?>

SUÇ VE KABAHATLAR

Orhan Arslan

3 hafta önce

Makalemizin başlığı bile, can acıtıcı bir durumdur. Ülkemizde son yıllarda gelişen, sadece ben, düşüncesi egomuzu sivrileştirdikçe, sivrileştiriyor. Önceleri  kıskançlık, istememezlik, çekememek, gibi, tavır ve davranışlara ve onların ürünü olan düşüncelere alışmıştık. Bir insan, başka bir insanı sevmiyorsa, onun hiç bir şeye sahip olmasını istemez. Onu her alanda kıskanır. Her alanda eleştirir. Eğer o kişi, bir şeye sahip oldu ise; onu istemeyen insan, o insanın o şeye sahip olmaması gerektiğine dair ifadeler kullanır, hatta kıskançlık öyle bir boyuta ulaşır ki; akabinde iftiraya varan suçlamalar bile gelebilir. Bu davranışlar istenmeyen insanın, söz konusu olduğu her yerde devam eder, durur. Işte  bunlar  önceleri  kusur ,  kabahat  olarak algılanır… Gittikçe en ağır  bir  suça  dönüşür… Geleneğimiz ve Medeniyetimiz insan merkezli, insanlar arası dayanışmanın çok güçlü olduğu bir temele dayanmaktadır. Zamanla Aile büyüklerimizi, akrabalarımızı, komşularımızı, dostlarımızı, arkadaşlarımızı çeşitli bahanelerle kaybettik. Kaybetmeye de devam ediyoruz. Gittikçe yalnızlaşıyoruz.  Bu yalnızlık bizi hırçınlaştırıyor. İnsanlardan  uzaklaşıyoruz. Bu gelişmeler  sonrası, gittikçe daha hastalıklı bir insan, toplum haline dönüşüyoruz. Ondan sonra da hayatımızda olumsuzluklar yavaş, yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Kimi zaman,  bizim mutluluk kaynağımız, diğer insanların mutsuzluğu olmaya başlıyor. Bir maç sonrası  kazanan taraf sevinirken,  kaybeden  taraf  mutsuz  oluyor. İşte  toplum için, tehlike çanları çalmaya başlamış oluyor. Böyle bireylere sahip bir toplum kesinlikle sağlıklı bir toplum olamaz. Bundan sonra olanlar ortadadır. Şiddet, şiddet, şiddet...  Sonrasında toplumda yaşayan insanlar; yakmadan, yıkmadan, saldırmadan, yaralamadan, kısacası her türlü şiddetten zevk alan bir toplum, insan modelini ortaya çıkarmaktadır. Bu eylemlerini  her şeyi  bahan ederek  ortaya koymaktadırlar. Temennimiz, bu vurdumduymazlığın nedenleri ile birlikte ortadan kalkmasıdır. İnsanların inançsız, sorumsuz, denetlenmesiz, olarak yetişdiği bir ortamdan başka bir şey beklenmez. İşin garip tarafı bazı insanlar bu eylemleri  yaparken, kendi özgürlüğünü kullandığını  ifade etmektedir. Bu durumun  düzelmesi için  eğitim de yeterli olmamaktadır. Bir insanın özgürlük diye ifade ettiği eylemler, ne zamandan beri  başkalarının hayatlarına sıkıntı verecek şekilde olmaktadır. Bu nasıl bir özgürlük tanımıdır? Yoksa başkalarının mutsuz olması, onun gibi düşünenleri  mutlu mu etmektedir? Asıl mesele budur. Çünkü yukarıda söylediğimiz olumsuzlukları inançlı bir insanın yapmaması gerekir. Eğer yapıyorsa, inanç eksikliğ vardır. O insan kendisini inançlı sanmaktadır. En kısa zamanda kendini kontrol etmelidir. İnanan bir insan yukarıda sıraladığımız yanlışları yapamaz. Zaten inancı yoksa; kendisini denetleyecek bir mekanizmanın olmadığı her yerde istediği şekilde eylem ve davranışları sergileyebilir. Bunun önünü alamazsınız. Kesinlikle işlenen suçun cezası caydırıcı olmak zorundadır. Bazıları için denetimin anlamı bu olsa gerektir... Bu toplum için de geçerlidir. İnsanlar işledikleri  suçun karşılığında caydırıcı  cezalar  almayınca, daha da  cüretkar olmaktadırlar. Bakın topluma  bunun çok fazla  örneklerini  göreceksiniz. Toplumun bir kısmı  bu durumdan çok rahatsız  olduğu için; en ağır  cezaların verilmesini, hatta işlenen  bazı suçlara  karşılık, idam  formülünü  öne  sürmektedir. Bu  öneri  toplum katmanlarından bir  hayli  destek almaktadır. Son şehidimiz  polisin sokak ortasında bir suç  dosyası  kabarık bir insan tarafından  şehit  edilmesi, insanları  ayağa  kaldırmıştır. Nasıl olur da, bu kadar suç  dosyası  kabarık olan bir  insan  sokakta  olabilir? Sorgulamalarını  ortaya çıkarmıştır. Bu yaptığımız değerlendirme zamanımızda insanlar arasındaki  veya  toplumlar arasındaki ilişkilerin hangi boyuta geldiğinin en güzel örneğidir. Kısacası insani değerler gittikçe kaybolmaktadır. Kaybolan her şeyin arkasından ne gelecektir? Onu merak etmek için, topluma ve insanlara dikkatlice bakarak, davranışlarını incelemek yeterlidir. İnsani değerler eriyor. Hepimiz birbirimizi dışlamak için elimizden geleni yapıyoruz. Sen benim gibi düşünmüyorsun.... Hadi sana güle, güle... Sen benim takımı tutmuyorsun, sen benim bölgemden değilsin, sen benim partilim değilsin, sen benim mezhebimden değilsin, sen benim tarikatımdan değilsin... v.s.  Hadi sana güle...  Güle...  Gittikçe yalnızlaşan, yalnızlaştıkça çeşitli hastalıklara ve problemlere sahip olan bir insan durumuna düşmekteyiz. Çünkü  sağlıklı olabilme  özelliklerini yitimekteyiz… Toplumun huzurlu olması için, suç ortamının en aza inmesi  hatta  hiç olmaması  demektir. Bunu  temin edecek olan, suç  kavramının iyi  tanımlanıp, yeteri  kadar  ağır  cezalarla  karşılık bulmasıdır. Bunun ötesinde  toplumda suç niteliği taşımasa da, kusur  sayılabilecek toplumu oldukça  rahatsız eden davranışlar  vardır. İşte bu kusurlu  ve  kabahatli  davranışların nasıl kontrol edileceği konusunda, toplum kamuoyunu meşgul etmektedir. Trafikteki anlaşmazlıklar, gece yarısı yüksek sesle  müzik  çalmak, çevreyi  rahatsız etmek gibi,  başlıklarda toplayabiliriz. İşte  bu  davranışlar da, büyük  suçların işlenmesine  kapı aralamaktır. Toplumu  yöneten idarenin bu anlamsız  davranışları da  kontrol edecek bir oluşumun ortaya konması, toplumun geneli  tarafından beklenmektedir. Bu insanların  doğal hakkıdır. İnsanlar arası ilişkiler ne kadar  düzgün olursa, toplumun huzur ve mutluluğu  o kadar  düzelecektir. Bunu  beklemek  hakkımızdır, diye  düşünüyorum…  
YAZARIN DİĞER YAZILARI