?>

Sıkı Para Politikaları ve İsraf Ekonomisi

Orhan Arslan

4 hafta önce

Bugün, Dünya üzerinde yaşayan devletlerin çeşitli nedenlerle, ülke ekonomileri isteyerek veya istemeyerek de olsa, Batılı emperyalist devletlerin kontrolü altındadır. Bundan kurtulmanın tek ve basit cevabı; kendi kaynaklarıyla kendine yetecek; dışarıdan borç almadan öz kaynaklarıyla idare edebilmektir. Bu anlayışta nesiller yetiştirmektir. Evet, cümle basittir. Olay da izah edildiği gibi, kolay gibi gözükmektedir. İşin aslı öyle mi, bakalım. Devletlerin öz güvenlerinin güçlü olabilmesi için; kendi öz kaynaklarının kendilerine yetmesi, birinci önceliktir. Yer altı ve yer üstü kaynaklarınız güçlü ise; yeteri kadar işletme ve pazarlama açısından kapasiteniz varsa; bu alanlarda kimseye muhtaç değilseniz, bir anlamda kurtuldunuz demektir. Doğal olarak, insanınızın bu olayı anlayarak, çalışma ve gayreti ile size destek vermesi gerekir. Olay bu kadar ile; kalmıyor. Öz kaynaklarımız yeterli olsa bile; Vahşi kapitalizmin körüklediği tüketim çılgınlığı, reklam aracı ile; hiç de ihtiyacınız olmayan şeyleri, ihtiyacınız gibi göstermektedir. Örneğin reklamların birinci hedefi olan çocuklar, bu konuda sizi tüketmeye mecbur tutmaktadırlar. Anne ve Babanın çocuklarına karşı olan hassasiyetini iyi bildikleri için; bu alanda en acımasız biçimde saldırmaktadırlar. Ne kadar mevzi  kazan bilirlerse; o kadar onlar için, başarıdır. Düşünün bir telefon modelinin yeni versiyonu oldukça pahalı olmasına rağmen, alıcıları geceden sıraya giriyorlar. Devletiniz, kendi öz kaynakları ile kendine yetiyor olsa da; bu acımasız saldırılar sizi zayıf yerinizden yakalayabilir. İşte, bu anda, bankalar devreye girmektedir. Kendi, kendine yetiyorsun amma, olmayan, hesaplamadığın, reklam pazarı karşısında esir düştüğün bazı ihtiyaçların; seni bankanın kucağına düşürmektedir. Banka, demek; Aile ve işletmeci üzerinden, bu ciddi, güçlü savunmayı yıpratmak demektir. Eğer, Devletinin yabancı paraya muhtaç olmadan kendine yeter bir durumu varsa; küçücük kılcal damarlarla; bu güçlü durumu yıpratmaya yönelik hamleler demektir. Doğal olarak, bunun küçük kurbanları aileler veya işletme sahibi insanlardır. Yok eğer, Devletinin her alanda yabancı sermayenin girmesine ihtiyacı varsa; bu saldırının amacı; vücudu besleyen büyük damarlardır. Böylece küçük oluşumlardan başlayarak, tüm vücudu sarabilir. İşte, o zaman, Uluslararası bankaların, banka denetçilerinin kontrolüne girmişsin demektir. Bu banka denetçileri, senin yaptığın her hamle karşısında; sanki seni ciddi bir şekilde denetliyor muş, gibi açıklamalar, değerlendirmeler yaparak; Bir nevi sana gözdağı vermektedir. Dikkat et, gözüm üzerindedir. Mesajını verir. Ayrıca  döviz  baskısını da  unutmamak gerekir. Dünya piyasalarının oynaklığı da buna etkendir... İşte o zaman, eğer Mali yapın öz kaynaklarına dayanarak çok güçlü ise; o denetleme kurumlarının yapmış olduğu, değerlendirmeler, tehditlerin fazla etkisi olmaz. Savrulur geçer. Ancak, çoğu zaman Dünya sermayesi sizin misafiriniz ise; Bu sermaye, Dünya bankalarının yapmış olduğu çalışmalarla, ortak projeler yapıyorlarsa; işte o zaman, sizin için, büyük tehlike demektir. Onlar yapacağı uyarı ve ikazlarla; Sermayelerini sizin  alanınızdan çektikleri an, büyük, büyük yaralar açacaklardır. Geçmişte bunun örneklerini gördük.                  Mali yapılanmanız öz kaynaklarıyla beslenen bir çerçevede olsa bile; eğer, tüketim çılgınlığı, israf zirvede ise; bu yapılanma da; güçlü bir yapılanma değildir. Dünya ekonomik politikalarının, rüzgarlarından anında etkilenir. Kısacası, geliriniz, giderinizi karşılamıyor, demektir. Dünya tüketim devleri; sizi her alanda kuşatmaya devam ediyorlar, demektir. Yeme, içme, giyim, moda, marka ve benzeri  harcamalar sizi esir almaya devam etmektedir. Düşünebiliyor musunuz? Bir Tv  programında; normal geliri olan bir vatandaş yüz adet ayakkabısı olduğunu ve onun için sürekli borçlandığını söyledi. İşte tüketimin çepeçevre kuşatması budur. Siz, Devlet olarak yeteri kadar tedbir almazsanız, Yarın o borçlu insanlarınızın iflası ile; yaşayacağınız sorunlara hazır olun, demektir. Buna bağlı olarak, Yabancı sermayenin giderek esiri olmanız da kaçınılmaz gerçektir.. Giderek bu esaret, zamanla Devleti kuşatacaktır. O zaman, bu yaptığını ekonomik hesapların hepsi alt, üst olacaktır. Bugün, bize güvenerek, paralarını iç piyasanıza sokan kuruluşların, paralarını bir anda çektiğini, düşünün. Eğer,gelen sermaye yatırıma dönüşmüyorsa;  çok anlamı yoktur. Buna karşı koymanın yolu; öz kaynaklarını iyi kullanarak, ayağımızı yorganımıza göre uzatarak; israftan, tüketim çılgınlığından vazgeçerek; kaynaklarımızı yatırıma yönelterek; çoğu alanda dışarıya muhtaç olmadan hayatımızı devam ettirerek mümkündür. Ülkemiz tarım alanında kendine yetecek durumdadır.  Ekonomik bağımsızlık anlamında; Böyle bir şey mümkün mü? Diye sorarsanız? Düşünmem lazım, derim. Neden? Çünkü, iletişimin bu kadar güçlü olduğu bir zamanda; hangi tedbirlerle tüketim çılgınlığının önüne geçeceksiniz? İsrafı  nasıl engelleyeceksiniz? Bugün, ailelerin çoğu, bankalar aracılığı ile; gelecek on yıllarını borçlanmış durumdalar. Kısacası gelecek olan, gelirlerini bile; şimdiden tükettiler. Buna bağlı olarak, Devletimizin uluslararası bankalar karşısındaki durumunu düşünün. Onlardan gelecek bazı değerlendirmelerin, kimi zamanda kasıtlı olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurun. Amaç sizi yıpratmak tır. Bütün bu kargaşadan kurtulmanın yolu; akıllı ne yaptığını bilen, bilinçli, yapmış olduğu israfın boyutlarının nerelere vardığının farkında olan, Ama gerçekten bu Vatanını, Milletini seven inançlı insanlar yetiştirmekten geçiyor. Ayrıntılar daha da uzatılabilir. Şimdi, ben yetişen nesillere bakıyorum ve üzülüyorum. Tüketimin ve özentinin esiri olmuş, bilinçsiz, anı yaşayan tipler. Bu tür insan yetiştirdiğimiz müddetçe; Hangi ekonomik çalışmayı yaparsak, yapalım. Mevziler kazanabiliriz. Ancak, Öz kaynaklarımızdan yararlanacak nesillere sahip olmadığımız sürece; Batı emperyalizminin esiri olmaya ve onların kontrolünde olan bankaların ve uluslararası derecelendirme kurumlarının oyuncağı olmaya devam edeceğiz, demektir. Bu durumdan kurtulmanın yolları çok çalışmak, çok çalışmaktan geçiyor. Yoksa, Ülkemiz her alanda bize yetecek şekildedir. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri, tarımda kendine yetme durumu, yeterlidir. O zenginlikleri kimseye muhtaç olmadan, çalıştıracak, pazarlayacak, duruma gelmeliyiz. Yoksa, kuru kuruya bir şeylere karşı olmak, hatta, o anlamı içeren eylemler yapmak, sadece zaman kaybettirir. Kimi zamanda; sırt üstü yatarak, Vatan ve Millet sevgisinden bahsederek, israfın esiri olmuş, çalışmayan; hep tüketen insanlar, önce kendilerini kandırmaktadırlar. Böyle devam ederlerse; Dış devletler, bizi daha bir çok alanda; çok sömürecekler demektir. Anlamsız olarak, bir şeylere karşı çıkmak yerine; çalışarak, bilinçlenerek, neyin ne olduğunu iyi anlayarak; yapacağımız hamleler, daha önemlidir. Yoksa ele avuç açanın, bir gün avucu boş kalır. Atalarımız; El atına binen çabuk iner, demişlerdir. Aklımızı başımıza alalım. Neslimize sahip çıkalım. Son zamanlarda  kredi  kartlarına getirilen kısıtlamaları  takdir  ediyorum.  İnsanlar gelirlerinin çok fazlası ile borçlanmaktadırlar. Ayrıca  fiş alma zorunluluğu  ve  kontrolünü de önemli buluyorum. Böylece  kayıt  dışı ekonominin ÜLKEMİZE verdiği zararın kontrol edileceği inancını  taşıyorum. Bu mücadeleden Devlet ve Millet el ele vererek  başarılı olacağımıza  inanıyorum. O halde  Bu konuda, Devletimize  destek olmak  zorunluluğu  vardır  ve  gereklidir… Ekonomik  özgürlük için  şarttır. Devletimiz, yerinde ve hakkı ile elde edilen  vergiler ile  güçlenecektir. Mutlu, özgür, ekonomik olarak  bağımsız, yarınlar için; bu fedakarlığı yapmak zorundayız… O günler  tasarruf yapılarak, Devlete destek olarak elde edilir…
YAZARIN DİĞER YAZILARI