?>

AMERİKA SANA DA SIRA GELECEK

Ahmet Hasdemir

4 saat önce

Ortadoğu’da 7 Ekim 2023 tarihinde patlak veren çatışmalar, bölgedeki büyük güçlerin çıkar odaklı politikalarının yıkıcı etkilerini bir kez daha gözler önüne seriyor. Gazze’den başlayan ve Lübnan, Suriye ile İran’a kadar uzanan saldırılar, her geçen gün daha fazla can alıyor ve yıkım bırakıyor. ABD'nin desteklediği İsrail'in Ortadoğu'daki müdahaleleri, bölgedeki huzursuzluğu körüklerken, Trump’ın yeniden iktidara gelmesiyle bu kaosun daha da büyümesi kesin gibi. ABD, İsrail’in “istikrarın garantörü” olduğu yönündeki görüşünü her fırsatta dile getiriyor ve bölgedeki çıkarlarını sürdürmek için açıkça destek veriyor. Ancak tarihsel bir gerçektir ki, büyük güçlerin sömürgeci emelleri her zaman sonlanır ve bir gün Amerika'nın hegemonik gücü de aynı akıbete uğrayacaktır. Sömürgecilik, yalnızca tarihte kalmamış; günümüzde farklı araçlarla devam eden bir sistemdir. Güçlü ülkeler, ekonomik anlaşmalar, borçlandırma stratejileri ve teknolojik bağımlılık gibi yöntemlerle zayıf ülkeleri kendilerine bağımlı hale getiriyor ve onların kaynaklarını çalmaya devam ediyorlar. Bu noktada Amerika, geçmişteki İngiltere’nin yerini alarak, “medeniyet götürme” ya da “demokrasi yayma” gibi söylemlerle Ortadoğu’daki sömürgeci politikalarını soykırıma vardıracak kadar sürdürüyor. Ancak bu tür müdahaleler, kaosu derinleştiriyor, nefreti artırıyor ve bölge halklarının geleceğini karartıyor. Tarihteki sömürgeci devletlerin yaptıkları, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından bazılarını oluşturuyor. İngiltere’nin Hindistan’daki sömürgeci politikaları, bu türden en acımasız örneklerden biridir. 18. yüzyılda Hindistan, dünya ticaretinde %23 gibi büyük bir paya sahipken, İngiltere'nin sömürgeci politikaları bu zenginliği yok etti. Hindistan’ın eğitim sistemi çökertildi, sanayi yok edildi, halk köylüleştirildi ve ülke kaynakları Londra’ya aktarıldı. “Böl ve yönet” politikaları ile Hindistan’daki halklar birbirine düşürülüp, İngiltere’nin çıkarlarına hizmet etmeleri sağlandı. Bugün Hindistan, hala bu sömürü düzeninin derin etkilerini taşımaktadır. Hollanda en başta Hindistan’da, G. Afrika’da, Endonezya’da, Belçika Kongo’da, Fransa Cezayir ve Afrika’nın farklı bölgelerinde, İtalya Libya’da, İspanya ve Portekiz Güney Amerika’da, Rusya, Orta Asya ve Kafkasya'da, Japonya Çin ve Kore’de yerel halkı köleleştirip şiddetle baskıladılar, her yeri yaktılar, yıktılar ve direnenleri acımasızca katlettiler. Halkları zorla asimile etmek, dini baskı altına almak ve kaynakları başkentlerine taşımak, hepsinin de sömürgeci politikalarının birer parçasıydı. Bu uygulamalar, sömürdükleri halkların kültürel kimliğini yok etti ve çok büyük acılara yol açtı. Tüm bu sömürgeci uygulamalar, güçlü olanın zayıf olanı baskı altına alarak onun kaynaklarını sömürme amacını güder. Ancak tarihi incelediğimizde, bu tür hegemonik güçlerin her zaman sona erdiğini görürüz. İngiltere'nin düşüşü, sömürgeci imparatorluklarının sonunu işaret etti. Şimdi de Amerika, bu geleneksel sömürge düzeninin en önemli temsilcisi olarak yükseldi. Ancak tıpkı diğer imparatorluklar gibi, Amerika da bir gün bu gücünü kaybedecektir. Bunun en önemli işaretlerinden biri, Çin’in yükselen gücü, Amerika’nın yaşadığı ekonomik zorluklar, siyasi çatışmalar ve Ortadoğu gibi bölgelerdeki maliyetli askeri müdahalelerdir. Amerika'nın süper güç statüsü de zamanla sorgulanacak, zayıflayacak ve yeni güçler devreye girecektir. Gazze’nin masum yavrularının ahı yerde kalmayacak, Allah'ın izniyle yerle yeksan olacak. Türkiye, bu değişim sürecinde bölgesinde güçlü bir liderlik rolü üstlenmek zorundadır. Ancak bu liderlik, Batı’nın çıkar odaklı politikalarını taklit etmekle değil, ecdadımızın misyonu olan İ’lây-ı Kelimetullah anlayışını yeniden yorumlamakla mümkün olacaktır. Bu anlayış, yalnızca bir medeniyetin gücünü değil, insanlık onurunu ve adalet arayışını da temsil eder. Türkiye, tarihinden aldığı ilhamla bölgede barışın, adaletin ve refahın öncüsü olma zorundadır. Bugün sömürü düzenine karşı çıkmak, yalnızca geçmişin acılarını hatırlamak değil; gelecekte aynı acıların yaşanmasını engellemek için bir çağrıdır. İnsanlık, bu döngüyü kırmak zorundadır. Güçlü olanın zayıfı ezmediği, hak ve adaletin egemen olduğu bir düzen, yalnızca hayal değil; kararlılıkla savunulması gereken bir hedef olmalıdır.
YAZARIN DİĞER YAZILARI