Prof. Dr. Yılmaz, ‘Kalite Yönetimi, Akreditasyon ve Uluslararası İlişkiler’ alanlarında CÜ Rektörü Prof. Dr. Faruk Kocacık’a danışmanlık yapacak.
MUSTAFA IŞIK / ÖZEL HABER
CÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Birhan Yılmaz, CÜ Rektörü Prof. Dr. Faruk Kocacık’a, ‘Kalite Yönetimi, Akreditasyon ve Uluslararası İlişkiler’ alanlarında danışmanlık yapacak.
Yeni görevi ve hedefleri hakkında gazetemize özel açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Yılmaz, CÜ’nün ulusal ve uluslar arası düzeyde tanınırlığını artırılmasının hedeflendiğini söyledi. Bu doğrultuda Tıp Fakültesi gibi diğer fakültelerin de akreditasyon süreçlerine dâhil edilmesi gerektiğini belirten Yımaz, bu görevle CÜ’yü daha ileriye taşıyacak proje ve önerileri hayata geçirmek için Rektör Faruk Kocacık ile daha yakın bir ilişki içersinde olacağını söyledi.
Yılmaz; ‘Rektör hocamız, Akreditasyon, Kalite Yönetimi Süreçleri ve Uluslararası İlişkiler konularında danışman olmamı istedi. Zaten, dış ilişkiler koordinatörüyüm ve uluslar arası ilişkilerle içli dışlı olan birisiyim. Üniversitemizin uluslararası arenadaki görünürlüğünü artırmak anlamında yine rektörümüzün talimatıyla 1-1,5 yıldır bu işin içerisindeyim. Danışmanlık görevi ile birlikte biraz daha rektörümüze yakın çalışma imkânı buldum. Daya yakın bir ilişki içerisinde olacağız ve yaptıklarımızı daha kolay anlatma imkânımız olacak’ dedi.
‘AKREDİTASYON ÇOK ÖNEMLİ’
Akreditasyonun üniversiteler için çok önemli olduğunu, CÜ Tıp Fakültesi’nin akredite olarak çok önemli bir başarıyı elde ettiğini belirten Prof. Dr. Yılmaz, akreditasyonun fakültede verilen eğitimin kalitesinin bir göstergesi olduğunu söyledi. CÜ Tıp Fakültesi’nde verilen eğitimin Hacettepe’de verilen eğitimle aynı seviyede olduğunun altını çizen Yılmaz, diğer fakülteleri de bu sürece dâhil etme arzusunda olduklarını söyledi.
Akreditasyonun önemi ve anlamı hakkında da bilgi veren Yılmaz, şu şekilde konuştu:
‘Üniversitemizin bazı fakülteleri hali hazırda akredite, ulusal anlamda akreditasyonu var. Akreditasyon, eğitim şartlarınızı ulusal normlara uydurduğunuz anlamına geliyor. Bazı bölümlerde uluslararası akreditasyon da var. Hatta uluslararası boardlar tarafından tanınan bölümlerimiz de var. Fakat bunlar dağınık ve serpme tarzında. Çok organize olmamış.
2014 yılında üniversitemizin kuruluşunun 40. Yılı olacak. 40. yılda belki bütün bölümlerimizi akredite etmek çok mümkün değil. Çünkü neticede buna hazır olmayan meslek yüksekokulu ya da yeni açılan bölümler var. Onlar için insafsızlık olur bu noktada akreditasyon süreçlerine dahil etmek ama hali hazırda hazır olan bazı bölümler var. Örneğin, ben Mühendislik Fakültesini ben çok hazır görüyorum fakülte olarak.
Tamamen işini tamamlamış bitirmiş, uluslararası platformlara dahil olan bölümler var. Bu konuda çok başarılı öğretim üyelerimiz, hocalarımız var. Ama fakülte anlamında hazır olan fakülteler var. Bunlar ulusal hatta uluslararası akreditasyon süreçlerine dahil olabilir.
Ulusal ve uluslararası akreditasyonun anlamı şu, akredite ettiğiniz zaman ‘benim eğitimim ulusal standartlarda A fakültesi için ODTÜ’ye, İTÜ’ye eşit. Yada tıp fakültesi anlamında Hacettepe’ye eşit’ diyebiliyorsunuz. Örneğin Tıp Fakültemiz ulusal akreditasyonunu tamamladı ve akredite oldu.
Şuanda Hacettepe’nin de akreditasyonu var tıp eğitimi anlamında. Buraya gelen öğrencinin aldığı eğitim anlamında Hacettepe ile eşit. Hiçbir farkı yok. Farkı yaratan da biraz daha çalışma disiplini yada biraz daha bunun yerleşmiş olması. Yani Hacettepe, 7-8 yıldır bu işin içerisinde biz birazcık daha geriden başladık ama tamamladık bu süreçleri.
İstiyoruz ki, üniversitemizde daha fazla fakülte, daha fazla bölüm bu akreditasyon süreçlerine dahil olsun. Çünkü bunu standardize ettiğiniz zaman bir anda öğrenci kalitesi artıyor ve uluslararası tanınırlığınız atıyor. Siz eğitim sisteminizi ilan ettiğiniz zaman , ‘ben, ulusal kabul edilmiş bir düzende, sistemde eğitim veriyorum, bunu açık olarak yapıyorum’ dediğiniz anda size bir kere daha kaliteli öğrenciler geliyor, daha da önemlisi yurt dışından öğrenciler gelmeye başlıyor.
