Eğitim sendikalarının kuruldukları ilk yıllarda çok güzel kültürel faaliyetleri vardı. Öğrencilerin gözünden öğretmenlerin anlatıldığı “Yüreğimdeki Resimler” isimli kitap Eğitim-Bir-Sen’in kültürel çalışmalarının ilkiydi. Oldukça hacimli o kitabı bir solukta okumuştum. Birkaç kitap daha çıkardılar, ara verdiler ve sonunda böylesi değerli çalışmalar zamanla terk edildi. Hâlbuki devam eden bir hayat ve icra edilen kutsal bir meslek var. Muallimlik, öğretmenlik bir peygamber mesleği, bu mesleği onuruyla yapanların örnek hayat hikâyeleri hiç bitmez. Bu yaşanmışlıkların yok olup gitmemesi için özellikle eğitim sendikalarımızın çaba göstermesi gerekir. Gelecek nesillere bırakılacak en güzel miraslardan birisi de bu değerli çalışmalar sonucu ortaya çıkan eserler olur.
Hepimizin hayatında az veya çok öğretmenlerle ilgili hatıralar vardır. Bu hatıraların derin izlerini, “Yüreğimdeki Resimler” kitabından bir alıntıyla sunmak istiyorum. Bir çocuğun yüreğine dokunan ilk öğretmenin, o çocuğun hayatında bıraktığı izler ancak bu kadar güzel anlatılabilir:
“…Çoğu zaman oyunlardan sıkılır, koşarak gittiğim okulun yüksek duvarlarına zahmetle tırmanır, ayaklarımı neşe içinde aşağı sarkıtır, düşlerimin kahramanı öğretmenleri görebilmek için uzak sınıfların pencerelerini seyre dalardım…
…Bir yıl sonra, bir salı akşamüzeri, bir Meliha Öğretmenim oldu benim. Sonrasında her şeyim… Ne yaptı etti, hepimize okumayı aynı anda öğretti. Yalnızca okumayı mı? Yürekleri okumayı öğretti, mahzun ve suskun gözleri…
…Hani bir keresinde beni tahtaya kaldırıp da bana bir problem sormuştunuz. Hiç unutmuyorum şöyleydi: “Annem yirmi lira verdi. Bakkaldan dört ekmek aldım. Geriye kaç liram kaldı?” Çarptım, çıkardım. “dört liram kaldı öğretmenim.” dedim size. Heyecanla kalkıp yerinizden, uçarcasına yanıma geldiniz. Alnımdan öpüp: “Aferin yavrum, ekmeğin fiyatını biliyorsun. Sen okur, adam olursun!” demiştin…
…Yine bir gün sormuştunuz bana: “Yavrum ellerin niye kara?” diye… Çok uğraşırdım, benim ellerim de arkadaşlarımın elleri gibi süt beyaz olsun diye. Hatta pıtırlı briketlere sürterdim ellerimi, çıksın karalıklar diye. Ama o karalar sayesinde eve her gün bir ekmek götürebiliyordum…
…Gül devşiren ellere ağladı gökler. Sen bugün sakın mahzun olma öğretmenim! Hem mizanın başında da yetişirim sana! Hiç sanmam ya! Ağır gelirse veballerin, sen üzülme sakın! Elimde askılı çantam, koşar gelirim yanına! Çantamda, sildiğin gözyaşlarımdan; sonsuz güzellikte billur hatırat… Gözlerimde gözlerinin ışığı… Ellerimde gül devşiren ellerinin kokusu…”
Öğretmenlerimiz sadece bilgileri aktaran değil, aynı zamanda öğrencilerin hayatlarına dokunan rehberlerdir. Dünyalık hiçbir maddi getiri, insan yetiştirmenin verdiği manevi hazzın yerini tutamaz. Bir milletin milli, ahlaki ve kültürel yönden güçlü olması ve diğer kalkınmış ülkeler seviyesine ulaşması öğretmenlerin özverili çalışmaları sayesinde olur. Ham bir madde olarak ellerine teslim edildiğimiz öğretmenlerimiz, büyük bir sabırla bizleri işleyerek duygularımıza, fikirlerimize, ruhumuza ve hayata bakışımıza en güzel biçimi verirler. Bizlere doğruyu, güzeli, iyiyi, mertliği ve daha birçok güzel hasletleri öğretirler. Bu mesleği manevi değerinin büyüklüğünden dolayı, bıkmadan usanmadan sağlığını, enerjisini ve gençliğini öğrencileri için feda ederek seve seve yapan öğretmenlerimizi, hocalarımızı sadece bir gün değil her zaman minnetle anıyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum.