?>

ANNELİK YETMEDİ KADINLARIMIZA

Haydar Mermer

1 yıl önce

Evlerimiz kale gibiydi bizim... İçindekileri "Dünyanın en sağlam ailesine" dönüştüren bir kale. Her şeyin yeri belliydi. Bir de büyük büyük gibiydi, küçük de küçük gibi. Dağ gibi dedeler, yaşlandıkça kıymetlenen nineler vardı içinde. Konu, komşu, akraba ve Tanrı misafirine bir tüy kadar hafif; arsıza, nursuza, uğursuza tunçtan ağır idi kapıları. Önce kalenin dışına el attılar, sonra da içine. Muhkem kalelerden müptezel apartmanlara göç ettirdiler bizleri, katar katar... İçinde Dedelerin ve Ninelerin olmadığı, güya yuvalar kurduk. Dede toruna hasret kaldı, torun da dedeye. Çok geçmeden, ağzımızın tadı da kaçtı, gönlümüzün huzuru da… Sıkılan ruhlarımızı teskin için AVM’lere hücum ettik. Kendimizi dar attık sokaklara. Annelik yetmedi kadınlarımıza... "Bir işe yaramak" için onlarda çalışmalıydılar! Sanki ev işi görmek çalışmak değilmiş gibi.    Bir de (Ne demekse) kendi ayakları üstünde durmaları gerekiyordu, kadınlarımız ve kızlarımız. Anneler doldurdu fabrikaları, binaları, yüksek yapıları. Daha kapıdan girerken vuruldu etiketler. "İş kadını" "Çalışan kadın" "Güçlü kadın" Yeni hayatımız gibi bu mefhumlarda yabancıydı bize. Zira biz, kadına kadın değil Ana diye bakar, cennetin ayaklarına serildiği mübarek ve kutsal abideler bilirdik. Çocuklarımızın ayak bağı olmaya başladığını keşfettik sonra ve ciğerparelerimizi "koyacak" yerler aradı gözlerimiz. Her köşeye bir kreş, her okula bir Ana! sınıfı açmayı keşfettiğimizde ancak rahatladı, suçluluğunu baskılayan ruhlarımız. Gece karanlığında yollara koyulmak, tıkış tıkış vasıtalarda, ite kaka yer bulmak, yürüyeni geçmek, koşanı aşmak gerekiyordu. İnsanlar hiç tanımadıklarıyla yan yana, sırt sırta ve iç içe; "en yakını" gibi oluyordu "Toplu taşıma" araçlarında. Koca, bir başka vasıtada bir başka bir istikamete yol alırken, karısı mahreminden daha yakın ve yapışık seyahatler etmeye mecbur bırakıldı yedi kat yabancı erkeklerle... Hızlı tempo, ağır iş; Yuvasına yorgun argın dönen Anneler; mecalsiz Babalar, Ana- Babaya hasret çocuklarımız oldu milyonlarca… Evet şeklen bir aile idik hâlâ. Ama "Bizim" olan kalelerimiz yerini;  "hissedarlı" binalara, Yuvalar yatakhanelere, Aile ise aynı evi "paylaşanlara" terk etmişti çoktan. Aynı salonda oturan ama birbirinden fersah fersah uzak bireylere dönmüştük kendi öz hanei saadetimizde. Birisi çıkıp sormadı bize; Kaç liraya alabiliriz bir yuvanın saadetini? Kaç paraya tahvil edebiliriz huzur, güven ve mutluluğu? ve Bir annenin yerini kaç bin bakıcı tutabilir diye. veya Hangi parfüm markasında saklıdır, körpecik çocukların hasret bırakıldığı  "Anne" kokusu...???
YAZARIN DİĞER YAZILARI