TOPLUMSAL BOZULMA AÇISINDAN NARİN GÜRAN CİNAYETİNİN SOSYOLOJİK DEĞERLENDİRİLMESİ
Prof. Dr. Vehbi ÜNAL
2 ay önce
Geçen hafta yaşadığımız Diyarbakır’da Narin olayı, Tekirdağ’da cinsel istismara maruz bırakılan 2 yaşındaki bebeğin durumu ve İstanbul Beyoğlu’nda madde bağımlısı bir gencin annesini öldürüp iki gün annesinin ceseti ile beraber yaşaması tüm toplumu ciddi şekilde sarstı ve nereye gidiyoruz diye kendimizi sorgulamaya başladık. Toplumda büyük yankı uyandıran ve medyada geniş yer bulan yaşadığımız üç olayın her biri ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken bir konu olmasına rağmen biz bu yazıda Diyarbakır’da esrarengiz bir şekilde katledilen Narin cinayetini değerlendireceğiz.
Her üç olayda da içeriğinden ziyade yaşanılan durumun toplumsal bozulmanın boyutunu göstermesi açısından dikkat çekicidir. Narin olayını sosyolojik açıdan değerlendirdiğimizde toplumsal bozulmanın ve çürümenin ne boyuta ulaştığını göstermektedir. Toplumsal bozulma, toplumun işleyişinde yaşanan ahlaki, sosyal ve kültürel değerlerdeki genel bir çözülmeyi ifade eder. Toplumsal düzeni sağlayan değerlerin, normların ve kuralların giderek zayıflaması, toplumda uyumsuzluk ve düzensizlik oluşturur. Toplumsal çürüme ise daha derin bir çözülmeyi gösterir. Çürüme, bir toplumun temel yapı taşlarının – örneğin adalet, güven, eğitim, ahlak gibi – erozyona uğramasıdır. Toplum olarak ahlâk, edep ve hayâ gibi kutsal değerlerin erozyona uğradığı, aile kurumunun yozlaştığı ve toplumsal çürümenin daha derinden hissedildiği, insanı değerlerin yerle bir edildiği ve yerine yeni değerlerin konulamadığı anomik bir dönemde yaşıyoruz. Unutmayalım ki toplumsal çürümenin bedeli ağırdır.
Narin cinayeti üzerinden değerlendirdiğimizde toplumumuzda ciddi anlamda toplumsal bozulma ve çürümenin olduğunu görmekteyiz. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
Birincisi ahlaki anlamda bir tefessühün olduğunu görebiliriz. Öncelikle ahlaki değerlerin toplumda zayıfladığını görüyoruz. Sebebi her ne olursa olsun hiçbir şeyden haberi olmayan 8 yaşında hiçbir günahı olmayan masum yavrunun kendi yakınları tarafından katledilmesi bu facianın boyutunu göstermesi açısından dikkate değerdir. Bu cinayette 10’un üzerinde kişinin tutuklu olması ve her birinin söylemlerinin farklılığı, yalanın, yalancı şahitliğin ve yalan bilginin yaygınlığı, hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına devlet erkanı ile arama yapmaları, bu aramalara katılıp sonrasında itirafçı olunması baştan sona kadar yalan, dolan ve hile ile bildiklerini anlatmamaları ya da anlatamamaları, ahlaki çöküntünün boyutunu göstermektedir.
Diğer taraftan maktulün kız çocuğu olması kadına şiddeti göstermesi bağlamında güçlünün zayıfı ezdiği bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan haklarının ayaklar altına alındığı, para ile cinayeti üstlenen, ya da korku/baskı ile cinayete ortak olan bir durum söz konusu ki her bir durum ahlaki çöküntünün dibe vurduğunu göstermektedir. Toplumda doğru ve yanlış arasındaki ayrımın bulanıklaşması söz konusudur. Örneğin “ceset burada” diye 50’ye yakın sahte ihbarın olması şaşırtıcıdır. Değerlerdeki anlam kaymaları toplumsal çözülmenin nedeni olabilmektedir. İnsan olmanın yerini para ve gücün aldığı bir toplumda şiddet olayları kaçınılmaz olacaktır. Şiddet olayları bizi biz yapan toplumsal değerlerden uzaklaşmayı ve ahlaki yozlaşmanın derecesini göstermektedir.
İkincisi olayın aile boyutunda değerlendirilmesine baktığımızda ailenin sınırları belli değildir, ailenin birbirleriyle ilişki ve iletişim noktasında sorunları vardır. Ailede sorumluluklar ve roller karışıktır. Anne çocuklarına karşı ilgisizdir. Kursa giden Narinin ne giydiğini bilmeyecek kadar sorumluluk sahibi değildir. Bu tür trajik olaylarda, aile bireylerinin farkında olmadan ya da bilinçli olarak sergilediği ihmalkâr tutumlar da söz konusudur. Çocuğu koruma sağlamada yetersizlik, duygusal destek eksikliği çocuğun eve geç gelmesi konusunda herhangi bir telaşı söz konusu değildir. Diğer taraftan aile bireyin maddi, manevi güvenliğini sağlayan bir çatı iken burada aile ve akraba arasında bir ciddi bir güvensizliğin yaşandığını görmekteyiz. Aynı zamanda aile üzerinden ahlaksızca senaryolar yazılarak ve aile içindeki sorunlar ve ilişkiler bahane edilerek aile kurumuna ciddi saldırıların olduğunu da görmekteyiz. Amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu anlaşılmaktadır.
Üçüncüsü adalet ve güven duygusunun zayıflaması toplumsal bozulma ve çürümenin diğer bir göstergesidir. Yargıya güvensizlik bir anda oluşmaz. Süreç içerisinde yaşanan olaylar güvensizliği getirir. Cinayetin üzerinin kapatılacağı, birilerinin kayırılacağı ya da birilerinin üzerine yıkılacağı inancı toplumda olumsuzluk ve güvensizlik oluşturur. Bu kötü niyetli kişileri ve grupları harekete geçirir. Bu bağlamda olaya baktığımızda toplum tarafında bu cinayeti işleyen kişi veya kişilere verilecek cezanın yürekleri serinletecek ceza olmaması bu tür cinayetlerin sonlanmasını ya da azalmasını sağlamayacaktır. Mevcut hukuk sisteminde her türlü cezaya sadece günleri ve yılları farklılık arz eden aynı ceza verilmesi toplumda adalete/hukuka olan güveni zedelemektedir. Nitekim Asal Araştırma ve Danışmanlık merkezinin yaptığı Ağustos 2024 araştırmasında bugün Türkiye’nin en önemli sorunu nedir? Sorusuna verilen cevaplar birinci sırada hayat pahalılığı, ikinci sırada ise adaletsizliğin verilmesi dikkat çekicidir. Toplumumuzda adalete güven noktasında sorunlar olduğu görülmektedir. Aynı zamanda ülkemizde yıllarca birinci sırada yer alan terör ve sağlık sorunlarının geri plana düşmesi de iyi bir gelişme olarak değerlendirmek gerekir. Diğer taraftan müştekilerin ifade tutanakların sayfa sayfa basında yer alması olayı daha da çözümsüzlüğe götüreceği açıktır.
Dördüncüsü bu cinayetten anlaşılan ekonomik yapının da bozukluğunu göstermektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik tüm toplumu olumsuz yönde etkilemekte, fakir ile zengin arasındaki uçurum daha fazla büyümektedir. Bu bölge özelinde baktığımızda gücün belirli ellerde toplandığı feodal bir yapının mevcut olduğunu biliyoruz. Bu güce karşı koymanın mümkün olmadığını böyle bir durum söz konusu ise kendi hayatı ile ödemenin karşılığı olarak bilinmektedir. Dolaysıyla bireyler ve aileler güç karşısında seslerini çıkaramamakta, doğru bildiklerini anlatamamaktadırlar. Görmedim, duymadım, bilmiyorum gibi üç maymunu oynama modundalar.
Beşinci olarak terör örgütünün siyasi uzantıları ve devlet düşmanları devleti zayıf göstermek, cinayeti bir kamplaşma, kutuplaşma aracına dönüştürmek, toplumu bölmek, ülkeyi germek ve çocuğun cenazesi üzerinden siyaset yaparak kendilerine rant çıkarmak için sürekli pusuda beklemektedirler. Bu olayı bahane ederek siyasete alet eden halkın duygularını suiistimal ederek kaos peşinde olan, toplumun kardeşliğini, birliğini, dinamitleyen bir yapının her zaman mevcut olduğunu, Kur'an talebesinin vahşice öldürüldüğü olayı kullanarak İslam'a kin kusma aracına dönüştürüldüğünü görmekteyiz. Masum bir çocuğun alçakça katledilmesini siyasi ranta çevirmeye çalışan çocukları dağa kaldıran, orada o çocuklara her tür tecavüzü yapan canavarları unutmamak gerekir.
Son olarak medyanın cinayeti sunum şekli sosyal medyanın hakaret, iftira ve dezenformasyon içerikli paylaşımları dolaşıma sokmaları cinayeti aydınlatma yerine daha da çözümsüzlüğe ittiğini aynı zamanda toplumda bir kaos çıkararak gerçeklerin manipüle edildiğini görmekteyiz. Nitekim İçişleri Bakanlığının Narin Güran cinayetiyle ilgili sosyal medyada paylaşılan içeriklerin yüzde 76’sının provokatif amaçlı ve olumsuz olduğunu belirtmesi, bu tür olayların toplumu karıştırmaya ve kışkırtmaya yönelik olduğunu göstermektedir. Toplumumuzda ciddi bir kuralsız söz konusudur. Bu durum ahlaki değerleri de önemli ölçüde sarsmaktadır. Bu olay bağlamında medyanın sorumsuz bir şekilde hareket ederek belirli bir etnik yapının, siyasi grubun, bir kentin hedef gösterilmesi ve daha çok okunmak için sansasyonun haberler/programlar yapılması toplumu birbirine düşman etmesini ve fitne tohumlarının ekilmesini de beraberinde getirecektir. Medya, şiddet olaylarını dramatize ediyor ya da sansasyonel bir şekilde ele alıyorsa, bu ahlaki açıdan problemli bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz. İşin kötü yanı ise bu tür kötülüklerin toplumda normalleşerek benimsenir hale gelmesidir. Bu tür olayların reyting uğruna dramatize edilmesi izleyicilerin daha fazla haberi takip etmelerine neden olur. Bu durum ise toplumda güvensizlik duygusu oluşturur, korku havası yaymaktadır.
Yaşanılan bu cinayet ister toplumsal bozulma isterse toplumsal çürüme deyiniz fark etmez her hâlükârda insanlığın çürümesi ve ölümüdür. Ahlaki ve toplumsal değerlerin aşınması sonucu modern toplumun iflası demektir.
Toplumsal refahı yaygınlaştırmak, adaleti yeniden tesis etmek, sağlıklı aileyi güçlendirmek, medyanın sorumluluk sahibi olması, bizi biz yapan değerlere sahip çıkmak ve insana, insan olduğu için değer vermek toplumsal yapıyı güçlendirecek toplumsal bozulmayı önleyecek ve bu tür olayların azalmasına neden olacaktır.