?>

Tamahın Zindanı

Alper Duran

4 yıl önce

Yeryüzü ve gökyüzü, bize mevcudun ve hayalin kapılarını aralar. Bu mefhumların varlığı ile yön tayin edenler, yüce Mevla tarafından tahsin edilir. Zira hayatın birçok derkenarı vardır, lakin bunlar köşe taşı hükmündedir. Belki bu yüzdendir ki, Bilge Dedem derdi ki; ?evladım dünyalık işler için yeryüzüne, Allah rızası için gökyüzüne bakınız?. Ayan beyan konuların bile gizli yanı olabilir. Belki de gizlenmiş yanı. Bir şeyi gizleyenler ise, hakikat avcısıdır. Doğruların sırtından hançerlendiği zamanlarda, mendebur zümresi, mert tabiatlı kişileri hırpalayabilir. Çünkü şahsiyeti sağlam olanlar, gerilla ruhlulara karşı zaman zaman zor durumda kalabilmektedir. Çünkü kevgire dönmüş karakterler içinde, delikanlıların asaleti hükümsüz olabilmektedir. Çünkü körler arasında, saatlerin doğru ayarlanmasının pek kıymeti yoktur. Çünkü gözün ve görmenin bir kıymeti yoktur. Çünkü kimse birilerinin gördüğüne inanmayacaktır. Çünkü o ülkenin adı, körler ülkesidir. Tamahın garbî yanına mukabil, kanaatin, vicdanı bir tarafı vardır. Her husus, kendi membaından beslenerek gün yüzüne çıkar. Kalbin nasıl çalıştığından çok, nasıl hissettiği önemlidir. Zira kalbin maddi manada durması bedeni, manevi manada durması ise, ruhu öldürür. Kalbe manen yürek denmesinin sebebi de, aslında budur. Elfaz-ı cemile ile beslenmeyen kalpler, hırçınlık ve taassuba yenik düşer. Çünkü galiz ve çirkin kokulu sözler, iflah olmaz bir sona götürür. Çünkü bir hususun neye ait olduğu, onun neye hizmet edeceğini gösterir. Çünkü hep daha iyisini istemek vardır bu mecranın fiyakalı raconunda. Çünkü yolunu kaybetmişler güruhu, kendini en layığa görme hastalığına yakalanmıştır. Çünkü bunların semtinde, kanaatin çenesi bağlanmış ve kabri kazılmıştır. İnsanı tuğyana sevkedip, ıstırap deryasında boğulmasına neden olan ihtirasın temeline iyi bakmak gerekir. Hangi zaviyeden baktığın, ya da baktırıldığın yahut bakmana müsaade ettirildiğin duruma ve zamana göre, gördüklerin değişebilir. Bu nedenle, bakanların ve görenlerin ayrı kişiler olduğunu da, aklıdan çıkarmamak lazımdır. İnsanlar, aklılarını ve heveslerini çoğu kez başka birinin veya birilerinin eline teslim eder. Bu nedenle birçoğu, birilerinin akıl hocasıdır. Kendi kalibresiyle başaramayacağı, ancak arzuladığı hususları akıl hocası marifetiyle, ya da aracılığıyla elde etmek ister. Her şey yolunda gittiği sürece bir sorun yoktur, ama beklentiler karşılanmadığı zaman işte tabiri caiz ise kazın ayağı değişmektedir. Çünkü amaca değil, sonuca kıymet biçilmiştir. Çünkü ahde vefa, kanaatin kanatlarından indirilmiştir. Çünkü amentü dediği mefhumun umdeleri, şerrin sahasına aittir. Kifayetsizler, kemâlât ehline göre daha kanaatsizdir. Bunun en önemli sebebi ise, kendini bilememekten kaynaklanmaktadır. Faraziyelere müptela olanların tezahüratları, faydacılık dairesinde tecessüm eder. Bundan dolayıdır ki, ilmin ve imanın zayıf olduğu kalplere aç gözlülük çöreklenmiştir. Bugün dilinden düşürmediği esaslara, hayatında ne derece kıymet veriyorsa, o nispette değerli bir şahsiyettir. Lakin ?az yiyin? diyenleri, sürekli mükellef sofralarda görüyorken, ?az konuşun? diyenleri ise, sükûtu kangren ettiği ortamlardan tanıyoruz. Ferdi ve ictimâî bir hayat nizamında bile doymazlığın emareleri işte bu şekilde patlak vermektedir. Kanaat namına hangi bahisten beslendiğini bilmeyen zümreye, kâfi gelecek ölçüde bir anlatım şekli ya da tebliğ metodu yoktur. Bu kesim, mevzuyu mevzuat çerçevesinde değil, uydurmaca dairesinde algılar ve salgılar. İşte bu durumda kanaat zırhını giymek ve mücadeleye başlamak gerekir. Bu arada, kanaatin yetinme adı altında geri çekilme olarak algılanması da doğru olmayacaktır. Çünkü kanaat, mücadele verdikten sonra takdir-i ilahiye teslim olmaktır. Çünkü kanaat, dünyalık meşgaleler için hayıflanmamaktır. Çünkü kanaat, Allah´ın rızasından uzakta kalmamaktır.
YAZARIN DİĞER YAZILARI