Hayatımızın devam ettiği süresince, yaşadığımız onca şeyin içerisinde; önem verdiğimiz hal ve davranışımızın başında gelen özellik; insan olarak, karşılıklı bir şekilde birbirimizi anlamamızdır. Eğer, anlama ve anlaşılma konusunda, sıkıntılar var ise; insani ilişkilerimizde, sorunlar var demektir. İnsan olarak görevimiz; sıkıntılı durumlardan, kurtulmaktır. Bu anlamda, çaba ve gayret göstermektir. Göreceksiniz, kişisel olarak, hal ve davranışlarımızı düzelttiğimiz zaman; bu merhale, merhale etrafımızdaki, tüm insanlara olumlu şekilde yansıyacaktır. En azından; bu iyi niyet ve gayret içerisinde olmalıyız. Bu gayrete başlamanın öncelikli kuralları şöyle olmalıdır. Karşımızdaki şahsın bizim gibi bir insan olduğunu, onun da insan haklarına sahip birisi olduğunu anladığımız zaman. İnsanca yaşamanın onunda hakkı olduğuna inandığımız zaman; bu iyi niyet gösterisine başlamışız, demektir. Şahıs ile konuşurken onun konuşmasını sonuna kadar dinleyerek ne demek istediğini anladıktan sonra; ona cevap vermek... Böylece yanlış anlaşılmalara fırsat vermemek için; gayreti ortaya koyduğumuz zaman... Başlamışız, demektir. Saygı, merhamet ve sevgi, hoşgörü sınırlarını bilerek, onu hayatımızda bir düstur haline getirdiğimiz zaman. Tartıştığımız, konuştuğumuz insanların söyledikleri şeyler hoşumuza gitmese de; O sözlerin karşımızdaki insanın beyninden düşünerek çıkmış bir düşünce olduğunu kabul ederek; dinlemek için, hoşgörülü olmalıyız. Beğenseniz de, beğenmeseniz de; karşıdaki fikrin; Bir insan beyninin eseri olduğunu bilerek, saygı duymalıyız. Birbirimizle konuştuğumuz zaman birbirimizi kırmadan, anlayışla dinleyerek bağırıp, çağırmadan karşımızdakini anlamaya çalışmalıyız. Dünyada hiçbir şeyin kolay, kolay birbirine benzemediğini kabul edip, hele insan gibi üstün olarak yaratılmış varlığın; daha zor olarak birbirine benzeme imkanının zor olduğunu bilerek, insanların çeşitliliğini kabullendiğimiz zaman. O çeşitliliği kabul etmesini öğrendiğimiz zaman. İyi niyetli olmayı, anlamışız, demektir. Çeşitli çevre şartlarında yetişmiş olan insanların; bizlerden doğal olarak farklı düşünebileceklerini, onların da kendilerine göre doğru olarak bildikleri bazı şeyleri savunmaları gerektiğini; Bu anlamda değişik taktikleri kullanmalarının normal olduğunu anlayarak, saygı duymalıyız. İnsanın en güçlü yönünün, aklı olduğunu kabul edip, Akla ters gelen bir şeyin insanlara zorla kabul ettirmenin ne kadar zor bir iş olduğunu öğrendiğimiz zaman. Hayatın her evresinde özellikle muhatabımızın insan olduğu durumlarda; karşımızdakilere ince, nazik ve insana yakışır bir davranışla davranmamız gerektiğini öğrenmeliyiz. Yaratıcının daha nice üstün vasıflarla yarattığı insanoğlunun insanca yaşamasının en büyük insan hakkı olduğunu adımız gibi ezbere öğrenmeliyiz. Bütün bu iyilikleri, güzellikleri hayatta yaşanılır hale getirmeliyiz. Başkalarının başına gelebilecek belaların, bir gün de bizim başımıza geleceğini bilerek; insanca üzülmemiz gerektiğini anladığımız zaman. Onlara gelen belaların bizim için sevinç kaynağı olmaması gerektiğini öğrenmeliyiz. Vatan ve Millet kavramını algılayarak, Vatan ve Millet değerlerinin herkes için ne kadar önemli olduğunu, ona bağlı olarak Devlet gibi bir kurumun tüm vatandaşlar için mutlaka gerekli bir kurum olduğunu ve onun korunması, güçlendirilmesi gerçeğini anlamalıyız. Devlet kurumlarında çalışan insanların görevlerini yaparken bir sınır nöbetçisi hassasiyetinde görevlerini yaptıkları zaman… İşte, o zaman bulunduğumuz şartları ve karşımızdaki insanları daha iyi anlarız. Çünkü biz bir bütünün parçalarıyız… Bütün olmadan parçanın ne önemi olur… Sadece başkalarına yem olur. Öyle demezler mi parçala, böl ve yut…Yutulması kolay olmayan bir lokma olmamak için; kenetlenmiş, birbirine sıkı, sıkı, bağlı bir Millet olmak mecburiyetindeyiz… Sıraladığımız, maddelerin önemini anlayarak; hayata geçirdiğimiz zaman; insanların bizim için, ne kadar farklı olduğunu anlayacağız. Birlikteliğin, beraberliğin; mutluluğunu iliklerimize kadar; hissedeceğiz...