Bir ülke vardı eskiden...
Ebeler kapı kapı dolaşıp, çocuk mamasının faydalarını ve yüksek statüsünü anlattılar annelere, anne adaylarına...
Öyle ki; anne sütünden utanır hale gelenler, durumları olmasa bile janjanlı paketlerle sunulan mamalarla doldurdular beşikleri, eşikleri…
Bir ülke vardı eskiden...
Ahırlar dolusu inek, ağıllar dolusu koyunların sütünü değil de; ABD’nin ''Dost Türk halkına'' hediye! ettiği süt tozu içirdiler çocuklarına.
Ve zerun buğday yerine, süt tozundan çörekler yedirdiler.
"Tereyağı, yumurta ve sakatat yemeyin kalp krizinden ölürsünüz" diyen doktorlara inanıp, ağızlarına sürmediler korkularından...
Bir ülke vardı eskiden.
Yüzbinlerce zeytin ağacını söküp, "Çok yararlı"! cıvıl cıvıl ayçiçek yağlarını dizdiler raflara, sıra sıra…
Tabi, tereyağının yerine de margarini...
Bir ülke vardı eskiden...
Nüfus artışının bir felaket olduğunu fısıldadılar, kervan geçmez mezralara varıncaya kadar...
Ve normal doğumun ne kadar tehlikeli olduğu üflendi kulaklara.
Ne yapacağız doğurmayalım mı? diyenlere; ''Sana gün ve saat verelim bavulunu, tacını, rujunu, tüllü terliğini al gel. Acısız ve sancısız ''Prenses doğumu" yaptıralım dediler.
Bir ülke vardı eskiden...
Binlerce yıldır uygulanan tıbbi usuller dalga geçilip, alaya alındı.
Bilinen ne kadar ilaç, usul ve yöntem varsa; '' Kocakarı ilacı '' diye çöpe atıldı.
''Dozu ayarlı zehir'' olan haplar tutuşturup ''Hapı yutturdular” yüzbinlere, milyonlara, on milyonlara...
Gün geldi; hiç bilmedikleri dertlere duçar oldular ve hiç bilmedikleri haplarla tedavi aradılar o rezil Hastane kuyruklarında.
Halbuki bu ülkenin insanları, ilk emri OKU olan bir kitaba inanıyor ve KORKMA diye başlayan bir marş söylüyorlardı.
Çalışkan, feraseti açık, fıtratı bozulmamış, irfan sahibi Anadolu Kadınları vardı.
Diploması yoktu belki ama arifti.
Hisleri kuvvetliydi,
İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı ayırt edebiliyordu.
Ne yediğini, yedirdiğini sorgulardı.
Bir iş tutarken “Benim elim değil Fatma Anamın eli” der besmeleyle başlardı.
Çok güçlüydü, dimdikti Anadolu Kadını.
Bu kadına yarenlik eden erkek de ADAM dı hani, tam HERİF idi.
Görenler heybetinden çekinir, kendine çeki düzen verirdi.
Dostuna Yunus, düşmanına Yavuz idi…
Evinin rızkını helalinden temin eder ve emanetlerini korur gözetirdi her türlü fitneden…
Öyle; parfümdü, kremdi bilmez, bağrının kıllarını lazerle yaktırmazdı.
Ne oyuncak oynardı, ne de kimsenin oyuncağı olurdu.
Menfaate eğilmez, şaklabanlık yapmazdı.
Ne mi oldu bu kadın ve erkeklere?
İşte o, binlerce yıllık hazinesini çöpe attırıp ellerine tutuşturduklarıyla, sağlığı bozulmakla kalmadı, fıtratları da değişti...
Huyu suyu da değişti…
Bilmediği korkular ve düşünceler yerleşti yüreğine.
Faziletli hisleri yok oldu.
Yeri geldi ar damarı çatladı.
Sevgileri sathileşti.
''Durun ne oluyor'' diyenler de; "cahil, bağnaz, geri kafalı" yaftalarıyla susturuldular.
Bir daha hiç konuşmamak üzere…
Hasılı dostlar!
Tarih boyunca; Milletimize oynanan oyunlar, ne kimseye oynandı, ne de başına gelenler, kimsenin başına geldi vesselam…
*(Kısmen iktibas)