?>
DİVRİĞİ ULU CAMİİ
Geçen hafta başı uzun süredir bakımda olan Divriği Ulu Camii’nin açılış programı vardı. Havanın yağmurlu ve soğuk olmasına rağmen yoğun katılım vardı. Sivas Valiliğinin davetine eşimle icabet ederek Sivas Divriği arası çalışan raybüsle Divriği’ye oradan da programın yapılacağı alana gittik. Bir yıl öncede ziyaret etmiştik, içeri girememiş dışarıdan yaklaşabildiğimiz kadarıyla etrafında dolaşmıştık. Camii etrafında gezerken rastladığımız gönüllü rehber arkadaşımız Mustafa Yıldırım’ın anlattıklarını hayranlıkla dinlemiş ve açılış günü fırsat bulursam mutlaka katılmalıyım, muazzam eserin son halini görmeliyim diye kendime şart koşmuştum.
Öğle namazı öncesi camiye ulaştık, program namaz sonrası yapılacağı için dışarıda hiç oyalanmadık, kuzey kapısından cami içine girdik. İlk girişte cami sizi etkiliyor zaten, içerisinin sergisi ve ışığı yapının iç mekânıyla o kadar güzel uyum sağlamış ki etkilenmemek elde değil. İçeri girdiğimizde mevlit okunuyordu, okunanlar eşliğinde caminin yeni halini çok duygusal bir halde seyrettik. Caminin ses akustiği bile çok etkileyici idi. Cemaatle kılınan namaz sonrası yapılanları daha bir dikkatle inceleme fırsatımız oldu.
Evliya Çelebi'nin, "Methinde diller kısır, kalem kırıktır" sözleriyle anlattığı Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nın restorasyonu 9 yıl sürdü. İnanç ve tarih turizmi açısından önemli bir eser olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, daha çok mimari üslubuyla dikkati çekiyor. İspanya'nın Granada kentindeki İslam mimarisinin en önemli eserleri arasında yer alan El Hamra Sarayı'na benzediği için Avrupalı bilim adamlarınca ''Anadolu'nun El Hamra'sı'' olarak görülen tarihi eser, Darüşşifa taç kapısı, caminin kuzey ve batı taç kapısı ile Şah Mahfili taç kapısının her biri birbirinden farklı eşsiz bezemeleri ile izleyenleri büyülüyor, kendine hayran bırakıyor.
Dokuz yılda çok şeyler yapılmış. Cami dışında büyük bir alan millet bahçesi tarzında yeniden düzenlenmiş. Parkın içinde güzel bir eğimle yapılan merdivenlerle çok zorlanmadan ulu mabede çıkılabiliyor. Çevresi ile daha güzel olacağına inandığım caminin restore edilmeden önceki halinden hiç eser kalmamış. Kirli ve karanlık ortamdan, motiflerin ve mimarın sanatının daha net görülebildiği bir aydınlık ve temizlik sizi karşılıyor. Caminin içerisi o kadar güzel aydınlatılmış ki, daha önceleri yetersiz ışıktan dolayı görülmeyen motifler ve iç süslemeler tüm güzelliğiyle sizi karşılıyor. Minber ve mihrabı sanki yeni yapılmış gibi canlı ve diri idi.
Başta Divriğililerin ve merkezde kalan biz Sivaslıların buraya gözümüz gibi bakmamız gerekiyor. Caminin varlığı ilçe için büyük bir nimet. Kıymetini bilmediğin her nimet gün gelir elinden alınır. Tarihi eserlerimiz bizim kültürel miraslarımızdır. Kültürel mirasın korunması, geçmiş nesillerden gelen mirası gelecek nesillere aktarmanın yanı sıra, toplumların tarihlerine ve kökenlerine bağlılık duygusunu güçlendirir. Divriği Ulu Camii, Anadolu’yu bize yurt olarak bırakan ecdadın yadigârıdır. Eserin banisinden günümüze gelmesine vesile olan herkesten Allah razı olsun.
YAZARIN DİĞER YAZILARI