?>
Türkçenin Veçheleri 1
Türkçenin Veçheleri 1
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif""><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Her milletin bir dili olduğu gibi, aziz Türk milletinin konuştuğu lisan da, Türkçedir. Bu ifade doğru olmakla birlikte, biraz eksiktir. Çünkü Türkçe sadece dil değil, aynı zamanda tarihi bir hakikat, endamlı bir duruş ve derin fikriyattır. Özü ile karakter bulan sedef işlemeli bir müessesedir. Fakat bu müessese, sürekli yıkıma uğramıştır. Defalarca alfabe değişikliğine maruz kalmış ve her defasında yeniden başlamıştır. Bazen de, kendi milletince aktüel rüzgârına yenik düşülerek ikinci plana itilmiş, özüne döndürülme politikaları ile yolunmuş tavuğa benzetilmiş ve mazisinden koparılıp inim inim inletilmiştir. Tabiatın gördüğü hemen her tahribat, Türkçe için de geçerlidir. Gün olmuş zelzele ile yerle yeksan olurken, gün olmuş sellere maruz kalmıştır. Yangınlar çıkmış, salgınlarla tel tel dökülmüştür. Heyecanı iğdiş edilmiş, umudu çalınmış ve yabancı ellerin sürgününe göz yumulmuştur. Deyimleri, tabirleri, telaffuzu ve manası, kan revan içinde bırakılmıştır. Gün gelmiş Farsça’nın, gün gelmiş Arapça’nın, gün gelmiş Fransızca ve İngilizce’nin dadılığına müstahak görülmüştür. Kaşgarlı Mahmut’tan Yusuf Has Hacib’e, Ahmet Yesevi’den Ali Şir Nevai’ye, Yunus’tan Âşık Paşa’ya kadar nice muazzez gönüllü şahsiyetler, Türkçenin üzerine çöken karanlıkları, tertemiz nefesleri ile aydınlığa çıkarsa da; bitmez bilmeyen akınlar karşısında her dönem Türkçeye ehemmiyet veren böylesi hürmet abideleri yetişmeyince, bu eşsiz lisanımız işkenceler altında, sürekli zulme uğramıştır.</span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif""><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Birinci Cihan Harbi’nin dünyayı değiştirip dönüştüren sonuçları akabinde, malumlarınız üzere Osmanlı Devleti yerini Türkiye Cumhuriyeti Devletine bırakmıştır. Ulus devlet anlayışı birçok alanda geçmişle rabıtasını keserken, bu bakış açısından en fazla etkilenen mecra ise, yine lisanımız olmuştur. <em>“Öz Türkçe” </em>adı altında yanlışı daha büyük yanlışla düzeltme çabası, dilimizin çilesini katmerleştirmiştir. Bu anlayışı kurumsal bir hale getirmek amacıyla “Türk Dil Kurumu” teşkil edilmiş ve devlet eliyle ari bir dil parolası ortaya konulmuştur. Netice itibariyle de, Moğolcanın ve batılı dillerin hışmına uğratılmıştır. Başta Türk Dil Kurumu olmak üzere, dilde arileşmeyi savunanların hiçbiri hayırlı bir hizmet yapmamıştır demem ve diyemem. Lakin şu hususu açıkça ifade edebilirim ki; bugünkü medyamızın, gençliğimizin ve toplumumuzun konuştuğu ve Türkçe diye adlandırıldığı ifadelere bakınca, hem bu kurum hem de bu düşüncede olan kişiler, oldukça başarısız kalmış ve fikirleri iflas etmiştir. Bu sebeple, istikbalimizin hezimete uğramaması için, acilen yeni bir yapılanmaya gidilmeli ve mili maarif sistemi ile dilimiz bir an evvel tashih ve tedavi altına alınmalıdır.