?>

Bilimsel Satılıklar

Alper Duran

4 yıl önce

Türk-İslam medeniyeti, geçmişte olduğu gibi bugün de, hemen her alanda sayısız saldırılara maruz kalmaktadır. Siyasi açıdan iktisadi sahaya, toplumsal meselelerden dini hassasiyetlere kadar endişe verici hücumlar, hem gizli hem de açık bir şekilde devam etmektedir. Orduların savaşı, geçmişe nazaran azalmış olsa da; ideolojilerin kavgaları hız kesmeden devam etmektedir. Çünkü haçlı kini, taassubundan hiçbir şey kaybetmemiştir. Bin bir çehre ile üzerimize çullanmanın jeopolitik hesabını yapmaktadır. Ancak bizi yaralayan ya da zayıflatan hususlar; hariciyenin tahribatları değil, içimizde aydın ve münevver görünümlü gaflet odaklarına hizmet eden paçozlardır. İstikamet, şuurun gayret vesikasıdır. Bu sebeple, basiretsiz ve ithal kalemlerle yeni bir çığır açma veya farklı bir bakış açısı getirme enaniyetine yenik düşenler; hayâsız bir ihtirasa kapılarak istikameti tahrik ve tahkir etmektedir. Hâlbuki fikriyat, nezih dimağların azmiyle parlayan bir ziynettir. Yıkıcı ve karalayıcı kampanyalara karşı direnen bir inkılaptır. Bir görüşün ve iddianın temeline eğri mülahazalar hâkimse, atılan her adım, sarf edilen her söz ve neşredilen her ifade; ehl-i salibin merasimini şenlendirir. Bu yüzden ilmin deliller, benliğin pohpohlanması ve vaftiz edilmesi ile ortaya çıktığında; hem kişi, hem de bütün emekleri, hakikatin pınarlarında boğulmaktan kurtulamaz. Çünkü hakikat, göz boyayan sihirbazların kurnazlıklarına benzemez. Bilakis fıtrata her daim nefes aldıran bir meşaledir. Hokkabazların, sözleri hovardaca harcadığı, ak koyunun kara koyuna karıştığı bu dönemler; eli kalem tutan maskaraların haysiyetsizce ileri sürdüğü iftiralarla çalkalanmaktadır. Hangi uluslararası esir pazarında satıldıkları belli olmayan bu yolsuzlar, geleneğimizin sütunlarını yıkmaya and içmişçesine nutuklar atmakta ve modern portreler eşliğinde ruhumuza yorgunluk zerk etmektedir. Bu sayede heyecanımız azalmakta, mefkûremizin köşe taşları çatlamakta ve çizgilerimiz münhal kalmaktadır. Her alanda yayından fırlamış zehirli oklar, içimizdeki diplomalı ve unvanlı şuur avcıları marifetiyle, sinemize saplanmaktadır. Bugüne değin öğrendiğimiz ve inandığımız ne varsa, kademe kademe barikatlar ve boykotlar ile ilga edilmektedir. Türk´ün cemiyeti ve istikbali, yine kendi içinden yetiştirilen muhterisler eliyle uyuşturulmakta ve milli kültürden uzak serenatlar öğretilmektedir. İliklerimize kadar işleyen bu sadist pençeler yüzünden, aklımız karışmakta, yolumuz çatallaşmakta ve istikbalimiz kararmaktadır. Milli idrakimizi kayım tutan bir maarif sistemimizin olmayışı, bu serseri mayınların etkinliğini de, maalesef kat be kat artırmaktadır. Birde zihin dünyamıza ferahlık veren kültür miğferimizin delik değişik edilmiş olması, ayrıca büyük buhranlara sebebiyet vermektedir. İman ve inancımızı çatı arasına kaldıran müfredatımız ise, yeni bir siper ve istihkâm cehdini zayıflatmaktadır. Noksanlığımız açık bir şekilde ortada olunca, düşman hudutlarımızdan ne şekilde içeri gireceğini kolay bir şekilde planlamaktadır. Bunun sonucunda, İslamlığımızın ve Türklüğümüzün ayaklarına çelme takılmakta ve bizi ayakta tutan kutsallarımız yüzüstü yere düşürülmektedir. Unutulmasın ve iyice bellensin ki, yeni bir bakış açısı adı altında; tarihimize, inancımıza, dilimize ve toplumumuza neşter vuranlar; bu milleti ilmi telakkiler ile iğdiş etmek isteyen zorbaların bizatihi kendisidir. Türk milletini tarih sahnesinde aziz kılan İslam´ın ve İslam´ı gönülden gönüle taşıyan Türk milletinin, birbiriyle olan irtibatı kesilmek istenmektedir. Bakınız bugün dilimiz kırma Moğolca ve başta Fransızca olmak üzere, batılı tabirler ile yağma ve talan edilmiştir. Milli marşında geçen ifadeleri, kavramları ve haliyle derinliğini anlayamayan bir nesil ile karşı karşıyayız. Bu maskaralığın sebebi gençlik değil; onların milli bir şuurla yetişmesini sağlayamayan topal sistemler ve bu sistemleri dayatan iktidarlardır. Asırlarca sürdürdüğümüz fütuhat anlayışı, bugün istila kelimesi ile yerle yeksan edilmektedir. O cihanşümul ufkumuz, enkaz karanlıklarında burulmuş ve kısırlaştırılmıştır. Zihnimizde çizdiğimiz haritalar küçültülmüş ve özgüvenimiz altüst edilmiştir. Yeniden intibahımızın engellenmesi için ise, köhne aydınlar eliyle öz benliğimiz tahribata uğratılmış ve dahi uğratılmaktadır. Mesela okumak özen dirilmekte, lakin ne okuyacağımıza dair eğilimlerimiz kontrol altında tutulmaktadır. Okuduğunu zannedenler ise, raylara konulmuş vagonlar gibi nereye gideceği bilinen bir yol güzergâhında olduklarını fehmedememektedir. Bu hinlikler çerçevesinde, gün geçmiyor ki, bilimsellik rütbesi altında dinimize, kültürümüze ve değerlerimize dil uzatılmasın. Gün geçmiyor ki, içimizdeki hikmet pınarlarının kaynaklarına saldırılar yapılmasın. Bunları yapanlar da, hans veya corç değil, aksine Ahmet veya Mehmet adına bürünmüş cinsi bozuk, cibilliyeti bozuk ve mayası bozuk fesat mihraklarıdır. Bu nedenle, her an âgâh ve müteyakkız olmak mecburiyetindeyiz. Zira hangi söz ve adım bizi mazinin şerefine yeniden kavuşturmayı gaye ediniyorsa, ona dört elle sarılmak iktiza eder. Aksi halde hangi nutuk, bizi kısır döngüye ve köleliğe sürüklüyorsa, ona da ulvi bir başkaldırı gereklidir. Çünkü büyük bir cenk içindeyiz. Mevcut durum, bizim açımızdan pek iç açıcı gözükmese de, büyük milletimizin kalbi hazinesi, bu hastalığı atlatacak kudrettedir. Ancak karga ile bülbülü ayıracak ferasetimizi yeniden inkişaf ettirecek bir bahara ihtiyaç vardır. Kanaatimce bu baharın sırrı, ?bugünkü dağılmışlığımızın sebeplerini ayrıntısıyla tetkik ederken; geçmişin yücelik ve yükseliş adımlarının da, ne olduğunu araştırmakta? gizlidir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI