?>
KUDRETLİ PADİŞAH İLE ZAVALLI ÇOCUK
Çok zengin ve çok kudretli bir padişah amansız bir hastalığa yakalandı. Doktorlar ne kadar araştırsalar da onun hastalığının bir çaresini bulamadılar. Yurtdışından yabancı doktorlar geldi, uzun zaman onlar da padişahın tedavisi için uğraştılarsa da bir netice alamadılar. En sonunda bu yabancı doktorlar kafa kafaya verip bir çare bulduklarını söylediler. Padişahın huzuruna çıktılar ve ona
“Efendim sizin hastalığınıza bir çare bulduğumuzu zannediyoruz” dediler. Padişah hem sevindi hem de heyecanlandı ve:
“Çabuk söyleyin çare nedir?” dedi. Doktorlar:
“Efendim bunun çaresi şu: yaşta, şöyle şöyle özelliklerde olan bir erkek çocuğu bulacaksınız. O çocuğun ödünü çıkarıp ilaç yapacağız. Ancak sizi o ilaçla tedavi edebiliriz.” dediler.
Padişah, doktorların tarif ettiği gibi bir çocuğun bulunup getirtilmesini emretti. Askerler ülkenin dört bir tarafına yayıldı ve harıl harıl aramaya başladılar. Çok geçmeden doktorların tarif ettiği gibi bir çocuğun bulunduğu haberi geldi. Padişahın emri üzerine köylü ve fakir olduğu her halinden belli olan bir çocuğu padişahın huzuruna çıkardılar. İlk bakışta çocuğun çok zeki ve çok akıllı olduğu hareketlerinden ve konuşmalarından hemen anlaşılıyordu.
Padişah o çocuğun anne ve babasını çağırttı. Onlara çok para, çok servet ve çok mal mülk bağışladı. Onlar da “padişahlarının derdine ilaç olacağı için” çocuklarının ölümüne razı oldular.
Padişah Kadıyı sesledi. Ondan da padişahın sağlığı için halktan bir çocuğun öldürülmesi uygundur, diye hüküm vermesini istedi. Kadı da “devletin devam etmesi ve padişahın sağlığı için halktan bir çocuğun canının ne önemi olabilir” diye karar verdi.
Sonra da celladı çağırttı. Cellat çocuğu öldürecek, sonra çocuğun ödünü çıkaracak, bundan da doktorlar padişaha ilaç hazırlayacaklardı.
Cellat çocuğun boynuna kılıcını vurmaya hazırlanırken, çocuk gülmeye başladı. Sonra başını gökyüzüne kaldırıp ancak kendisinin duyacağı şekilde bazı şeyler söylemeye başladı.
Padişah ona, ”Ne gülüyorsun çocuk? Bu durumda normal bir insan gülebilir mi? Kendi kendine ne konuşuyorsun? Sonra başını ne diye havaya kaldırdın? Söyle bakalım!” Bunları niçin yaptın, dedi.
Çocuk da ona:
“Padişahım bir çocuğun nazı kime geçer? Annesine, babasına değil mi?
Peki, bir dava olunca kime gidilir? Kadıya gidilir, değil mi? Niçin? Haklıyı haksızı ayırsın, doğru karar versin diye.
Peki, padişahtan ne beklenir? Adalet beklenir değil mi? Niçin? Ülkesi uzun yıllar payidar olsun, müreffeh olsun, huzur olsun, sükûn olsun diye.
Halbuki benim babam ve annem beni sattılar. Onlara dünya malı benden daha güzel geldi. Kadı korkusundan haksız yere öldürülmem için karar verdi. Siz ise sağlığınız için benim öldürülmemi istiyorsunuz. Bu durumda ben kimden yardım isteyeceğim, söyler misiniz? Allah’tan başka kimden yardım isteyebilirim ki! Ben de O’ndan yardım istedim, O’na yalvardım. Çünkü Allah adaletlidir, kimseye haksızlık yapmaz, çok merhametlidir. Ama O, sizin yaptığınızı da yanınıza koymaz. İşte bunu bildiğim için öbür dünyada sizin çok kötü bir duruma düşeceğinize sevindim ve güldüm.
Çocuğun böyle güzel ve mantıklı konuşması padişahı çok üzdü. Padişah uzun zaman ağladı. Çocuğa yapacağı haksızlığa pişman oldu. Sonra: “Bu çocuğu haksız yere öldürüp, az kalsın günahına girecektim. Onun ölmesindense benim ölmem daha iyidir.” Diyerek çocuğa sarılıp elini, yüzünü, gözünü öpmeye başladı. Onu elinden tutup yanı başına oturttu. Ona istemediği kadar para, pul, ev ve bahçe verdi. Onu zengin etti.
Bu hikâyeyi bize anlatanlar, padişahın hastalığının bir haftada geçtiğini ve onun iyileştiğini söylediler.
YAZARIN DİĞER YAZILARI