Çünkü bunları İngilizce olarak da hazırlıyorsunuz, mesela web sitenizi…
Mesela kendi bölümümden örnek vereyim, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı’nda şuanda, asistan ve araştırma görevlisi anlamında yabancı uyruklu araştırma görevlisi sayısı iye Türk kökenli araştırma görevlileri yada asistanların sayısı eşit.
Şuanda biz CÜ olarak Tıp Fakültesi anlamında konuşuyorum, asistan, araştırma görevlisi bulmakta sıkıntı çekiyoruz. Kadrolar azaltılmış durumda. Ama Hacettepe bunu yurt dışından getirerek çözmüş. Sivas’ta bunu başarabilir. Başarmaması için hiçbir sebep yok. Tek farkımız uluslar arası angajmanlarımız az olduğu için öğrenci bizi tanımıyor, gelmek istemiyor.
Hal bu ki, ben şöyle düşünüyorum, Ankara’ya göre Sivas çok ucuz. Barınma imkânları ve diğer gereklilikle sağlandığı anda bu gerçekleşebilir. Bir de tabi biz aynı düzeyde, eşit eğitim veriyoruz.
Ben Kardiyoloji Ana Bilim Dalı olarak uluslar arası standartlarda eğitim verdiğimi biliyorum. Ben bundan eminim, kendime güveniyorum ama benim kendime güvenmem bir şey ifade etmiyor. Siz bunu belgeleyeceksiniz, ilan edeceksiniz, yayınlayacaksınız, düzenli olarak da güncelleyeceksiniz.
Maalesef, kendi bölümüm de ulusal ve uluslar arası akreditasyon anlamında, web sitesi, tanıtım anlamında gerideyiz. Çok iş yükümüz var o ayrı konu ama nasıl olsa Tıp Fakültesi akredite oldu. Bizim şansımız o. Fakülte olarak akredite olduğumuz için biz biraz daha şanslıyız o anlamda. Öğrenci biliyor… ‘Türkiye’de 10 tane akredite olmuş Tıp Fakültesi var. Ben, akredite olmuş, eğitimini belgelemiş, düzenli olduğunu ispatlamış bir fakültede okuyacağım bundan sonra’ diyerek bilinçli olarak geliyor ya da bu bilince sahip oluyor uzun vadede.’
‘ÖĞRENCİLER BİZİ PUANLIYOR’
Öğrencilere yapılan duyurulardaki hususları öğrencilerin eğitim süreçlerinde sorguladığını ve takip ettiğini, öğretim üyelerini, ders programlarını puanlayarak not verdiğini belirten Prof. Dr. Yılmaz, tüm bunların kaliteyi artıran şeyler olduğunun da altını çizdi.
Yılmaz; ‘Akredite bir eğitime sahip olduğunuz zaman öğrenciye bunu veriyor, sunuyorsunuz. Web sitenizde ilan ediyorsunuz bunları anlatacağım diye. Öğrenci bunu talep ediyor eksik olduğu zaman, sizi sınıyor, deniyor. Örneğin Tıp Fakültemizi biz akredite ettikten sonra sürekli öğrenciler tarafından hem ders programları, hem de öğretim üyelerimiz denetleniyor. Puanlanıyoruz, not veriliyor bize. Dolayısıyla biz değerlendirilmiş oluyoruz. Bunlar kaliteyi artıran şeyler genel anlamıyla. Biz de ufak ufak bunlara adapte olmaya çalışıyoruz.’
‘SİSTEMİ KURUNCA
GÖREVİ BIRAKABİLİRİM’
Üniversitede yapılan çalışmaların dışarıya anlatılması gerektiğini belirten aynı zamanda yapılan çalışmalarında karşılaştırılması gerektiğini söyledi.
Dış ilişkiler koordinatörü olarak sistemi kurduktan sonra görevi bırakabileceğini de belirten Prof. Dr. Yılmaz, işleyişin kişiye dayalı olmaması gerektiğini, kurumsal olması gerektiğini belirtti.
Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
‘Yaptığınız işi dışarıya anlatmanız, dışarısı ile karşılaştırmanız lazım. Önce ülke sathında sonra yurt dışıyla karşılaştırmanız lazım. Bunu yapmazsanız kör dövüşü gibi oluyor. Kendinizi en iyi zannediyorsunuz. Hal bu ki öyle değil. Dünyada sizin gibi bu işi yapan bir sürü insan, bölüm var.
Cumhuriyet Üniversitesi’nde çok güzel şeyler yapılmış, fakültelerimizde hakikaten çok kıymetli insanlar var. Ama kişisel kalıyor. Bu kişisel olmamalı, kurumsal olmamalı. Mesela dış ilişkiler koordinatörü olarak benim niyetim o, yani bu yapıyı kurduktan sonra ben bu görevi bırakabileceğimi düşünüyorum. Çok daha parlak, güzel yapabilecek insanlar var çünkü. Daha uygun, daha müsait insanlar var. Burada önemli olan kurumsallaşmak. Kurumsallaştığı zaman kim gelirse o gidiyor zaten. Ama kurumsallaşmadığı zaman kişiye bağlı kalıyor. Benimle mesela parlak bir dönem yaşıyor. