?>

BİZİM BİRGÜN'DE HATIRLADIKLARIMIZI ONLAR HER GÜN YAŞIYOR

Prof. Dr. Vehbi ÜNAL

1 gün önce

Belirli gün ve haftaların kutlanmasına hep mesafeli olmuşumdur. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi yıl boyunca hiç hatırlanmayıp ya da 364 gün unutulup, insan yerine konulmayıp doğum günü, şu günü, bugünü diye sadece bir günde hatırlanmasıdır. İkincisi ise bugünlerin “tüketim düzeni”, hediye adı altında sürekli tüketimi kışkırtması beni rahatsız etmektedir. Diğer taraftan modern toplumda unutulmanın ve yalnızlığın acı ızdırabını duyan kişi ve gruplar açısından hiç olmazsa bir günde de olsa hatırlanmanın mutluluğunu yaşamak ve yaşatmak ise insanı düşündürüyor doğrusu. Bu bağlamda 3 Aralık Dünya Engelliler Günü göz ardı ettiğimiz engellileri; hatırlama, onların sorunlarını dile getirme açısından da dikkate değerdir. Dünya nüfusunun %12 civarında engelli olduğu bu yüzyılın başındaki çalışmalarda verilmektedir. Ülkemizde de benzer durumun söz konusu olduğu yine istatistiklerden anlaşılmaktadır. Engellilik konusu, her engellinin bir aile içerisinde yaşadığını anne, baba, kardeşi olduğu düşünüldüğünde nerdeyse nüfusumuzun yarıya yakınını ilgilendiren bir konu olarak ortaya çıkmaktadır. Nüfusun artması ve sağlık imkanlarının iyileşmesine paralel olarak yaşlanmanın da artacağı, yaşlılığın da engelliliğe götüren bir unsur olduğu düşünüldüğünde bu rakamın her yıl yükseleceğini tahmin edebiliriz. Dolayısıyla onların sorunlarının dile getirilmesi çözüm önerileri sunulması önem arz etmektedir. ​Engellilere sunulan imkanlar ülkelerin refah seviyesine paralel olarak değişmektedir. Osmanlıda “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesi tüm vatandaşları kucaklayacak şekilde sosyal devlet olma kapılarını aralamış o dönemde engelliler de mümkün mertebe bu imkanlardan faydalanmışlardır. Gerek Selçuklu devletleri gerekse Osmanlı devleti vakıflar aracılığı ile hayırda ve hizmette yarışmak için engellilere çeşitli imkanlar ve hizmetler sunmuşlardır. Biz de bugün onlardan çok daha fazla imkana sahip olduğumuza göre dolayısıyla onlarından daha fazla hizmetler sunmalıyız. Tarihi süreç içerisinde geleneksel tarım toplumunda engelliler toplumun aktif bireyleri olarak hayatın içinde yer almışlar ve hayatı diğer bireylerle beraber paylaşmışlardır. Sanayileşme ile birlikte ev ve iş yerinin birbirinden ayrılması engellileri toplum yaşamından uzaklaştırmış onları yalnızlaştırmış ve devletin gözetimini de gerekli kılmıştır. Ülkemizde engellilere yönelik özellikle 2010 yılından sonra ciddi iyileştirmelere gidildi, yasal mevzuat çıkarıldı ama yüzyılın getirdiği bir ihmalin kısa süre içerisinde çözülmesini beklemek imkânsız gözükmektedir. Bu bağlamda engelliler eğitim, ulaşım, istihdam, sağlık gibi temel ihtiyaçlar ve kamusal alanlara erişim konusunda da hala ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Örneğin sadece istihdam alanına baktığımızda yüksek oranda engellilerin iş aradığını görebilmekteyiz. “-2’den Başlayan Hayat”, kitabın yazarı Gizem Son Uyanık’a “genelde -1 denir, siz niçin -2 diye kitabınızı isimlendirdiniz” diye sorduğumda, “hocam biz engelliler zaten -1 ile başlıyoruz, bir de toplumun çıkardığı engeller var onun için -2’den başlayan hayat ismini verdim” demişti. Bu bağlamda toplumumuzda engellilere yönelik yanlış algılıların ve önyargıların olduğunu söyleyebiliriz. Toplumun bu bireylere bakışı, engelliliği zorlaştıran bir faktör haline gelebilmektedir. Öncelikli olarak engelliler için kullandığımız kavramların değişimi bile bu kavramlara yüklediğimiz olumsuz yargıyı göstermesi açısından yeterlidir. Zira önce “sakat”, kavramını kullandık, daha sonra “özürlü”, kavramını, o da yetmedi şimdi “engelli” kavramını kullanıyoruz. Hangi kavramı kullanırsak kullanalım öncelikle zihinlerimizdeki onlara yönelik engelleri, önyargıları kaldırmamız gerekmektedir.   Günümüz toplumu hız, haz ve poz (gösteriş) peşinde koşmaktan etrafında kimlerin ve nelerin olduğundan habersiz yaşamaktadırlar. Bir görme engelli arkadaşımın dediğini hiç unutmam “hocam ben görme engelliyim çarşıda yürürken ben kimseye çarpmıyorum ama gözleri sürekli cep telefonunda olan gençler hep bana çarpıyor”. Dolayısıyla engellilik, yalnızca fiziksel bir durum değildir; bazen dikkatini etrafına veremeyen, diğer insanları görmeyen kişilerde bir tür "dikkatsizlik engeli" yaşamaktadır. Bu da modern dünyanın bir problemi olarak yaşadığımız gerçeklerdir. Yine bir işitme engelli arkadaş anlatmıştı; rahatsızlığı nedeniyle doktora gidiyor, doktor şikâyetin ne diye? Kâğıda yazarak soruyor. Engelli el kol hareketi ile yok demeye çalışıyor. Kağıttaki yazıyı gösteren doktora “ben hastayım muayene olmaya geldim ne şikâyetim olabilir”? diyerek muayene olmadan çıkıyor. Doktorun yaklaşımı hastanın beklentisiyle örtüşmediği için hasta kendini anlaşılmamış hissediyor ve bu durum bir iletişim kopukluğuna yol açıyor. Bu tarz durumlar, empati ve etkili iletişim kurmanın önemini hatırlatmakta, iletişim kurarken daha dikkatli olmamız gerektiğini göstermektedir. Engellileri anlamının yolu onları sadece belirli günlerde yapılan programlarla anmak değil onların sorunlarına ciddi bir şekilde yaklaşmak ve toplumda engellilik bilinci oluşturmakla mümkün olabilir. Onların ihtiyaçlarını ve mutluluğunu kendi ihtiyacımız ve mutluluğumuz gibi önemsemek önemlidir. Engellilere yönelik yapılacak hizmetleri sadece devlet ya da belirli engelli derneklerinden beklemek yerine toplumumuzun her bir bireyine sorumluluklar düştüğünü unutmamamız gerekmektedir. Unutmayalım ki toplumda herkesin birbirine duyarlı olması, engelleri ortadan kaldıran bir davranış biçimidir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI