?>

Sessiz Çoğunluk Olmak Mı? Şikayet Eden Biri Olmak Mı?

Orhan Arslan

4 yıl önce

Sosyal yaşantımızın çeşitli alanlarında bizlere yön versin, bizim adımıza karar versin, bizi yönetsin, bizim adımıza olumlu ya da olumsuz girişimlerde bulunsun diye, birilerini seçeriz, görevlendiririz. Örneğin apartman yöneticisi, sivil toplum örgütü yöneticisi, sendika yöneticisi, futbol takımı yöneticisi, daha ileri noktada Devlet işlerini yönetsin diye, Hükümet oluşumunu sağlayan çoğunluğa dayalı parlamenter sistemde siyasi tercihlerimizi kullanarak bizleri yönetmesi ve bizim adımıza karar vermesi için siyaset yöneticileri ve ekibinin seçilmesi? İster hükümet olsun, isterse olmasın biz onları bizim adımıza karar vermeleri için seçeriz. Apartman yöneticisini de ben istemesem bile, birileri tarafından seçilmiştir. Buraya kadar her şey normaldir. İşte asıl sıkıntı seçtikten sonra başlar. Çünkü herkesin beklentileri, farklı, farklıdır. Kimi renk olarak siyahı sever, kimi beyazı... Gel de çık işin içinden... Hele seçtiğiniz bir siyasi iktidar ise, Eleştirinin ardı, arkası kesilmez. Herkes yön vermeye, akıl vermeye, arada sırada da, kendi yararına gelen işleri takip etmeye çalışır. Eğer işler tıkırında ise, işte o iktidardan daha güzel bir iktidar bulamazsınız. Yok, eleştiren insanın beklentilerine cevap alamamış ise, işte o zaman O, iktidar her anlamda en acımasız şekilde eleştiriyi hak ediyor demektir. Öyle ya, kendisi gibi bir adamın ne sözünü dinlemişlerdir, ne de onun yararına yönelik bir iş yapmışlardır. Asıl olan ise, şu olmalıdır. Kamu yararı mı? şahsi menfaatler mi? Neden ise, bu basit ölçüyü kimse ciddiye almaz. Çünkü, TOPLUMUN ORTAK YARARI, DEVLETİN ORTAK ÇIKARI,  MİLLETİN OLUMLU BEKLENTİLERİNİN oluşması kimsenin umurunda değildir. Herkes, ayranının derdine düşer... Bu genelde hep böyle  olmaktadır. Beklentiler farklı, yapılan icraatlar, farklı gibi gözükmektedir... Özü öyle midir? Ona Halk karar verir. Memnuniyetsizliklerini, beklentilerini bulamayanlar değil... Bu durum sosyal hayatın vaz geçilmezi olan sivil toplum örgütlerin de de böyledir. Bu her alanda serbest , hür irademizi kullanarak seçtiğimiz bu insanları daha kendilerini yeteri kadar değerlendirme yaptıracak icraatları ortaya çıkmadan, başlarız eleştirmeye ve daha da ileri giderek onları alt etmeyi isteriz. Kendi kendimize kızarız neden bu adamı tercih ettim diye. Zaman geçer, devran döner yine aynı sivil toplum örgütüne seçim yapılır, seçimin akabinde aşağı yukarı yine aynı yönetim ister yerel bazda olsun, ister lokal anlamda olsun, ister Ülke düzeyinde olsun, yine göreve seçilir. Adamlar tekrar görevlerinin başına geçer, geçmez yine insanlardan şikayet ve yakınmalar başlar? İnsanın kendi, kendine sorası geliyor? Arkadaş seçilenlerde mi suç? Yoksa seçenler de mi? Bu aynen yumurta tavuk, misaline benzer. Eğer adamlar iyi yönetemedi ise neden falan sivil toplum örgütüne yine aynı adamları tekrar seç diniz? Teker, teker insanlara sorduğunuz zaman; ben onu desteklemedim. Der. O halde kim destekledi? O zaman şöyle bir değerlendirme de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Seçilen adamlar, seçen insanların hoşuna gitmeyeceği icraatlarda bulunduğu zaman, insanlar ona destek vermelerine rağmen eleştirmektedirler. Çok sıkışınca da ben ona oy vermedim, diyebilmektedirler. Yahut destek vererek onları görevlerine getirenler çoğunlukta olmasına rağmen, yönetimdekilere karşı olanların sesleri daha fazla çıkmaktadır. Destek verenler sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Doğal olarak adama sormazlar mı? Bu kadar adamın oyunu alarak göreve gelen bu insanların destekçileri nerededir? Diye? Sessiz çoğunluklar , seçenler mi oluyor? İşte asıl belirleyiciler, sessiz çoğunluklardır. Sesleri çıkmaz amma, yeri ve zamanı geldiğinde yapması gereken görevi hiç tereddüt etmeden yaparlar. Dilim varmıyor amma, bu insanları çeşitli alanlarda bizi temsil etsin diye seçen bizlerde bir yanlışlık yok mudur? Doğru tercih mi yapamıyoruz? Yahut seçtiklerimiz kendi sahalarında iyi hizmet yapmalarına rağmen; eleştiri yapmak, yaygara çıkarmak, karşı olmak duygusu yaratılışımız da mı var? Yoksa hoşumuza mı gidiyor? Kısacası bizlerin hiç mi suçu yok? Olayı bu kadarı ile değerlendirip konuyu kapatıyorum. Hele sivil toplum örgütlerine seçilmiş yerel anlamda, yahut ulusal anlamda o kadar insanımız vardır ki; illa ki bu adamlar olmasa, başka adamlar seçilecek ve bu görevleri birileri tarafından yürütülecektir. Aynı şey hükümet edinmede, siyasi partilere tercih hakkımızı kullandığımızda da aynı değil midir? Sonuçta birileri o, görevi yapmak durumunda değiller midir? Acaba hazmedemiyor muyuz? Siyasi veya insan seçimi kültürümüz daha gelişmedi mi? Yahut ta yönetici olarak seçtiğimiz insanlara, insan üstü bir güç mü verdiğimizi zannediyoruz. En acıtıcı soru da şudur? Acaba biz onların yerinde olsak ne yapardık?? Biraz eleştiri oklarını kendimize çevirmenin zamanı gelmedi mi? Cevap kendi hayatımızı nasıl şekillendirdiğimize ve kendi hayatımızın çevreye, başkalarına karşı olan sorumluluklarına ne kadar dikkat ettiğimizde ve en önemlisi yaptığımız işi ne kadar severek yapıp, yapmadığımız da yatmaktadır?.                                                                                    O, sorunun en net cevabı ise, şu olmalıdır. Şu sade hayatımızda bile, çevremizdeki insanlar ne kadarı bizi sever? Yahut, bizi sevmez. İşte o insanlara bizi sevdiren yahut sevdirmeyen şey, bizim davranışlarımızdır. Davranışlarımız yanlış ve hatalı ise, insanlar bizden uzaklaşır. Başka bir açıdan değerlendirir isek, bizim davranışlarımız ne kadar doğru, adil, güvenli, hatasız olsa da, karşımızdaki insanlar bizim davranışlarımızı doğru olarak kabul etmemeye planlanmış gibi davranırlar. Sorun sizde olmayabilir.  İşte, iktidar edinme de bazen aynen bu örneğe benzer.  O zaman kendi kendimize sormak gerekir. Kendimizi yeteri kadar denetliyor muyuz??  Bu ağır sorunun çoğu zaman doğru cevabını bulmak zor bir iştir. Sonuçta, Seçtiklerimizde bizim gibi, içimizden gelen insanlardır? İnsan üstü olağanlıklar beklemek boşunadır? Onları da, kendimizi değerlendirdiğimiz gibi, normal bir insan gibi değerlendirir isek, sorun ortadan kalkar...
YAZARIN DİĞER YAZILARI