</span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif""><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Gerek tarihte ve gerekse (siyasi saiklerle nedeniyle) bugün dünyaya hâkim olan dillere baktığımızda, hiçbirinin arileşme adı altında farklı milletlerden alınan kelimeleri kapı dışarı ettikleri vaki değildir. Buna benzer düşünceler ve yerel icraatlar olsa bile, bir devlet politikası haline gelmemiştir. Hatta zengin diye tanımlanan lisanları tetkik ettiğimiz de, çeşitli dillerden birçok kelime almışlar ve bu konuda da, oldukça cesur davranmışlardır. Çünkü dil, canlı bir organizma ve müessesedir. Bu canlılık içinde bazı kelimeler geride bırakılırken bazıları da süreç içerisinde bünyeye girmektedir. Bu doğallıkla beraber, gerek kültürel, gerek siyasi ve gerekse iktisadi münasebetler vesilesiyle de, başka milletlere ait kelimeler ve tabirler alınabilmektedir. Bir kelimenin kökünden çok telaffuzunun daha önemli olduğunu bilmek icap eder. Bir ifadeyi millet içselleştirdiği halde, onu dilden çıkarıp yerine farklı bir anlatış biçiminin getirilmesi, milli bir icraat değildir. Zira kelimeler vatan toprakları gibidir. Fethedersin ve senin olurlar.</span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif""><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Öz Türkçe anlayışıyla, lisanımız pörsümüş zihniyetlerin elinde yaşam alametlerine kement vurulmuştur. Güncel hayatta ne idüğü belli olmayan kelimelerin, okullarda ve hatta üniversite kürsülerinde kendilerine yer bulduğunu görmekteyiz. Bu durum, en az Çanakkale ve İstiklal Harbi kadar mühimdir. Üzerine gidilmezse maazallah hezimetle sonuçlanabilir. Zira bu muharebe, milletimizin ölüm kalım savaşıdır. Türkçemize ait asırlar önce kullandığımız ve halen toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak kelimelerimizin yeniden kitaplarımıza ve lisanımıza kazandırılması arileşme anlayışının dışındaki bir durumdur. Bugün bana Hunlardan Osmanlı’ya kadar geçen sürede kurulan Türk devletlerinin, emirliklerin, atabeyliklerin ve beyliklerin hüküm sürdüğü topraklar mı; yoksa o günden bugüne kadar geçen sürede heybesini doldurmuş ve kemale erme noktasına kadar yükselmiş hakikatli bir Türkçe lisanı mı istersin diye sorulsa, tereddüt etmeden lisanımı isterim. Bugün Türkçemiz cellatların elinde, akordu bozulmuş bir aletten çıkan, tatsız ve ahenksiz bir müziğe benzemeye başlamıştır. Yeni neslin ilmi alt yapı ve şuurdan yoksun olmasıyla da, kelimelerin manaları argo anlayışına yenik düşerek, sağa sola çekilmektedir. Sanki birileri lisanımızı hayatımızdan çıkarmak için, özel çaba harcamaktadır.</span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif""><em><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">“Zararın neresinden dönülürse kârdır”</span></span></em><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif""> diyen bir avuç kişinin akşama kadar yaptığı gayretler ise, gerek devleti idare eden ve gerekse yönetmeye namzet siyasilerin birbirlerine karşı yaptığı iktidar-muhalefet kavgasına kurban gitmektedir. Karamanoğlu Mehmet Bey ile galiz küfür ve hakaretle konuşan mevcut yöneticilerin durumu mukayese edildiğinde; Türkçe’nin ne hale geldiğini görmek daha da, mümkün olacaktır. Dilimizin kırk yerden yaralanması dolayısıyla eğitim dünyamız, fikri gayretlerimiz ve bilimsel çabalarımızda akim kalmıştır. Bu sebeple, şanlı mazimizin burcu burcu kokan mahsulü, bugüne tevarüs edememekte ve pınarlarımız kaynağından beslenememektedir. Öyle olunca da, medeniyet tasavvuru gündemimize girememektedir. İstikametini kaybetmiş bir milletin menzile ulaşması mümkün değildir. Doğru hamle yapılmadığı müddetçe de, aynı şaşkınlık devam edecektir.</span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif""><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Alfabe bir anlayışın temel umdelerinden biridir. Bu ana düstur değişince, medeniyetin farklı bir yöne eğilim göstermesi de doğaldır. Haliyle Türk milletinin yazılı eserlerinin nerdeyse tamamına yakınının husule geldiği alfabe değişikliği dilimize büyük bir darbe vurmuştur. Lakin bu durum iyi bir plan ve iyi bir anlayışla ikame edilebilirdi. Ancak garbın kapsama alanına girmiş olan militanlar, aklıselim davranmadılar. Aksine kralcılık yaparak ciddiyetten uzak, metotsuz ve disiplinsiz adımlarıyla irfâni anlayışımız, kültür birikimimiz ve dil potansiyelimizi batılılaşmaya kurban ettiler. Türk milletinin milli harsının inkişafı, lisanın şerefli dimağlarda yeniden derlenip toparlanmasına bağlıdır. Son dönemlerde bilecenlik yapan bir takım kimseler, kelime ve cümleleri eğip bükmekte ve hatta acayip akımlarla başka bir savurganlığa tevessül etmektedir. Kendine modern bir hava verme görgüsüzlüğü içine düşmüşlerin, şümullü Türkçe ifadeler yerine, gâvurca kelimelerle konuşmaya çalışma pozları ise, başka bir zebunluk ve bîçâreliktir. Özentinin kıskacında kendi olamayanlar, yabancıların oklarıyla kendini vurduğunu bile fark edememektedir. Düşünün ki, dilini horlayan akademisyen, sanatçı ve siyasiler ortada kol gezmektedir. Tarihini ve milliyetini suçlayan çapulcular, gazete ve televizyonlarda nutuk atmaktadır. Benliği abluka altına alınmış gençlik rüzgârı, dillerinin nefeslerini hissedemez hale gelmiştir. Yanlışı kabul etmek yerine, tevil eden bir zümre türemiş ve hakkın hâkimiyetine mani olmak için, tenkide sarılma âdeti gelişmiştir. Cehaletin adı, fikir ve ifade özgürlüğü maskesine bürünmüştür. Birikimsizliğe ve özüne yabancı olmaya giydirilen bu esvap, bir lisan için ne hazin bir manzaradır.</span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif""> </span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif""><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Dil hakikatinden mahrum edilen nesiller; kominizim şarkıları söylemiş, faşizm yumrukları savurmuş ve batının süs bebeği kılığında hakikatte cadı, zahirde dilber yüzlü hayale âşık olmuştur. Terakki, okuryazar sayısıyla değerlendirilmiş ve diploma mikyasıyla ölçülmüştür. Okulların ve sınıfların çoğalmasıyla gençliğin muasırlaşacağı zannedilmiştir. Lakin gelinen noktada, daha üzerinden bir asır bile geçmemiş olan kitaplar, sanki başka bir dilde yazılmış gibi algılanmaktadır. Köklü bir medeniyetin bakiyesi olan memleketimizin lisanı sürgüne müstahak görülerek, <em>“Deli Dumrul”</em> zihniyetinin insafına terk edilmiştir. Başka bir dil bunca çileye maruz kalsaydı, ayakta kalabilmesi kabil olmazdı. Tıpkı her yönden tuzaklara düşürülmek istenen Türklüğümüz ve Türkiye’miz gibi, lisanımızda ameliyata tabi tutulmaktadır. Ama inanıyorum ki, milletimizin ferasetine cemre düşmüştür. Kim olduğunu hatırlayınca, hangi dili konuştuğunu da anımsayacaktır. Yeniden estetik hitaplar, ölçülü ifadeler ve samimi cümleler ile sanatsal bir lisan vücuda gelecektir. Şahsiyetli kişilerin zarafetle işledikleri lügatlerimiz olacaktır. Bu lügatlerden neşet eden yazılarımız ve kitaplarımız, kültür dünyamızın yeniden intibahına zemin hazırlayacaktır. Zaman ve gerçeklik tasavvuru dairesinde, hatipler ve naşirler, maziden atiye uzanan fikirler husule getirecek ve çağlara şamil eserler bırakacaktır. </span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,"sans-serif""><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Dilimiz, nasıl