?>

Mi´rac, Muhabbet Biz ve günlük hayatımız

9 yıl önce

Kâinatta yer aldığını, edinebildiğimiz bilgilerden, ancak anlayabildiğimiz kadarıyla; tahmin edemediğimiz sayıda çok samanyolu ve tabiî ki buna bağlı olarak da, güneş sistemleri ve bize göre sonsuz sayıdaki yıldızların, uyduların, göktaşlarının; Yaratan Allah’ın (C.C.) nizâmı ve emri dâhilinde, birbirlerine zarar vermeden, mükemmel bir düzen ve hiyerarşi içinde, sürekli hareket halinde olduğunu; hem Kur’an-ı Kerim’den (Fussilet Sûresi, 12. Ayet) ve hem de günümüz beşeri kaynaklarından biliriz. Yaratan Allah(C.C.), bunca yarattıklarını, bu kadar mükemmel bir şekilde düzene koyar da; Meleklerden daha üstün kıldığı İnsanları/kullarını ve hele onlara gönderdiği Peygamberlerini, fizikî ve ruhî özellikleriyle, hiyerarşisine uygun bir sıra ile, vazifelerini/vazifelerimizi, zamanını ve mekânını ayarlamadan, programlamadan, mükemmel bir plan dâhilinde yaratmaz mı? Bu şekilde yaratır da, biz kullarına bunu Peygamberleri vasıtasıyla Ayet ve Hadîs-i şeriflerle bildirmez mi? İşte yukarıda sıraladığım bu, Dünya ve Ukbâ’ya ait özel suallerin cevapları; Mi’rac hadisesinde ve onu anlatan Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in (Sallallahû aleyhi ve sellem) mübarek sözlerinde vardır. Receb ayının 27. gecesi Mi’rac Gecesi’dir. Bu gecede cereyan eden İlâhî hadiseler; özellikle biz Müslümanlar için, öyle sadece bir gün için idrak edilmesi gereken hadiselerden değildir. Yeri geldikçe her gün hatırlanmalıdır. Mi’rac: Çıkılacak, yükselecek yer; göğe çıkma, göğe yükselme, urûc, merdiven demektir. Mi’rac: Hazreti Muhammed’in (Sallallahû aleyhi ve sellem) göğe çıkarak Allah (C.C.) ile görüşmesi demektir. Mi’rac: Allah’ın (C.C.), Sadece Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e (Sallallahû aleyhi ve sellem) lûtfettiği “En yüksek makam” demektir.   Cebrail Aleyhisselam gelip, Peygamber Efendimiz’i, 52 yaşında iken, Receb ayının 27. gecesi, Mekke-i Mükerreme’de Mescid-i Haram’dan, Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya ve oradan göklere götürmüştür. Bütün gök ehli tarafından İlâhî bir tertip üzere karşılanmıştır. Peygamber Efendimiz bu yolculuğunda bütün Peygamberlerin teveccühüne ve hürmetine mazhar kılınmış ve bu vesileyle Peygamberler hiyerarşisine de, O’nları bizzat müşahede ederek tekrar şahit olmuştur. İslâm âlimleri buyurmuşlardır ki: “Mi’rac, ruh ve ceset ile birlikte oldu. Ayet-i kerime ile sâbit olduğundan, Hazreti Muhammed’in (Sallallahû aleyhi ve sellem) Mekke’den Kudüs’e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur.” Hem zaten Peygamber Efendimiz bunu, inanmayanların/müşriklerin bu hâdise ile ilgili suallerine tek tek ve sayıları ile birlikte cevaplar vererek ayrıca ispat da etmiştir. Resulüllah (Sallallahû aleyhi ve sellem), Allah’a (C.C.) karşı kulluğunun ve muhabbetinin (Muhabbet: Hoşlanılan şeye karşı duyulan meyil, sevgi, sevme, aşk, ilgi, alaka) mükâfatı da olarak; Mirâc’da Cenneti, Cehennemi, sayısız şeyleri görüp, Kürsî (Arş’ın altındaki gök tabakası), Arş (göğün en yüksek katı) ve Ruh âlemlerini geçip, bilinmeyen, anlaşılamayan, anlatılamayan şekilde, mekânsız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak Allah’ı (C.C.) görmüştür. Hiçbir mahlûkun bilemeyeceği, anlayamayacağı nimetlere kavuşup, bir anda Kudüs’e ve oradan da Mekke-i Mükerreme’ye gelmiştir. İnsanları, maddî ve manevî bütün pisliklerden, arızalardan ve kötülüklerden arındıran, dinlendiren; kötü ahlâktan uzak tutan ve de en önemlisi müminin mi’racı olarak da vasıflandırılan namaz da bu gecede Hazreti Muhammed’e ve O’nun tebliği ile de ümmetine hediye edilmiştir. Ümmetinin affı için de çok yalvarmış ve kabul görmüştür. Bize, rızkı verenin Allah (C.C.) olduğunu, (öldürmeyi değil) nikâh ile çoğalmayı; kinden, zinâdan, cimrilikten, kibirden, hasetten ve israftan uzak durmayı da tebliğ etmiştir.    Aynı niyet, muhabbet ve kulluk şuuruyla, farzlarını ve sünnetlerini harfiyyen yerine getirerek kılacağımız her namazın, yapacağımız her duâ ve tevbenin bizi Allah’a (C.C.) daha da yakınlaştıracağını; sadece Mi’rac gecelerinde değil, her daim unutmamalıyız. Her zaman hatırlamalı ve tatbik etmeliyiz ve böylece erdemli insan modeli olmalıyız ki; maddî ve manevî kirlerden, bütün kötülüklerden arındırılmış beşeri/sosyal iklim sınırları daha da genişlesin; bütün bir insanlık âlemini sarsın; kan ve gözyaşı dinsin, huzur ve bereket içinde yaşayalım. Çocuklarımız ve gençlerimizle birlikte; Allah’a (C.C.) ve O’nun, Makam-ı Mahmud ile kesin olarak müjdelediği Habîbi Hazret-i Muhammed’e (İsrâ Sûresi, 79 Ayet) muhabbetimizi daha da artıralım. Üç ayların bu mübârek gecelerinde, vakit namazlarımızı ve diğer ibadetlerimizi aksatmayalım, kaza namazları kılalım, Kur’an-ı Kerîm ve ilmihâl okuyalım, tevbe ve dualar edelim; din kardeşlerimizi, sâlih akrabalarımızı ve âlimleri ziyaret edelim; fakirleri sevindirelim. Dünya ve âhiret saadeti için, bütün Müslümanlara duâ edelim. Günahlardan uzak duralım. Dünyanın, ülkemizin ve bütün insanlığın huzuru, saadeti ve esenliği için Allah’a (C.C.) yalvaralım. Irk ve mezheb ayrımcılarına ve teröre karşı, bunların dedikodu ve fitnelerine, destekçilerine karşı; birliğimizi ve beraberliğimizi, kardeşliğimizi her zamankinden daha fazla koruyalım. Birbirimize, vatanımıza ve devletimize sahip çıkalım. Çok çalışalım. Daha fazla geç kalmadan her gün, kendimize en az bir beş dakika zaman ayırarak, kimsenin olmadığı sessiz bir mekânda tefekkür edelim; o güne ait yaşantılarımızı muhakeme edelim; adamlığımızı, insanlığımızı, sanki Peygamberimizin mübarek huzurundaymış gibi tartalım, düşünelim. Düşünelim ki bir sonraki günümüzün istikâmeti daha mükemmel olsun. Sağ ve sol omzumuzda dosyamızı tutanlar olduğunu hiçbir zaman unutmayalım.              Şehit askerlerimize ve Şehit polislerimize Allah(C.C.)’tan rahmet diliyorum, ruhları şad olsun; Rabbim yakınlarına da, sabırlar ihsan eylesin. Yaşayanlarına da, Yüce Yaradan muvaffakiyetler ve muzafferiyetler nasibeylesin.

YAZARIN DİĞER YAZILARI