Güzel ülkemin güzel insanları bundan 10-15 sene öncesine kadar bir insan vefat ettiğinde - ne kadar fikirler ateş ve su gibi zıt da olsa- hayâ dediğimiz o güzel ahlakı bir kenara atmazlardı. 'Hayırla yâd etme' minvalini hiçe saymazlar, o insan için saygı dilini terk etmezlerdi. Nezaket ve insan olmak bunu gerektirirdi zaten. Ölen kişi hakkında toplu nefret kusulması günümüz Türkiye’sinde, ne hikmetse artık çok sık rastlanan bir olay oldu.
31 Aralık 2015 günü, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın, Suudi Arabistan programını takip eden Yeni Akit Gazetesi köşe yazarı, gazeteci Hasan Karakaya, Kâbe’yi ziyaret edip umre yaptıktan saatler sonra kalp krizi geçirerek ahrete intikal etmişti.
Ebediyete gittiği âlemde kendisine Allah'tan sonsuz rahmet dilerim. Her zaman kendisini rahmete yâd edeceğim.
Yazılanlara bakılacak olursa seveni de sevmeyeni de ne kadar çokmuş rahmetlinin. Bu kadar takipçisi olduğunu da bilmiyordum açıkçası.
Ölümünden sonra sosyal medyada yapılan yorumlar, hakkındaki kötü söylemler, toplumdaki kutuplaşmanın ne seviyeye geldiği bir kez daha gösterdi. Yazılanları, yapılan saldırıları, çirkinlikleri burada anlatmayacağım. Yorumlara itibar etmedim beni de bağlamaz zaten.
Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama eleştirinin de bir ahlakı, bir saygısı olmalı diye düşünüyorum. Aynı fikirde bulunmadığımız insanların ölümünün ardından saygısızlık yapmanın hiç bir manası yoktur ve bu Hasan Karakaya için de geçerlidir. Yıllardır birçok aykırı sayılabilecek kalemi takip ederim. Hatta zevkle okurum. O yazarlardan biri öldüğü zaman onun arkasından söyleyecek iyi bir lafım yoksa susmayı da iyi bilirim.
Sormak isterdim nefreti gözünü kör etmiş olanlara, bu adam kim? Terörist mi, eli kanlı cani bir katil mi? Adam mı öldürmüş, ülkeyi mi satmış, hainlik mi katliam mı yapmış? Yeri geldiğinde bir katile bile hümanistlikten dem vuranların, sevinçlerini görünce sanırsınız ki kendilerine cennetten müjdeji gelmiş de cennetlik olmuşlar. Neredeyse sevinç çığlıkları atacaklar, bayram ilan edecekler. Nedir bu kuyruk acısı? Nefret ve kin söylemi içinde bulunanlar, bunun sebebini açıklamalılar en azından bunu düşmanları bile olsa cesur bir yüreğe borçlular.
Yazdığı zaman taş üstünde taş bırakmayan nice yazarlar bu ülkede. Hatta nefret yarıştırmada maşallahı olan gazetecilerimiz de var. Onlar öldüğünde de mi üslubunuz böyle olacak?
..........
Bazılarının gerçekten de hiçbir zaman sevmediği ve sevemeyeceği bir adamdır Hasan Karakaya. Tanıyanların da 'kalemi ne kadar sertse, yüreği o kadar yumuşak' dediği cüssesi küçük yüreği dağ gibi bir adamdır.
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren gergin iki siyasi kutbun sağ kanadında yer alan önemli kalemlerden biriydi. Kabul ediyorum kalemi ziyadesiyle sertti ama iyi bir kalemşördü. Kanaatimce o sert yazılarını o zulümler sebebiyle, haksızlıklar karşısında yazıyordu.
Cesurdu, dava adamıydı, çizgisinden hiçbir zaman ayrılmayan, eğilip bükülmeyen, esen rüzgarlara karşı yön değiştirmeyen, hep dik duran bir şahsiyetti. Bugüne kadar neye inandıysa onu savundu, onu yazdı. 28 Şubat'ın karanlık dehlizlerinde inananların tutunduğu bir dal oldu. Ezilen çoğunluğun sesini yazan mert bir kalemdi. Defalarca gazetesi kapatıldı yine de geri adım atmadı. Herkesin tir tir titrediği bir dönem olan 28 Şubat'ta, korkusuzca, sözünü esirgemeden yazmış, hatta üslubunu daha da sertleştirmişti. Bugün arkasından fütürsuzca konuşanlar bile içimizi soğutabilmek için onun yazdıklarını okuyoruz , diyebilmişlerdi.
Hakkında 3 bine yakın dava açılan, defalarca kez gözaltına alınıp cinayet azmettiricisi olarak bile tutuklanan , olmadık iftiralara maruz kalıp yığınla kumpas girişimini göğüsleyen , meslektaşları tarafından '' Abi'' olarak bilinen Hasan Karakaya,kendisiyle yapılan bir röportajında:
''18 yıldır Akit'tesiniz,kimi zaman Vakit olsa da ismi. Bu süreçte sizde en çok iz bırakan olaylar hangileri?
Çok büyük baskılar gördük, tehditler aldık. özellikle 28 şubat döneminde.SSK'dan müfettişler gelip bir ay boyunca burada defter inceledi. Hiçbir şey bulamadılar, taciz etmek için yaptılar. Yayın hayatımıza başladığımız Aksaray'daki binanın önüne, patlamamış el bombası koydular. 400 polis, 2 panzer, keskin nişancılar eşliğinde bir baskına maruz kaldık 1999'da. Odamda 3 saat bir arama yapmışlar, ne aradılarsa.Binayı hedef alan 2 kurşun sıktılar, bir gece. Kurşun hâlâ üst kattadır. Gözaltılar yaşadık. 6 gün gözaltında kaldım.'' demişti.
Böylesi çilelere göğüs germiş yine de o dönemde korkunun kölesi olmamış, o netameli günlerde duruşunu bozmamış , kaç tane gür sesli kişi var bu ülkede ? Kaç tane onun gibi İslam'ın kırılamamış kalemi , kararlı dava adamı var ?
Zalime hak ettiği dilden karşılık verdiği için herhalde bu itibarsızlaştırma çabaları.
Kim ne derse desin hafızamda hep haksızlığa uğrayan, mazlum Müslümanların o dönemin medyadaki sesi olarak kalacak.
Son söz niyetine,
yarasaların hatırı için güneş doğmaktan vazgeçmez.
Rabbim cennet ve cemali ile müşerref eylesin. Biz razıyız ondan Rabbim de razı olur inşallah.
Ölülere bile tarafına göre muamele eden insanların bittiği günleri görmeyi dilerken, merhumun Necip Fazıl’dan en sevdiği dizelerle bitirmek istiyorum.
Ölürsün, kapanır yollar geriye
Ben mezarla sırdaş olur beklerim
Varılmaz hayale işaret diye
Toprağında bir taş olur beklerim
Editor : Haberpanelim