devlet eliyle gırtlağına kadar yozlaştırıldıysa, yine devlet eliyle iade-i itibara kavuşturulmalıdır. Yani meramımızın çözümü, devletin bu dile sahip çıkacak iradeyi koymasıdır. Bu inisiyatif milli şuur, milli basiret ve milli gayeye gönül vermişler eliyle alınabilir. Liyâkatli ve kifayetli olmakla birlikte, sadakatli olmaları da mühimdir. Bizim tahrip ettiğimizi, yine bizim tadil etmemizden başka çıkar yol yoktur. Bu inkılabı, Türkçemizin hudutları, kaleleri, tersaneleri, ovaları, yaylaları ve nehirleri başında nöbet tutarak gerçekleştirebiliriz. Bu inkılabın ilk tomurcuğu ise, kimlik bilincidir. </span></span></span></span></p>
YAZARIN DİĞER YAZILARI
-
Yüz Yıllık Sabitemiz: Metodsuzluk
07-03-2022
-
Kim Bulacak Bu Sırrı
28-02-2022
-
Kendimize Benzemeyen Kendimiz
21-02-2022
-
Yapay Doğallık
14-02-2022
-
Bizim Zamanın Yanılgıları
22-01-2022
-
Türkçenin Veçheleri 2
14-01-2022
-
Türkçenin Veçheleri 1
16-12-2021
-
Vahşi Düzenin Kitapları
09-12-2021
-
Şiir ve Zaman
02-12-2021
-
Gerçekleri Konuşmayın
12-11-2021
-
Şartlı Eğitim
04-11-2021
-
Demeyeyim Demeyeyim Diyorum Ama…
20-10-2021
-
Vazgeçilmez Kötümüz
15-10-2021
-
Çöplerin Kaptanları
08-10-2021
-
Yıkılan Şehirler (Kültür ve Medeniyet Notları)
23-09-2021
-
Bir Koltukta İki Karpuz
08-09-2021
-
Vakt-i Cesaret
25-08-2021
-
Komşuda Pişmiyor, Bize De Düşmüyor
29-07-2021
-
Enderun’dan Gaybûbete
10-07-2021
-
CAN ÇEKİŞEN MAÂRİF
03-07-2021
-
Köstebekgiller
17-06-2021
-
Ruhu Çırpılmış Şehirler
10-06-2021
-
İlmin Meydanında Yoksul Müslüman
02-06-2021
-
Aşkın Civarındayız
26-05-2021
-
Timsalin Tılsımı
19-05-2021
-
Tenâkuz Boşluğundaki Ölüm
17-05-2021
-
İçime Seyahat: Karmaşa
07-05-2021
-
Numarasız Gözlük
28-04-2021
-
Döneğe Kapılmak
21-04-2021
-
Ağustos Böceği
15-04-2021
-
Yeni Bir Gün Seçeneği
08-04-2021
-
Bu Memleketten Çok Şey Olur
31-03-2021
-
Hayatımız Mesela
24-03-2021
-
Kaosun İstikrarı
20-03-2021
-
Görünen Köy Kılavuz İster
10-03-2021
-
Demokratik Savaş Tohumları
03-03-2021
-
Fikri Cemre
25-02-2021
-
Ağlamanın Biçimi
15-02-2021
-
İçimizdekilerin Anatomisi
09-02-2021
-
Tamahın Zindanı
01-02-2021
-
Terk Eden Kurtulur Ya Da Boğulur
25-01-2021
-
Hissi Cemre
13-01-2021
-
El Ne Der
07-01-2021
-
Güçlüler ve Haklılar
31-12-2020
-
Mihenk Taşı
23-12-2020
-
Bilimsel Satılıklar
09-12-2020
-
Kalıplara İsyan
05-11-2020
-
Kavgacı Türkler
21-10-2020
-
Tezat Yumağı
15-10-2020
-
Sinemizdeki İltihap
08-10-2020
-
Misket
30-09-2020
-
Milli Muhalefet
24-08-2020
-
Fırsatçı Soytarılar
04-06-2020
-
Türkün Ruh Kökü
29-05-2020
-
Nasipsizler
15-05-2020
-
Kuşlar Yuvada, Atlar Ahırda, İnsanlık Nerde
06-05-2020
-
Üçüncü Haçlı Seferleri: Cumhuriyet Öncesi
27-04-2020
-
Gayrı Milli Muhalefet
06-04-2020
-
Delilerin İtibarı
26-03-2020
-
İslamın Müslümanları
18-03-2020
-
Tarih Dersleri
11-03-2020
-
İspatlı Yalan
28-02-2020
-
Teşekkür Borcu
19-02-2020
-
İnan Dost
13-02-2020
-
Neler Oluyor Burada
06-02-2020
-
Devlet
30-01-2020
-
Beyaz Enteller
23-01-2020
-
Sözün İstikameti
15-01-2020
-
Gafletli Şuur
01-01-2020
-
Yakın Gözlüğü
30-12-2019
-
Bir İkiden Büyüktür
14-12-2019
-
Allah, İnsan, Hata Ve Af
29-11-2019
-
Turan Ülküsünün Girizgâhı
20-11-2019
-
Tedbir ve Korkaklık
02-11-2019
-
Dikenler ve Güller
19-10-2019
-
Banane Amerikadan
11-10-2019
-
Endamsız Salgın
04-10-2019
-
Pasta Yoksa Birbirimizi Yiyelim
27-09-2019
-
Ahh Ah!..
