?>

Bir İkiden Büyüktür

Alper Duran

5 yıl önce

Gönül coğrafyamızın gözyaşı sarmalı ve kargaşa vadisi içinde olması, sanki muhkem bir kaide haline gelmiş durumda. Her sabah telaşla yerinden fırlayan çocuklar, aciz devlet idarecileri, arzu ve heveslerine yenik düşüp vesvese batağında parçalanmış fırkalar, ahlak ve erdem medeniyetinin izini üzerinde taşımayan sözümona entelektüeller, inci demeti gibi ışıldayan şu koskoca mazisinden bihaber yaşayan batı hayranları, her biri ötekini yalanlayan tutarsız iddialar, kompleks çemberi içerisinde kısırdöngü tartışmalar ve daha neler neler. Şöyle etrafımıza baktığımızda İsmet Özel´in ?başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız? sözü gelir hep aklıma. Devlet idaresinden tutunda, ekonomik, siyasi, kültürel ve ictimai meselelerimizin kahiri ekseriyetinde bu sözün haklılığı aşikârdır. Maalesef ki, kulluk ve şuur zedelenmesinin zirvesini yaşamaktayız. ?Siz sakın ülkemizde hep gündemde tutulan konuların ve sorunların gerçek gündem olduğunu sanmayın? diyor Sezai Karakoç. Son iki asırdır sadece ülkemizde değil, gönül coğrafyamızda da aynı manzara mevcuttur. Oyunu kurgulayanlar, bu büyük senaryonun anlaşılmaması ve içinden çıkılmaması için yeni bir tertibatı da hep yedekte tutmaktadır. Hangi şartta olursak olalım bizim gerçek gündemimiz, başta Anadolu toprakları olmak üzere dindaşlarımızın ve soydaşlarımızın yaşadığı her yerde birlik ve beraberlik ruhunu diri tutmaktır. Bu şeraiti ikinci plana attıkça sanal gündemler ve halasımızın menzilini değiştiren modellerle yörüngemiz şaşmaya devam edecektir. Tarihimizi süsleyen ve hatıralarımıza ev sahipliği yapan yerler ile modern dünyanın reklam ettiği mekânlar oldukça farklı. Unutulmamalıdır ki, şerefli istikbal başka milletlerin ve medeniyetlerin kurguları üzerine inşa edilemez. İnşa edilmeye kalkışılsa bile muvaffak olunamaz. Zira insan ne düşünüyorsa, ne okuyorsa, ne konuşuyorsa ve ne yapıyorsa odur. Bunun istisnası olsa bile umumiyetle böyledir. Yani Avrupa´nın belli şehirlerinin caddelerinde yürümek, alışveriş yapmak ve o insanlarla hemhal olmak bugün bizim için revaçta ise, hakikate tanıklık edenlerin nazarında yanlış giden bir şeyler var demektir. Bırakın Doğu Türkistan´ı ziyaret etmeyi, aklının ucundan bile geçirmeyenler, yunan adalarında bir fincan kahveyi bilmem kaç dolara içtiklerini anlatıp ve bu sefillikleriyle bile övünüyorsa, benliğimiz bozulmuşluğun pençesinde can çekişiyor demektir. İmkânları olan müslümanların hacca gitmesi dinen farz ise, bizlerin evlad-ı fatihan toprakları dediğimiz Bosna´ya, Kosova´ya, Üsküp´e ve diğer her bir beldeye gidilmesi milli bir şuur açısından vaciptir. Bizden sonra oralara yapılanları bilmek ve intikam hırsıyla can çekiştirilen zulüm manzumesini bizzat dinlememiz şarttır. Gönül köprülerini kurgulamamız için samimiyetle dokunmamız lazımdır o topraklara. Tükürmeye bile layık görmediğim, sömürgeci ve adım attığı her yere azap tohumları eken ama maalesef konjonktürde medeni ve demokratik dedikleri Avrupa´nın orta yerinde imha edilmek istendiklerini, yok sayıldıklarını, susturulduklarını, benliklerinden ve inançlarından vazgeçirilmek için bin bir türlü tertibata maruz kaldıklarını müşahede etmek üzerimize görevdir. Nasıl bir aşk ve vecd ile Anadolu´ya ve onun misyonuna bağlı olduklarını görüp, umut çiçeklerinin solmaması için yeni ve daha güçlü adımlar atmamız lazımdır. Kalbi rabıtaya ihtiyacımız var. Bizim üzüntümüzü ve mutluluğumuzu anlayabilecek bu kardeşlerimizi, canavar batı sistemine kurban etmemek gerekir. Sadece evlad-ı fatihan toprakları değil, Azerbaycan´dan Doğu Türkistan´a kadar olan coğrafyayı da şu modern çağın beğenilme ve heves rüzgârına feda etmeden semt semt, çehre çehre ve satır satır okumak gerekir. Ata topraklarına bigâne olanların Paris caddelerinin her karşını bilmesi, milli bir çoraklık içinde hayatın gayelerinden ne denli uzak olduğunu gözler önüne sermektedir. Daha çok değil istiklal harbi zamanında bile şarktan garba bütün yamyam devletler, güçsüz olduğumuzu zannederek vampir gibi üstümüze çullandılar. Maraş´ın işgaline direnen Sütçü İmamın torunları yıllar sonra Fransa´da olmanın çıplak üstünlüğünü ballandıra ballandıra anlatmaktadır. İzmir´e, Kütahya´ya Afyon´a ve daha nice ?mabedimin göğsünde namahrem eli? şeklinde saldıran Yunan´a güzelleme yapılması, eblehane bir durumdur. Londra caddelerinin ışıklarını Özbek çocukların gözlerine, romanın kilise ruhlu yapılarını, Göktürk abidelerine, Mayami sahillerini Kudüs´ün tazarru bakışlarına tercih edenler; nevmidane bir yolun ahvali bozuk, muvazenesi bozuk ve mefkûresi bozuk yolcularıdır. Bizim ifade ettiğimiz husus, hayatın genel işleyişinden çok, bir fikri altyapıdan, münevver bir nazardan ve şuurdan yoksunluktur. Bu bedbahtlık sebebiyledir ki, bugünkü İslam diyarlarında can sıkıcı fotoğraf daha da kararmaktadır. Bir komşu yekdiğerini ufak tefek nedenlerle hazzetmezse, bir toplum başka bir topluma harisane yaklaşırsa ve bu yaklaşma sebebi de gâvurun müteselsil tertibatı yüzünden ise, bir parti rakip partiyi sırf siyasi saikle ve iktidara malik olmak amacıyla karalamasını mütevali imtidad edip sürdürürse, derin güçlerin yani Siyonist ve ırkçı emperyalistlerin boynumuza kement takmaları kolay olacaktır. Bilge dedem derdiki: ?Gâvurun en iyisi de olsa, Müslümanın kötüsüne tercih etmeyin. Ne olursa olsun asgari Müslümanda bile, hakikatin numuneleri vardır?. Ne için yaşadığımızı bilmemiz lazımdır. Dini levhada iyi bir kul, milli levhada sağlam bir vatanperver olmak için sa´y-ü gayret etmek gerekir. Sorunlara cellat gibi değil, hekim gibi yaklaşmak doğru olandır. Yedi iklimde vicdan medeniyetini teşkil edip, gönül coğrafyamız üzerindeki kara bulutları dağıtıp, yeni bir bahara yürümek gerekir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI