?>

KENDİ DEĞERLERİNİN KIYMETİNİ BİLMEMEK

9 yıl önce

Bizim insanımızın ortak hastalığı... Çok düşündüm, ne yazayım? hangi kelimeler dökülsün kalemimden. Hangi sözler, tarif etmeye yeterlidir? Bilemedim. Bildiğim bir şey var. Kendi değerlerimizin; bizim mahallede, çevrede; kıymeti yoktur. Bilinmez, gereken önem verilmez. Bir kenara itilir, hatırlanınca;  işte öylesinden sözlerle, geçiştirmeye çalışılır. Ali ABİ, şehrimizdeki bu değerlerden bir  tanesi   idi. Allah rahmet eylesin. Yine bildiğim bir şey var. Dünyanın en zengin insanları; kimseler, anlamasa da; insan yetiştiren, insan yetiştirmek için, gayret sarf eden; bu uğurda her şeyini feda eden insanlardır. O, Yetiştirdikleri insanlardan, bazılarının; gerçekten yürekten; yaptıkları dualar yeter. Sonuçta hiç kimse bilmese de; Yüce Rabbım her şeyden haberdardır. Ali Abi, bu yolun yolcularındandı. Şahitlik ederiz... İşte, Ali Abinin cenazesinde; bizzat katılarak, oradaki manzarayı anlatan, bir kadim dostun, değerlendirmelerini sunuyorum;'' Dün, onu ait olduğu yere uğurladık, cenaze törenlerinin sıkıcı ve riyakâr müdavimleri olarak; hocaların yaptığı  dualarının ardından, zoraki âminler eşliğinde onu defnettik. Çok sevdiğimiz bir dostu, bir şairi; kirlenmemiş, ikbal peşinde koşmamış bir mana adamını, Anadolu’nun derin bilgeliğinin son temsilcilerinden biri olan; Ağabeyimizin üzerine toprak atarken susturamadığımız telefon melodileri, ortama ulvi bir derinlik kazandırıyordu. Bir de elinden telefonunu bırakamayan emlak simsarı akademisyen, amirlerine “ben de buradayım” demek için; en ön safta yer tutmak adına önüne çıkan herkese omuz atan, istikbal vadeden genç memurlar. Kültür ve sanat mafyasının büyük ağabeyi sayın profesör ve tabi ki küreği bir başkasına vererek telefonda araba pazarlığı yapan müminler… Hepimiz son görevimizi yapmak üzere oradaydık. Hâsılı kelam, hepinizden utanıyorum, bir anlık tefekkürü bizden esirgediğiniz için; vefasızlığınız, hoyratlığınız ve riyakârlığınız için; bir dostun hatırasını örselediğiniz, değersizleştirdiğiniz için… Ölü olan sizsiniz, sizin ruhlarınız… '' Bu sözlere ilave edilecek, bir sözümüz yoktur. Ancak, ben de; genel bir değerlendirme de; bulunayım. İnsanlar çok çeşitli vasıflarla yaratılmış, diğer canlılardan üstün varlıklardır. O nedenle; bu insan topluluğunun düşüncesinde var olan sabit fikrini uzun bir süre aynı konumda tutmak çok zordur. Dışarıdan gelecek etmenler bu fikrin her an değişmesine, sebep olabilir.  Bir, çok insan; zamanın derinliklerinde; sizlerle , bir, çok şeyi paylaşmış da olabilir. Onlar önemli değildir. Belirli bir zaman sonra; sizinle olan irtibatı nasıldır? O, önemlidir. Kazandığını sandığı bazı sosyal konumlar; sizi ondan uzaklaştırmış mıdır? yoksa yakınlaştırmış mıdır? Önemli olan budur. Eskiden değil; eskimeyenden, yana olmak gerekir. O, özelliği eski dostum, dediğiniz insanlar taşıyorlar mı?   Geleceği değerlendirmek adına, düşündüğüm zaman;   Ben sadece yazılarım da gençliğin önemini eğitim olarak ele almadım. Yaşantı olarak, gelecek endişesi açısından da, siyaseten de; gençliğin bittiğinin resmidir... Heyecanlarla, sloganik sözlerle, var olan gerçeğe karşı durmak, insanı sivri bir hale getirir... Siyaset sahası bunu kabul etmez... Geç olmadan,  güçlü olmak, ya da gücü elinde tutmak lazım... Bu konuda; çaresiz durumdayız. Bir makama gelen gencimiz; ne oldum, delisi oluyor. Kendisini o, makamlara getiren  insanları unutup, onlara sırtını dönerek; mesafe alacağını zannediyor. Tabi ki; yanılıyor. Kaybeden taraf kendisi oluyor. Sonra; toplumdan dışlanıyor, bir köşeye çekilerek hayatını devam ettiriyor. Neden böyle olduğuna dair; kafa yormuyor. Unutma kardeşim; Senin o, makamlara gelmen için, gayret sarf edenlerin; sana  lanet okumasına gerek yoktur. Onların bir sitemi, bir kaş çatması yeter. Anlayana... Yine geri dönüşün, bizim mahalleye olacaktır. Birleri, senin elindeki güç; gittiği zaman, seni terk edecektir. Yüzüne bile bakmayacaktır. Yaşadığımız hayat; bunun örnekleri ile; doludur. Hey dostum! Bunları söylerken;  siyasi konularda yeteri kadar, tecrübemin ve ihtisasımın olduğunu, tahminlerimin de aşağı yukarı, yarıdan fazlasının çıktığını hatırlatayım... Ulusal medyada boy gösteren kimi şişirilen adamlar; bu konuda bizden fersah, fersah geridedirler... Amma, ne yapalım gel gör'' Beni aşk neyledi'' cinsinden insanımızın kendi değerlerinin kıymetini bilmek, gibi; bir özelliği yoktur...  Dışarıdan gelen, yabancı insanlar hep baş tacı edilmiştir.  Bu da bizim, ayrı bir eksiğimizdir...  Bir zamanlar, bizim mahallede baş tacı edilen; bizim mahalle de yetişmemiş, gazeteciler; şimdi neredeler?    Bu anlamda; Siyaseten örnekler de bol miktarda var... Eski bakanlar neredeler?      YABANCI olsun; ne olursa, olsun... Örnekler, o kadar çok ki; hangisini anlatayım...  Sözde;  ayrılıp gidenlerin, suçu var da; senelerce onlara ummadıkları değeri verenlerin, suçu  yok  mu? Başka mahalleden gelen insanlar; neden hep el üstünde tutulur anlamam. Bakıyorum da; bu insanların bizden ne tecrübesi, ne aklı, ne siyasi bilgisi, ne bilgi birikimi, ne irfan ve becerisi, kısacası neleri bizden üstün anlayamam... Ancak, insanımız demek ki; sözde bizim görmediğimiz bazı özellikleri, görmektedirler... Ne zaman kadar; gerçek yüzleri ortaya çıkıncaya kadar. Anlatacak şey çok var, Umarım anlayacak yeteri kadar insan bulabiliriz... Siz, siz olun önce kendinizin, sonra insanınızın değerini iyi bilin... Aynı zamanda bu; İslami bir usuldür... Yerel anlamda; şehrimizde bu olayı çok yaşadık, yaşamaya devam edeceğiz. Değerlerimize, önce kendimiz sahip çıkmalıyız. İlla yabancı mı olması gerekir? HAYIR, diyorsanız, hayatınızda lütfen uygulayın... Doğal olarak, içimize; başka mahalleden gelen insanları da, alacağız. Almak zorundayız, mecburuz. Ancak, layık olduğu değere ve konuma göre; yer vererek... Ali ABİ, mekanın Cennet olsun... Anlayanlar anladı... Anlamayanlara davul, zurna...

YAZARIN DİĞER YAZILARI