?>

BİRLİK VE BÜTÜNLÜK

Ahmet Hasdemir

4 saat önce

Son dönemde Türkiye siyasetinde farklı bakış açıları etrafında şekillenen açıklamalara tanıklık ediyoruz. Bu açıklamalar, bazen samimi bir birlik ve bütünlük çağrısı niteliği taşırken, bazen de toplumdaki kırılganlığın artmasına yol açıyor. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in Diyarbakır’da vatandaşlarla kurduğu “eşit vatandaşlık” temalı diyalog, bu bağlamda kafa karıştıran ve can sıkıcı bir konuşma olarak değerlendirilebilir. Özel iyi niyetle söyledim dese bile, bu gibi söylemler çoğu zaman bölücülerin işine yarayarak, toplumu germekten başka bir sonuca da yol açmıyor. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden bu yana tek devlet, tek millet ilkesiyle vatandaşları arasında bir ayrım yapmaksızın, herkesin eşit haklara sahip olduğu bir ülkedir diyen CHP, dediğini yalanlarcasına ayrılıkçılarla dirsek temasta, gerekçesini bilen yok. Bilinen bir gerçek daha var, bu devleti yeniden kuran, organize eden kurucu irade kendi partisini de kuran iradedir. İlber Ortaylı hoca “Osmanlı İmparatorluğu çok uluslu bir yapıydı; farklı etnik köken ve dinin bir arada yaşadığı, karmaşık bir yönetim sistemine sahip bir imparatorluktu. Devamı olan Türkiye Cumhuriyeti ise ulus devlet anlayışıyla kuruldu. Bu, daha homojen bir toplum yaratma çabasını yansıtır; yani Türkiye, bir ulusun ( adı Türk Milleti) ülkesinde kurulu bir devlet olarak şekillendi. 600 yıl süren Millet Sistemi, özellikle Batı Avrupa kaynaklı milliyetçilik akımları nedeniyle çöktü ve koca imparatorluk, günümüzdeki Anadolu topraklarına çekilmek zorunda kaldı, adı da Türkiye oldu.” der. Bir başka deyişle “elmayla armutları birbirine karıştırmayın, Osmanlı döneminde değiliz, çok uluslu bir ülke hiç değiliz, aklınızı başınıza alın” demek istiyor. Ulus devlet modeli olarak Almanya ve Fransa’yı örnek gösterebiliriz. Her ikisi de Avrupa’nın öncü ve örnek devletleridir. Almanya'nın ulus devleti, 19. yüzyılda oluşan bir milli kimlik anlayışına dayanır. 1871'de Prusya liderliğinde gerçekleşen birleşme, ulus devlet olma sürecini hızlandırmıştır. Bu birleşme, kültürel ve dilsel çok benzerlikler olmamasına rağmen geçekleştirilmiş ve bir ulus anlayışını pekiştirmiştir. Almanya'nın resmi dili Almancadır ve kamu kurumlarında, eğitimde ve resmi belgelerde Almanca kullanılması zorunludur. Fransa’da ise ulus devlet anlayışı, Fransız Devrimi (1789/1799) ile güç kazanmıştır. On yıl süren mücadelede milyonlarca insan hem de vahşice hayatını kaybetmiştir. Fransa, ulusal kimlik inşa ederken, Fransız kültürünü ortak bir dil ve kültürel kimlik oluşturma aracı olarak sunmuş ve bu durumu neredeyse zorunlu hale getirmiştir. Fransa'nın resmi dili Fransızcadır. Farklı etnik bölgelerden gelen diller (örneğin Bretonca, Alsasça, Korsikaca) resmi dilin yanında konuşulabilir, ancak bu dillerin kullanımı genellikle yerel kültürel etkinliklerle sınırlıdır. Eğitim ve kamu hizmetlerinde resmi dilin (Fransızca) kullanılması zorunludur. Bu tür uygulamalar Batı’da çok normal ve eşit vatandaşlık kavramına uygun görülürken, Türkiye’de uygulandığında hem Batı hem de onun içimizdeki uzantıları tarafından uygun bulunmaz. Burası bizim son kalemiz; bu coğrafyayı parçalamak isteyen zihniyet hem içeride hem dışarıda durmaksızın çalışıyor. Devletimizin toprak bütünlüğünü tehdit eden her türlü ayrılıkçı söylem ve eylem, kardeşlik anlayışını baltalama potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, ayrılıkçı grupların etkisi altına girerek ülkeyi parçalamaya çalışanlar, bilmelidir ki bu topraklar kolay kazanılmamış; nice fedakârlıklarla kurulup korunmuştur. Sağ ve sol fark etmez; siyasilerimiz çok dikkatli olmalı, ayrılıkçı oluşumları yok etmek için bir araya gelmeli ve son kaleye birlik ve bütünlük içinde sahip çıkmalıdırlar. Mikro milliyetçilik bu coğrafyada yeşermeye görsün; Allah korusun, paramparça oluruz.
YAZARIN DİĞER YAZILARI