?>

VÜCUBİYET

Nilüfer Akıngül

11 saat önce

Yine insanlığımızı sorguladığımız bir çağdan geçiyoruz. Malumunuz, Esed rejimi  düştü ve Esed'in vahşi uygulamaları dünyanın gözleri önüne serildi. Suriyelileri vatanını savunmamakla, vatan hainliğiyle isnat edip suçlayan o grup, acaba bu sahneyi müşahede edince utandı mı çok merak ediyorum? Hakeza vicdanlarının dehlizlerinde insanlığa dair ufacık bir emare bulunuyorsa,  birkaç gün aynaya bakmalılar diye düşünüyorum. On yedi yaşında Esed rejiminin işkence merkezine düşen kadının, "Hapishaneye düştüğümde, henüz on yedi yaşındaydım. Sabah akşam bizlere tecavüz ediliyordu; şu an iki çocuğum var ve babaları kim bilmiyorum. Ben yine şanslıyım. Bazı kadınların doğurduğu çocuklar, annelerinin gözleri önünde, doğduğu gün öldürülüyordu ve çoğu aklını kaybetti. Doğum yapacağımız güne kadar ve bu çıktığımız güne kadar tecavüze uğradık." Ölümün tek kurtuluş reçetesi olduğu bir boyuttan geçen bu kadının söylediklerine,  bırakın empati kurmayı dinlemek dahi ruhumuzu boğmakta ve böyle binlerce hikayeyi dinlemek, dinimizi kenara koysak bile insanlığımızı sorgulatmakta. Kelimelerin ilmek ilmek düğümlendiği bir kalemden sızan ve bu kalemin mürekkebinden haya ederek yazan bu kardeşinizin, sözün bittiği yerde söze düçar olmanın vücubiyeti ile yazmak zorunda olduğunu belirtmek isterim. Rejim tarafından halkına bomba atma emri verilen ve bu emre itaat etmediği için kırk üç yıl zindanlarda ağır işkencelere tabi tutulan pilotun söylediklerine mi yanalım, işkence merkezlerindeki gardiyanların mahkumlara zulmetmedikleri için daha ağır iskencelerle sindirilmelerine mi? Hapishane demek aslında çok masum bir adlandırma olur, resmen  insan mezbahanesi demek daha yerli yerinde. Akıllarını muhafaza edebilmek için zindanların duvarlarına kalem ve sivri metaller kullanmaksızın tırnaklarıyla  resim yapan, yazı yazan mazlumların ümitlerini yitirmemeleri, kalplerindeki iman kuvveti ve Allah'a olan teslimiyetleri takdire şayan. Çöpleri hatta dışkı ve idraları, belki de insan  cesetlerini dahi  yaşama tutunabilmek adına kullanmak zorunda bırakılan binlerce mazlumun, binlerce mağdurun sözüm ona mahkumun acısını iliklerinde yaşamayan kim varsa, Allah'a havale ediyoruz. Bir gün gelecek ve o gün Filistin halkına yapılan soykırım basit kalacak deseler inanmazdım ve şu an o gündeyim. Şu an pres makinesinde insanların preslenmesini akledemeyen sekte-i dumurdayım. Hayatın içerisinde, hayata dair anlamlandırmalarla hayatı yaşamanın yanısıra, hayata bir şeyler katabilmak adına yazan bizler, bilmiyorum neler yazmalıyız; kaleme yemin eden Yaradan'ın adına? Allah'ın adaletini sorgulayan zihinler, umarım anlamıştır cehennemin neden var olduğunu. Umarım "Merhamet etmeyene merhamet edilmez" Hadis-i şerifinin şifresini kalben çözümlemişlerdir. Tabi bir yandan ifratla tefrit arası kalan bir halk ile de karşı karşıyayız. Bu kargaşadan faydalanıp her hakkı kendisinde gören dünün mazlumu, bugünün zalimi olmamalı. Bunun en'nihai yolu ise muhakkak surette yine nebevi metoddan geçmektedir. Nasıl ki Suriyeli kardeşlerimizi muhacir olarak adletip onlara sahip cıktıysak, "Mazlumun dini sorulmaz" sünneti ilkesiyle hareket ederek dünyanın dört bir yanında daha nice zulüm altında inleyen insanlara yardım elini uzatmaya Müslüman Türk halkı olarak istidat ve istikrarla devam etmeliyiz. Selam ve dua ile... Leylifer
YAZARIN DİĞER YAZILARI