<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Babanız demiryollarında çalışan birisi, ise; anlatacağım anıya benzer şeyler, hayatınızın bir bölümünde sizin de başınıza gelmiştir.</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Bugünün nesli, bunları anlamaz. Babam, Amasya istasyonunda çalışan bir memur idi. Muhtemelen Sivas'a bağlı olduğu için; haftanın belirli günlerinde, hastaları muayene etmek için; vagon içerisini muayene hane olarak kullanan bir doktor, gelirdi. Evet yanlış duymadınız. Bu 1961 yılına ait bir anıdır. Muhteşem olduğu iddia edilen, darbe sonrası Türkiye, manzarası... </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Bu doktorun olduğu vagon, ara istasyonlara haftada bir uğrayarak, rutin bir görev yapıyordu.</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Hastalığınız, acil değil, muayene gerektiren bir konumda ise; doktorun geleceği günü beklemek zorundaydınız. O, günü bilen çocuklar olarak, yolu gözlerdik. Muayene yapılan vagonu gördüğümüz zaman, Koşarak eve gider ve annemize; </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">-Anne doktor treni geldi, diye haber verirdik... </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Hiç unutmuyorum. Çocukluk işte. Bir defasında, annemin elime verdiği kırık cam şişesini, çöpe atmak için, hareket ettiğimi zaman; parmağımda derin bir iz bırakan, yarık oluştu. Can havliyle eve koştum. Ana yüreği, elimden fışkıran kanı görünce; ağlayarak, dışarı fırladı. İmdadımıza oralarda çalışan bir demiryolları personeli, yetişti. Elimi yıkayarak, bir bezle sardılar. Acı mı, sormayın? Parmağım, hala O, yaranın izini taşır... </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Kanama yarı akar, yarı durur halde; şehir merkezine anamla yürüyerek gittik. Araç nerede? Bulamazsınız... Mesafe yaklaşık, iki kilometre, belki daha fazla... </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Ağlıyorum muyum, acı mı var, bilmiyorum. Bugünün ambulanslarına inat; anamla birlikte, o halde, yürüyoruz. Anam, Kolumdan çekiştirerek; bir an önce sağlık ocağına götürmek istiyor. Meşakkatli bir yolculuk... </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">AMASYA merkezde saat kulesine yakın, ahşap iki kattan oluşan; sağlık ocağına eriştik. Ahşap binanın, ikinci kat salonunda yürürken; benim ağlamaklı sesim, ahşap gıcırtılarıyla; yarışıyordu. Nihayet, bir sağlık personeli, elimize; yüzünü ekşiterek baktı. </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Sonradan anladım ki; bakan görevli, müstahdemmiş... </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Daha sonra bir sağlık görevlisi belirdi. Hayatımda kolay, kolay unutamayacağım bir kokusu olan kanı durdurma görevi yapan, temizleyicisiyle müdahale etti. Acı ve feryat birlikte yükseldi... </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Sonraları bu koku, sağlık personeli ile; benim için, özdeş bir hale geldi. Seneler sonra, Sivas TCDD Demiryol Hastahanelerinde birinci katında bulunan, çeşitli zamanlar, gittiğimde; hep kapısından geçerken içimin derinliklerine kadar işleyen bu kokuyu ve orada, yani muhtemelen laboratuvarda çalışan sarışına yakın, oldukça babayiğit ve kilolu amcayı hatırlatır oldu. Evet, her kan aldırmam da bu acıyı ve hatırasını unutmadım. </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Yapılan müdahaleden sonra; Annemle birlikte, bir baba dostunun evine gitmek zorunda kaldık. Çünkü, kanamanın devam edip, etmediğine bakarak; tekrar gelmek için. Bu sağlık ocağına bir kez daha gelmiştim. Annemle, aşı için... O ahşabın kokusu ve O, evlerin kendine has tadı ve kokusu; tanımlanamazdı. Aynı kokuyu lise yıllarından dostum olan; İmam Hatip Lisesinden kadim dostum Serhat arkadaşımın Sivas’taki evinde de hissetmiştim. Onların evi de eski Sivas evlerinden idi. Orada gecelediğimiz zaman, iliklerime kadar o kokuyu hissederek uyurduk. Evet, o muhteşem yapılar, beton evlerin saldırısına engel olamayarak, çoğu ya eskidi ya yıkıldı. Bugün ayakta kalanları restore edilerek, insanlara eski mekanların güzellikleri tanıtılıyor.</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Gittiğimiz ev, Yeşilırmak kenarında; iki kattan oluşan, geniş avlulu ve bahçesi; her tür çiçeğin barındığı bir mekan idi. Ben evin güzelliği ve konumu karşısında; acımı unutmuştum. İlk defa Yeşilırmak kenarında, bir evin salonundan; Yeşil Irmağa bakıyordum. Yeşil ırmağı yeni tanımıyordum. İstasyonda kaldığımız evin hemen alt tarafından akarak, şehri ikiye bölüyordu. Köprüsünden her çarşıya gelip, gidişimizde; geçiyorduk. Ancak, buradan görünümü çok hoştu. Hele, çiçeklerin ve ahşabın kokusu birbirine karışarak; tanımı yapılamayacak bir tatlı koku ortaya çıkmıştı. İnsanı mest ediyordu. </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Amasya, boşuna şehzadeler şehri, seçilmemişti. Bahçeler, bağlar, verimli topraklar, çok bereketliydi. Hem emniyet açısından hem yaşama biçimi açısından; mühim bir yere sahipti. Kartal yuvası gibi, tepenin başında yer alan Amasya kalesi; size tüm heybetiyle selam veriyordu. Kral mezarları, tüm gizemliliğiyle, haşmetiyle karşınızda duruyordu. </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Çocukluk işte, bu acılı halin içerisinde; Yeşil Irmaktan kafanızı yukarı doğru kaldırınca; bu ihtişamlı yapıların heybetini görüyordunuz. Eve dönüş yolunda; Beyazıd külliyesi ve camii, size sanki selam veriyordu. Bakın ben de buradayım, hem de; şehrin en merkezi yerinde... </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Daha sonraki yıllarda; ilk okuma alıştırmalarımızın yapıldığı, mekan olacaktı... Bu Külliyeyi her ziyaretimde; O tanımlanamayan heyecanı, neşeyi hep hissederim. Çocukluk günlerimin, şahitliği olan bu mekanları unutamam... </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Evet, yine doktor treni geldi. Verilen ilaçların ötesinde, yapılacak iğneler; bizim için bir kabus gibiydi. Kim yapacak, nerede yaptıracağız... Üstelik iğne bu yahu, iğne... Bir çocukluk koşusu, endişesi, korkusu içinizi sarardı. İğneler bitene kadar, bu devam ederdi. Kimi zaman, iğne vurulmaktan kaçmak fikri gelirdi aklınıza. Boş bir düşünce... Kaçmak nerde! Paketlenip iğnecinin önüne konu verilirdiniz. Arkasından acı bir çığlık... Her zaman aynı duygu, aynı icraat... Ta ki, iğneler bitene kadar. İğne deyince şimdiki plastik olanlar aklınıza gelmesin. Koca, koca demir bir kurunun içerisinde şimdiki iğnelerden daha iri, görünümü bile, insanı korkutan, bir alet. O kutunun içerisinde temizlenmesi için, kaynarken siz kenarda korku nöbetleri yaşardınız... Çünkü aynı metal iğneler, farklı, farklı insanlara uygulanıyor idi. Şimdiki gibi, bir defa kullanıp atılan iğneler yoktu.</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">O nedenle, Anne, doktor treni geldi, demek; içimizden gelmezdi... Bu arada nur içerisinde yatsın anam... Allah yerinde incitmesin...</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Sonrası tedavi için verilen ilaç ve iğneleri bulma telaşı içerisinde geçerdi. Şansınız var ise, çabuk bulurdunuz. Yoksa sipariş ile bir-kaç gün sonra elinize ulaşırdı.</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Hey gidi günler... Şimdiki günlerde yaşayanlara hikaye türünden bir gerçek, anı paylaşmış olalım.</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Şimdiki çocukların ve gençlerin anlamayacağı bu anımı tarihe kayıt düşmek için, paylaştım... </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">O günlerin hatırına bir kez daha sesleniyorum; ANNE, DOKTOR TRENİ GELDİ... </span></span></p>