlarını saymakla bitiremeyeceğimiz Allah’ın ihsanlarına, hediyelerine ve ikramlarına, va’dine mazhar olmak, nail olmak, bunlarla şereflendirilmeye lâyık olabilmekten bahsediyoruz. Burada bir hususa çok dikkat edelim lütfen! İlgili cümleyi aynen alıyorum; “Bu gecede Allahü teâlâ, mü’min kullarına ragîbetler, yani ihsanlar, hediyeler ve ikramlar yapar.” Deniliyor, ittifakla bu böyle; burada geçen “mü’min” kelimesinin manası çok manidar. “Mü’min: Allah’a ve emirlerine, kanunlarına iman eden. İnanan. Allah’a, âhirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman edip itaat ve riayet eden; emniyete kavuşan kimse.” diye açıklanıyor. Şunu peşinen söyleyelim ve rahatlayalım ki, dil ile ikrar, kalp ile tasdik ederek, “Allah’a ve emirlerine, kanunlarına, âhirete, kitablarına, meleklerine, peygamberlerine ve kadere iman ve itaat ediyorum.” demek; affı, mağfireti, merhameti bol olan Rabbimiz katında muteberdir. Fakat bununla birlikte, iman ve itaat ettiğimizi ikrar ettiğimiz her bir söz ve davranışımızla ilgili olarak, kendimize sık sık şu soruları sorup, öz muhakeme yapmayı da ihmal etmemeliyiz. Kur’an-ı Kerim’i okuyor ve hakkıyla anlayabiliyor muyum? Allah’ın elçisi ve son Peygamber Hazreti Muhammed’in hayatını ve tebliğini doğru biliyor muyum? Peygamberimizin sünnetlerini yeri ve zamanı geldiğinde, günlük hayatımda tatbik edebiliyor muyum? Allah’ın emirlerine uymaya ve yasaklarından kaçınmaya azami ölçüde gayret ediyor muyum? Ahiret hayatım için ne gibi hazırlıklar yapıyorum? Bu ve benzeri sorulara “evet, evet” diye cevap verebiliyorsak eğer; hakikî anlamda mü’min olabiliyoruz demektir. Bu minval üzere yaşayan insanların; gücünün yettiğine, eşine, çocuklarına, büyüklerine, eziyet ve zulüm etmesi; terörist, bölücü, asî, canî, katil, vatan haini olması; nezaketsiz, saygısız, hoşgörüsüz, terbiyesiz, kaba saba olması; âdil olmaması, kul hakkı yemesi, dalkavukluk, kayırmacılık, hırsızlık, dolandırıcılık yapması; kibirli, kindar, haset, dedikoducu, fitneci olması mümkün mü? Daha birçok misal verilebilir. Ehliyet almamız için şoför olmamız, araba kullanmamız için arabamız olması lâzım. Yaşımız gelmeden okula gidemeyiz. Yani önce kâmil iman sahibi mü’min olmamız gerekiyor. Bu da çok zor bir şey değil, gönülden ve tam manasıyla şeksiz, şüphesiz bir hâleti ruhiye ile “Kelime-i Şehadet” getirilir ve amentü esaslarına inanılır, mü’min olunur. Bu iman edilen değerlerin hilafına amel edilmez. Duaların kabulü için bunlar gereklidir. Bununla birlikte, eğer bir de, büyüklerimizi, yaşıyorlarsa baba ve annemizi, ihtiyarlarımızı, hastalarımızı, fakirleri, kimsesizleri, yetimleri, muhtaçları ziyaret etmişsek; onlara, saygı ve hoşgörüyle muamele etmiş, helalliklerini de almışsak; helal dairesindeki dualarımızın kabul edileceğine, rahatlıkla daha fazla inanabiliriz. Bu mübarek geceyi cemaatle, eşimiz ve çocuklarımızla, ibadet ve dualar ederek kutladıktan sonra; bir de tek başımıza, bir kenarda uygun bir mekân ve ıssızlıkta, maddî ve manevî arınma gayesiyle, yaşadığımız bütün bir hayatı muhakeme etmeliyiz. Kendi öz geçmişimizi; varsa vurduklarımızı, kırdıklarımızı, döktüklerimizi, üzdüklerimizi, gücendirdiklerimizi, zulüm ettiklerimizi, ağlattıklarımızı, hakkını yediklerimizi eksiksiz hatırlamalı, derin pişmanlıklarla tövbe istiğfar etmeliyiz. Helal ve haram ve kul hakkı dairesinde yediklerimizi, içtiklerimizi, giydiklerimizi, giyim tarzımızı, ahlâkî gidişatımızı, günahlarımızı, sevaplarımızı gözden geçirmeli, varsa gönülden ve samimi bir şekilde günahlarımızı kabullenmeli, Allah’tan af dilemeliyiz. Yani ruhen hazır olduktan sonra umulan ihsanlardan, ikramlardan, hediyelerden, bağışlanmalardan istifade etmeye gayret etmeliyiz. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeli; eşimiz, çocuklarımız, gençlerimiz, sevdiklerimiz ve kendimiz için; dünya üzerindeki savaşların durması, kan ve gözyaşlarının dinmesi, huzur ve mutluluğun tesisi için dualar etmeliyiz Bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Allah, asker ve polislerimize yardım eylesin, muvaffakiyetler ve muzafferiyetler nasibeylesin ve Devletimize zeval vermesin, ilelebet payidar eylesin.

YAZARIN DİĞER YAZILARI