13-09-2019
-
Sadece Seyrediyoruz -2-
07-09-2019
-
Sadece Seyrediyoruz
06-09-2019
-
Kurumsal Dedikodu
30-08-2019
-
Şaplakçılar
08-08-2019
-
YOBAZ BAYKUŞLAR
18-07-2019
-
HAYALLERİMİZ ÇÜRÜYOR
12-07-2019
-
Yetişkinler Nereye Gidiyor
04-07-2019
-
Neden Böyle Oldu Furyası
27-06-2019
-
Müslüman Saati -2-
20-06-2019
-
Müslüman Saati
19-06-2019
-
Olmayan Ülkenin Pastacıları -2-
13-06-2019
-
Olmayan Ülkenin Pastacıları
12-06-2019
-
Ömerler Hıdır Oldu
30-05-2019
-
Dünya Vatandaşlığı -2-
25-05-2019
-
Dünya Vatandaşlığı
24-05-2019
-
Estetiğin Köy Hali
17-05-2019
-
Kutuplaşacağız
10-05-2019
-
Sağım Solum
02-05-2019
-
Köhne Aydınlar
25-04-2019
-
Zaman, Mekân ve İnsan
17-04-2019
-
Safları Sık Tutalım
03-04-2019
-
Kilisenin Masum (!) Çocukları (2)
29-03-2019
-
Kilisenin Masum (!) Çocukları
28-03-2019
-
Yok Oluşun Başlangıcı
22-03-2019
-
Akıl Düzeni
15-03-2019
-
Millet Şahsiyeti
28-02-2019
-
Değerlerimiz
20-02-2019
-
Adi-L-Tablolar
15-02-2019
-
Vazife Bozgunu
07-02-2019
-
Muhalefet Ahlakı
30-01-2019
-
Şiir ve Zaman
23-01-2019
-
Milli Beka: Suriyeli Göçmenler -2-
18-01-2019
-
Milli Beka: Suriyeli Göçmenler -1-
17-01-2019
-
Milli Beka: Suriye´de ABD, PKK ve İsrail Üçgeni
09-01-2019
-
Huzursuz Beyinler
03-01-2019
-
Kitapsız Okurlar
26-12-2018
-
Sanat
19-12-2018
-
Kucağa Oturup Sakal Yolanlar
12-12-2018
-
Sükût ve Esrarı Tüm Devirler?
05-12-2018
-
Dostluk Üzerine
28-11-2018
-
Şucular ve Bucular
21-11-2018
-
Varlığın Yok Hali
14-11-2018
-
Kadın Mühim, Aile Ehemdir
07-11-2018
-
İctimai Sulhun Ehemmiyeti
31-10-2018
-
Türklük, Irk Mı Millet Mi?
24-10-2018
-
Taner Abi Yazdıkların Doğrudur
17-10-2018
-
Işıldayan Dönekler
10-10-2018
-
Tıyniyet ve Mücadele
03-10-2018
-
Gençler Biraz Daha Gayret
26-09-2018
-
Menfaatin Yolu Düzdür
19-09-2018
-
Yönetemeyenler
12-09-2018
-
Moda: Teşhircilik ve Yokoluş
05-09-2018
-
Kendinden Büyük Tek Ülke: Türkiye
25-08-2018
-
Sadakat Mi Sefil Kölelik Mi?
15-08-2018
-
Acillerin Dünyası
01-08-2018
-
Haritanın Ufku
25-07-2018
-
Çirkinler ve Artistler
18-07-2018
-
SES GETİREN ÖLÜMLER 1
11-07-2018
-
ZAMANA KARŞI 1
04-07-2018
-
TEK İNANIŞ
27-06-2018
-
KİFAYETSİZLER VE MUSALLA
20-06-2018
-
DAVA ERLERİ
13-06-2018
-
MAHSUN VATAN DOĞU TÜRKİSTAN
06-06-2018
-
ENDÜLÜS
30-05-2018
-
ZÜBÜK KARDEŞLİĞİ
23-05-2018
-
YEDİ NEFES, BİR AYASOFYA
16-05-2018
-
DANSÖZLER VE OYNAŞLARI
09-05-2018
-
VARSAYIM KÖLELERİ
02-05-2018
-
KİTAPLAR VE MABEDLERİ
25-04-2018
-
HATT-I MÜDAFAA YOKTUR, SATH-I KARDEŞLİK VARDIR?
17-04-2018
-
EMEKSİZLERİN GENÇLİĞİ
11-04-2018
-
EĞRİLER ÜLKESİNİN MÜTEŞABİH DOĞRULARI
04-04-2018
-
NAZARLAR VE KURUMLAR (ÜNİVERSİTE)
28-03-2018
-
BEDELSİZ HASLET EDEB
27-03-2018