Uzun soluklu öğretmenlik günlerimizden aklımızdan hiç çıkmayan kadim dostlarımız vardı. Hem öğrenci iken hem ilerleyen yıllarda bu dostluk ilişkilrimiz devam eti. Bağlarımız kopmadı.
Bu dostlarımızdan bir tanesi İsmet Topdağ kardeşim idi.
İsmet, İstanbul'da posta dağıtıcılığı yaparken, benim İslami İlimler Fakültesinden can dostum Şükrü Kahraman ile yolları kesişir. Şükrü bey, benim çok yakın arkadaşımdı. Fakülteden aynı gün mezun olmuştuk. Kendisi ticaret ile uğraşıyordu. İstanbul Mahmutpaşa mevkiinde ticaret hanesi vardı.
Bizim İsmet Şükrü Bey kardeşimin de iş yerlerine posta dağıtımı yaparken, Şükrü Bey bir vesile ile İsmet’in Sivas' lı olduğunu öğrenir. Doğal olarak beni sorar ve İsmet Bey, benden için benim hocam idi, der. Böylece muhabbetleri daha da artar.
İsmet Bey ile tanıştıktan sonra, Şükrü Bey beni aradı ve İsmet ile tanıştığını ifade etti. Önceden de bazı dostlarımız Şükrü bey ile tanıştırmak fırsatı olmuştu. O, tanıştırdıklarımız da benden uzun boylular idi. Şükrü Bey, İsmet ile tanıştıktan sonra beni aradı. O yıllarda, bizi sevenler bize Dayı, diye hitap ederlerdi.
Şükrü Bey, bir latife yaparak; ''Orhan Hoca yeğenlerin MAŞALLAH senden hep uzun boylular, güçlü kuvvetli insanlar demişti.'' Can kardeşime selam olsun...
Bugünün iletişim imkanlarının zirvede olduğu bir dönemde, belki bu kısa anı, birilerine bir şeyler anlatır. Ankara'dan Sivas'a telefon etmek için, beş saatlere varan kuyruklarda sıra beklemenin ne demek olduğunu bilmeyen yeni nesil dostlarımız, eskiden yaşananları, şöyle bir hayal ederler.
Şimdi O yıllarca posta dağıtıcılığı yapan İsmet kardeşimin, görevini yaparken hatıralarında kalan candan, sıcacık, samimi ifadelerini sizlerle paylaşıyorum...
'' Ben İstanbul Eminönü Cankurtaran da postacıyım.
Hepsinin mektubunu özlem ile bekleyenlere taşıyorum.
Benim ilk cihetim olarak iyi ki normal vatandaşların ikamet ettiği ve muhataplarımın sadece yakınlarından mektup alan insanların yoğun yaşadığı bir mahallede dağıtım yapmışım.
Hasret dolu mektupları taşımanın yanı sıra iyi ki Hacer teyzemin evladından gelen mektupları okumuş ve onun dediklerini yazmışım.
Bilir misiniz postacı iken söylediğim bir yalan vardı.
Şimdi itiraf zamanıdır.
Hacer teyzemin mektuplarını postaya ben atardım Sirkeci PTT den.
Ve Hacer teyzeme;
''PTT kampanya yapıyor öğrenci olan evlatlarına mektup yazanların mektuplarını ücretsiz kabul ediyor derdim.''
Yalan söylerdim Hacer teyzeme çünkü ben öderdim mektubun bedelini...
Gerekçe olmaz ama açıklamanın gerekçesi oluştu ve açıklamak sorun değil artık.
Tekrar Hacer Teyzem ve oğlu İsmail'e dönelim.
Oğluna harçlık gönderirken bile zorlanırdı. Havale parasını içinden düşsünler derdi. Ama hiç içinden düşürmezdim.
İlk defa mektup ile para göndermeye çalışmış ben engel olmuştum. Çünkü İsmail yurtta kalıyor ve mektup delikanlıya ulaşmadan en az üç kişi görüyordu. Belki para kaybolurdu.
O yüzden tel havalesini önermiştim kadıncağıza.
O zaman masraf yüksek... O, paranın içinden havale masrafı düşsün dediğimde bayağı değerli miktar azalmıştı da, bu sefer ben ödeyeyim demiştim...
Konu uzar kısa keselim burada kalsın.
Elhasılıkelam "Mektuplar böyle kıymetli idi." O, zamanlar... Ve benim postacılarda kıymetli idi.
Rahmetli Hasan KUM ağabeyim tüm mahalleyi bilirdi. İlk görev zamanlarımda sormuştum.
-Nasıl bu kadar hepsini tanıyorsun abi dediğimde
-Ben 29 senedir buradayım, doğumunu, öğrenciliğini, askerliğini, işe girenlerini ve sarhoşlarını bilirim buranın demişti.
Hamdolsun MEVLÂM'a
Hamdolsun RABBİM'e
Kampanyasız zamanlarda postacı olduğum için...
Şimdi ki gibi kampanyalara muhatap olmadığım için...
Muhabbetle kalmanız dileğiyle Dost'lar...'' İSMET TOPDAĞ
Benim için öğrencilik yıllarında kazandığımız değer yargılarını kaybetmeden, Vatan ve Millet sevdası ile çalışan tüm dostlarım çok kıymetlidir. Bu anlamda tarihe kayıt düşelim diye, bu dostumun candan, samimi, sıcacık ifadelerini paylaşmak istedim...
Vatan ve Millet sevdası ile tutuşan, Tüm dostlara selam olsun...