<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Biz çocukken karlar daha iri taneli yağardı. Belimizi aşan karlı yollarda bir saat yürürdük okula. Sırtımızda ağırlığını eğilerek hafiflettiğimiz çantalarımız olurdu.</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">İçine para değil beslenmeler konurdu. Okul dönüşü "Anne yemek ne, ben bunu yemem" yoktu mesela. Mesela bize kimsecikler ısmarlama dönüşü "Paranın üstünü getir" de demezdi. Bize ait odamız olmadı olmasına da bize ait bir döşeğimiz bile yoktu aslında. Kızlar kızlarla, erkekler erkeklerle ayaklı uçlu yatardı. Ama rahatlık arş-ı alâ kadardı. Açıkçası kimse de başka bir hayatın yaşanabilirliğini de bilmiyordu ve bilmediğini de istemiyordu, isteyemiyordu. Razıydık, mutluyduk yarına dair daha çok umutluyduk.</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Biz çocukken yine vardı aslında kavgalar. Şu şunu demiş, bu bunu etmiş. O onu dövmüş, o ona sövmüş. Siyâset bile siyasetsiz kalmıştı, suyun içinde susuzluktan ölen balıkların sesleri sedaları çıkmazdı. Duvarlar bile bu telefonlar kadar insanı hapsetmemişti bir noktaya bakmaya. Kitaplar tozlanmamıştı bu kadar. Çiçekler yağ ve yoğurt kutularında daha mutlu açardı sanki. Komşuların hep bir eksikleri olurdu isterlerdi, kim ne der demeden sana ihtiyacım var demekti aslında bu kibre ve müstağnilere karşı bir nevi.</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Her insanın en azından aynaya bakabilecek bir yüzü vardı. Her insanın reali vardı, sanalı yoktu. Kimse kimseye sarkıntılık edip de sayfasında dinden dem vurmazdı, ahkam kesmezdi mesela. Evlenmeler de boşanmalar da daha ciddiydi. Çocuklar bu kadar değerli değildi diyorlar şimdi ama bence o zaman daha da değerliydi. İnsan değer verdiği şeyi çoğaltmak ister mesela altın gümüş para vs. Ama şimdi Allah aşkına kaç çocuğu var ailelerin? O zaman kolaymış büyütmek bahanesine soruyorum hazır bez ve mama yoktu hatta bakıcı da temizlikçi de, kaloriferler de yoktu. Bir sobanın etrafında ellerimizi ısıtırken kuzinesinde pişen kömbeleri, kavrulan patatesleri bekleyerek öğrenirdik sabrı. Ziller çok lükstü, kapı tokmaklarının sesinden kimin geldiğini anlardık hemencik. İnsanlık çok özgündü, af edersiniz ama insanlık bence daha özgürdü.</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Saklambaçlarda saklanırdık sadece, saklanırken de bile bile sobelenirdik bazen empatiyle. Yerden yüksek oynarken hiç büyüklenmezdik yükseklerde, bilirdik ki insan bir gün enine boyuna uzanıyor toprağa. Körebelerde de gönül sezimizle yakalardık arkadaşımızı. Çamurdan çömlekler, tahtadan kılıçlar, bezden bebekler kadar doğaldı gülüşlerimiz. Her gün uyandığımızda elimize tutuşturulan çökelek ekmek düremeçleri avuç içi şekillerimizi alırken kahvaltı kelimesi ne kadar da anlamsız kalırdı...</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif"">Bırakın komşunun kızını mahallenin kızına yan bakılmazdı. Kurşunlar vardı evet ama sadece sulara dökülüyordu. İnsanlardan insanlara mektuplar yazılırdı. kimse zamana darılmazdı sabrı iliklerinde tesbih tesbih dizerdi gönüller, beklerdi isyansızca. Herkes göçebesiydi ruh dünyasında, nasıl olsa üst üste binalarla toprağa yığılmazdı insanlar birbirinden habersiz. Dedeler ebeler hikayeler okurdu torunlarına. Hayallerin sınırı bu kadar keskin çizilmemişti. Hayaller zengin olmak üzerine değil engin olmayı hedeflemişti. Kalabalıklar bu kadar yalnız kalmamıştı caddelerde, sokaklarda. Akşamları bu kadar parlak değil sönüktü, en konforlu çocuğun bile cep içleri söküktü. Yamalarından utanmazdı hiç kimse, el örgüsü yakalılar siyah önlüklerimizde, saçlarımızda çıtçıt tokalar, kumaştan mendillerimizle gözlerini silerdik arkadaşlarımızın. Düşünce en fazla dizlerimiz yaralanırdı ama nihayetinde bir el bulurduk bize uzanan. Sevmek, bırakın pazara, mezara kadar bile değil Allah'ına kadardı. Gökyüzü yıldızlarına sahip çıkardı güneşini incitmeden. Acaba çocukken bu günlere geleceğini bilseydi insanlar büyümek isterler miydi? Ellerimiz, ayaklarımız ve dilimiz küçüktü ama velhasıl-ı kelam yaşamak çok, çok daha büyüktü...</span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif""><em>Leylifer </em></span></span></p>