(GELECEK, ÇOCUKLARI SINAVLARDA ELEYENLERİN DEĞİL, YETENEKLERİNİ KEŞFEDİP, GELİŞTİRENLERİN OLACAK)
Almanya’da yetenekleri keşfetmek, çocukları yeteneklerine göre yönlendirme yapmak ve üretim temelli bir eğitim vardır. Türkiye’de öğretim temelli bir eğitim vardır; herkese, her şeyi öğretmek zorunluluğu içerisindeyiz bu yüzden başarılı olamıyoruz.
300 bin nüfuslu İzlanda’yı, 8 milyon Ankara kadar Finlandiya’yı eğitimde Türkiye ile karşılaştırmak, 85 milyon nüfuslu Türkiye’ye örnek göstermek abesle iştigaldir. Gömleğin ilk düğmesini yanlış düğmelemedir. Türkiye karşılaştırılacaksa 80 milyon nüfuslu Almanya ile 125 milyonluk Japonya ile karşılaştırılmalıdır ki Türkiye sığınmacılarla 100 milyon nüfusa dayanmıştır.
Her yıl; Almanya’da 750 bin çocuk ilkokula başlar. Türkiye’de 1.5 milyon çocuk ilkokula başlar. Almanya 4 yıl ilkokulda, 2 yıl genel ortaokulda çocukların yeteneklerini keşfederler, belirlerler. Her öğrenciyi kendi yeteneklerine göre YÖNLENDİRME yaparlar. Yönlendirmeyi ilkokul öğretmeni ve ilkokuldan sonra devam ettikleri 2 yıl genel ortaokul öğretmenlerinin ortak kararı ile gerçekleşir. Öğrenciler, ilkokul ve devam ettikleri 2 yıl genel ortaokuldan sonra yetenekleri doğrultusunda kendi yeteneklerine göre meslek liselerine sınavsız girerler. Gittikleri meslek liselerinde önce 2 yıl meslek lisesinin ortaokulunu okurlar ve lise bölümüne devam ederler. Böylelikle çok önemli üç olguyu da gerçekleştirmiş olurlar ki birincisi; öğrenciler ilkokuldan sonra meslek lisesine gitmez, genel ortaokula giderek yetenek belirlemeye 2 yılda ortaokulda devam ederler. Yaş ve fizik olarak daha bir olgunlaşarak meslek liselerine gitmiş olurlar. Ayrıca genel ortaokulda bizim gibi 4 yıl okutup el, kol gibi fizik gelişimi geçmeden meslek lisesinin ortaokuluna giderek tornavida, makas vb. tutacak kas gelişimini mesleğe göre eğitimle tamamlarlar.
Meslek liselerine giden öğrenciler haftada 2 gün okulda teorik bilgiler alırlar, 4 gün okulun atölyesinde, fabrikasında, sanayide çalışarak üretimin içinde olurlar. Meslek lisesine giden öğrencilerin aileleri bu durumdan oldukça memnundur. Çocukları yeteneklerine göre bir mesleğe kavuşmuş, daha lisede para kazanmaya başlamış, çocuk maddi yük olmaktan çıkmış hem meslek sahibi olmaya başlamıştır. Çocuklar mutludur çünkü Türkiye’deki gibi liselere geçiş sınavı yok, üniversite sınavı yok. Sınav olmadığı için sınav baskısı, stres, psikolojik çöküntüler yok, ders çalış baskısı yok herkes rahat. 18 yaşına geldiklerinde kazandıkları parayla otomobil alırlar, mezun olunca işleri hazır. Almanya’da her yıl ilkokula başlayan 750 bin çocuğun 500-550 bini meslek liselerine yönlendirildiği için kalan 200 bin öğrenci, öğretmenlerin yönlendirmesiyle sınavsız akademik liselere (fen) liselerine giderler, devamında yine üniversitelere sınavsız kabul edilirler. Akademik liselere gitmek uzun ince bir yoldur ve ailelerine maddi yükler getirmektedir. Yönlendirmeye cumhurbaşkanı bile etki edemez. Torpil asla olamaz, eğer öğretmen torpil yapar akademik liseye gönderirse gönderdiği öğrenci başarısız olunca o öğretmene maaş kesimi, tekrarında işten atma cezası verilir.
Türkiye’de her yıl 1.5 milyon çocuk ilkokula başlar, her yıl 3-3.5 milyon genç üniversite sınavına girer. Toplamda 5 milyon genç KPSS ye katılır. Yaşları 25-35 yaşa aralığında milyonlarca üniversite mezunu genç işsiz, aşsız, parasız iş arar durur. Yürek yakan bir durum. ‘’Meslek lisesi, memleket meselesi’’ dendi devamı gelmedi.
BİR ÜLKENİN EN BÜYÜK ZENGİNLİK KAYNAĞI MADENLERİ DEĞİLDİR. BİR ÜLKENİN EN BÜYÜK ZENGİNLİK KAYNAKLARI ÇOCUKLARININ YETENEKLERİDİR.
Türkiye’de yetenekleri keşfetmek, yeteneklerine göre yönlendirme yapmak olmadığı için 4+4+4 sonunda hemen her öğrenci LGS ve üniversite sınavlarına girmek zorunda kalır. Daha erken gençlik döneminde çocuklar aşırı ders çalışmak yükü ve sınav stresi altında ezilirler. Gençliklerini yaşayamadan stresten, depresyondan adeta ihtiyarlar. Aileler dershane ücreti, özel ders ücreti, kaynak kitap ücretleri altında ezilirler. Sınav döneminde evlerde fırtınalar kopar. Sınavdan sonra ‘’çalıştım da ne oldu’’ diyen zavallı gençler oynamadan, çocukluklarını, gençliklerini yaşamadan odalarına kapanır depresyon tedavileriyle uğraşırlar… Bir milletin geleceği böyle yok edilir. Kazanan sınav, test endüstrisidir. Türkiye nice büyük yetenekleri sınav sarmallarında öğütüp, yok ediyor.
Dünyanın hiçbir ülkesinde olamayan ilkokul birinci sınıftaki çocuklarına BİLSEM adı altında sınav yaparak etiketliyoruz; ‘’sen zeki değilsin’’ diyoruz, çocuklardaki ailelerdeki algı bu. Gelişmiş ülkeler, yetenekleri keşfedip, BİLSEM uygulamalarını sınavsız her okula taşıyıp, her çocuğu yeteneklerine göre eğitiyorlar.
Çin’in nüfusu 1.5 milyar, üniversite öğrenci sayısı 7 milyon. Türkiye 85 milyon, üniversiteli öğrenci sayısı barajın kaldırılmasıyla 9 milyon. Bu ülke böyle nereye varacak? Üniversite okuyup 25 yaşına gelmiş genç ailesinden para beklemekte, ailesine maddi yükü devem etmekte, iş arayıp duruyor. Ders çalışmaktan başka bir bildiği olamadığı için ve eli bir işe yatmadığı için sanayide de iş bulamıyor. Ayrıca mesleklerde yok olmaya başladı, sanayide çırak bulamıyorlar, üniversite mezunu 25 yaşındaki insandan çırak olmuyor, olmak istese de eli yatmıyor, kas-fizik gelişimi tamamlanmış. Ağaç yaşken eğilmiyor çünkü yaşken evde ders çalışıp sınava hazırlanıyorlar. Sanayide olması gereken çocukları zorla liselere doldurduk, liselerde istenmeyen olaylar patladı. Okumak istemeyenler, okumak isteyenlere de engel oluyor. Bu ülkeye yapılmış en büyük kötülüklerden birisi 4+4+4 le liselerin zorunlu yapılmasıdır.
Gelecek, sınavla öğrencilerini eleyen ülkelerin değil; çocukların yeteneklerini keşfedip, geliştiren ülkelerin olacaktır.