?>

KİTAP VE NEBİ

9 yıl önce

Halkımızın din anlayışı, Kalenderilik, Yesevilik, Mevlevilik, Halvetilik… gibi birçok tarikat tarafından oluşturulmuş olup pek de ilmi değildir. "İlim, irfana engeldir." sözü bu çevrelerce anayasa maddesi muamelesi görmüş, yani ilim dışlanmıştır. Bu kültürel halk İslamında medrese mezunu fakihlere, kelamcılara çok sık rastlanmaz. Daha çok ermişler, efsaneler, mitolojik kahramanlar vardır. Yani Türk halkı âlimlerin peşine değil, dervişlerin peşine takılmıştır. Bunun doğal sonucu olarak toplumun İslam anlayışı ve yaşayışı Kur'an merkezli olmaktan çıkmış, geleneksel kültürün ve İsrailiyat bilgilerinin yansımasına dönüşmüştür. Hadislerin Kur'an'a az edilmesinden korkan ve bunun hadisleri inkâr etmek olacağını iddia eden kimi çevrelerin bugün müslümanları ne hale getirdiklerini çok iyi düşünüp görmeleri gerekir. Peygamberi doğru tanımanın yolu Kur'an'dır. Peygamber adına verilen rivayetlerin de ölçüsü Kur'an'dır. Çünkü peygamber Kur'an'a aykırı konuşmaz. İşte Yüce Rabbimiz, Hakka suresi 44, 45, 46 ve 47. ayetlerde: "Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı/Elbette onu kıskıvrak yakalardık. / Sonra da onun can damarını koparırdık. (onu yaşatmazdık.) / Hiçbiriniz buna mani de olamazdınız." buyurarak hadislerin Kur'an'a uygun olması gerektiğini yani Kur'an'ın referans olduğunu vurgular. Kur'an'dan uzak yaşamamızın bir sonucu olarak "sünnet namazını mahşerde peygamberimizi razı etmek için kılıyorum." diyen müslümanlar o kadar çok ki günümüzde. Bu ifadeleriyle namazın adresini şaşırttıklarının farkında bile değiller belki. Hâlbuki rızalık kurumu Allah'a aittir. Amaç Allah'ın rızasını kazanmaktır. Bütün ibadetlerin adresi Allah'tır. İşte namazımızın her rekâtında okuduğumuz Fatiha suresinin 5. ayetinde: İyyake na'budu ve iyyake nesta'in." (sadece sana kulluk eder, sadece senden yardım isteriz.) buyuruyor Yüce Rabbimiz. Ayrıca Enam 162'de Mevla'mız: "De ki tüm istek ve arzum, Bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir!" der. Din adına bütün söylemler Kur'an'la uyumlu olmak zorundadır. Rivayetlerin nakledilişinde karanlık dönemler yaşanmıştır. Bu nedenle söz Kur'an'a aykırıysa peygamberimize ait olamaz. Zira peygamberler Rabbimizden gelen vahyi müjdeleyen uyarıcılardır. Nitekim Enam 48'de Yüce Allah: "Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz." ayetiyle biz müslümanlara yol göstermektedir. Ayrıca unutmamalıyız ki peygamberi sevmek, Allah'ı sevmektir. Peygambersiz bir din asla düşünülemez. Çünkü imanın şartlarından biridir peygamberlere iman. Nasıl ki Kur'an bizim için bir hayat kitabıysa gül yüzlü peygamberimiz de bizim için rol modeldir. Ahlakı tam bir Kur'an olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet Mustafa (SAV) yı Yüce Allah Enbiya suresi 107'de: (Resulüm!) biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik." ayetiyle müjdeler. Bu nedenle "Rahmet Peygamberi"ni hayatının her anında örnek alan, onun ahlakıyla ahlaklanmaya çalışan ve sadece Kur'an'a tabi olan birer muvahhid olmak her müslümanın ideali olmalıdır. Çünkü ibadetlerimizin, İslam ahlakının ve toplumsal yaşamın ayrıntılarını Peygamber Efendimizin yaşamından ve hadislerinden öğrenecek ve "O"nu rehberimiz telakki edeceğiz. Sonuç olarak Kur'an'la Hz. Peygamberi birbirinin muhalifi, birbirinin alternatifi gibi göstermeye çalışmak yüce dinimize yerleştirilen yeni bir fitne tohumunun ilk adımıdır. Bakara 191'de buyrulduğu gibi: "Fitne, insan öldürmekten daha kötüdür." Bütün müslümanların her türlü fitneye karşı uyanık olması temennisiyle…

YAZARIN DİĞER YAZILARI