Dinamik, yenilikçi, katma değer üreten şehirlerin varlığı ülkeler için zenginliktir. Dünyanın her yerinde iktidarların desteğiyle şehirler yarış halinde kendilerini en ileride görmek için gayret gösterirler. Bu gayret kimi şehirlerde oldukça yoğundur adeta koşarak çalışırlar, kimi şehirlerin üzerine de neredeyse ölü toprağı serpilmiştir, yerinde sayarlar. Ülkeler sahip oldukları rekabetçi, gelişmiş marka şehirleriyle küresel rekabette avantaj sağlamaya, önde olmaya çalışmaktadır. Marka değeriniz varsa daha kolay yatırım çekebilir, daha fazla ulusal ya da uluslar arası etkinliklere ev sahipliği yapma imkânı bulabilirsiniz.
Ben kendimi bildim bileli Sivas marka şehir olacak, bir dönem neredeyse herkesin ağzında sakız olmuştu, hala marka şehir olacağız. Dünyada marka şehir olmuş şehirlere baktığımızda neredeyse tamamı gelişmiş ülkelerin şehirleri, tesadüfe bırakmamışlar, altyapılarını halletmişler, yaşadıkları yerlerle ilgili merak uyandıracak, keyifle, güvenle yaşayabilecekleri ortamı oluşturmuşlar, sanayi ve ticareti de kolaylaştırarak dünyanın ilgisini çekmişler.
Her yerde müthiş bir rekabet var, ülkeler şehirler birbirleriyle sürekli yarış halindeler. Dünyada ki yarıştan vazgeçtim, Türkiye’deki şehirler içinde yarışta neredeyiz? Ortalarda olmadığımıza, sonlarda olduğumuza eminim. Yarışa bizi kim hazırlayacak? Kim bizi önlere taşıyacak? Kimse size “buyurun gelin en başa oturun” demez. Bunu yapacak kişiler bellidir, şehrin yerel yöneticileri; başta hükümetin atadığı vali, sonrada şehirde yaşayanların seçtiği belediye başkanı, seçilip Ankara’ya gidenler ve diğer seçimlerle başa gelenlerin tamamı.
Sivas İrade Gazetesi üç gün üst üste manşet attı. Haklı olarak soruyor; Bu kurul ne iş yapar? Bu yollar ne zaman bitecek? Boş gündemlerle şehri meşgul etmeyin, Sivas için konuşun diyor. Göç olmasın, işsizliğe çare olsun diye şehrin tamamının “Cazibe Merkezi” kapsamına alınması için bir araya gelin, sonuca ulaşın diyor. Muhatapları belli, seçimle işbaşına gelmiş başta oda başkanları ve diğer dernek başkanlarından oluşan başkanlar kurulu ne iş yapıyorsunuz diye soruyor gayet normal bir soru. Yaptıklar sosyal medya mecralarında bol bol fotoğraf çekmekten öteye gitmiyor. Bence çalışmak sosyal medya aracılığıyla yazılan birkaç süslü kelime altına sağı solu ziyaret ettiklerinizin fotoğraflarını paylaşmak değil varsa bu şehir adına sonuç aldığınız işler, onları paylaşmaktır.
Gazete, bitmeyen yolu soruyor, üniversite karşısı Akevler’e giden demir yolu üst kavşağın kaç yüklenicisi değişti belli değil, istenildiği zaman çok kısa zamanda bitirilecek yolun ne zaman biteceği de belli değil. Ben bu yola birde Numune Hastanesi kavşağında ki üst geçit imalatını ekleyeyim, orada da tam bir keyfilik hâkim. Doğu-Batı ana yolundaki yoğun taşıt trafiğini inşaat bahanesiyle hem de aylarca mahalle aralarına yönlendirmek tam müteahhit işi, hani sabah kalkarsınız komşunun birisi inşaat açmış, nereden gidersen git dercesine yolu kapatmış, uysan bir türlü, uymasan bir türlü, tam ona benzer bir durum var Hastane kavşağında.
Arada bir hal hatır sormaya Organize Sanayi Bölgesine uğrarım. Geçen hafta yaptığım ziyarette işlerin yolunda olmadığını, çok sıkıntılı bir süreçten geçildiğini gördüm. İl geneline uygulanmayan cazibe merkezi teşvikleri nedeniyle fabrikaların eksik kapasiteyle çalıştığını, ülke genelinde yatırımları olan tekstil firmalarının Sivas’taki fabrikaları kapanma noktasına geldiğini, 600 kişiye yakın çalışanın işten çıkarıldığını söylediler. Teşvik geneli kapsamadığı için ilk kapatılan Sivas’taki işletmeler oluyormuş. Suni gündemlerle şehrin önemli sorunlarının geri plana itildiğini, çözüm konusunda gayret gösterilmediği dile getirdiler. Basit bir kayak simülasyon merkezi kadar gündeme gelemedik dediler. Dört bine yakın çalışanı olan tekstil işletmelerinin kalifiye eleman ihtiyacı olmasına rağmen yetkili ve etkililerin sorunun çözümü konusunda umursamaz hallerinin sanayiciyi çaresiz duruma düşürdüğünü, dertlerini anlatacakları büyük toplantının valiliğin öncülüğünde yapılmasını uzun süredir talep etmelerine rağmen bir türlü yapılamadığını üzüntüyle dile getirdiler. Yazılacak çok şey var, yerim yeterli değil.
Şehirlerin yönetimi orkestrayı yönetmeye benzer, yönetici pozisyonunda olanların ne yapacakları bellidir. Herkesin önünde notası var, şefe ne gerek var denilebilir ama iş öyle değil Orkestranın hangi hızda, tonda çalacağı, enstrümanların ne zaman hangi seviyede devreye gireceğini şef yönetir, mevcut bir eseri yönetirken ona bir ruh katar, izlerken, dinlerken keyif alırsınız.
Şefimiz var mı, orkestrayı yöneten kim? İnanın bilmiyorum.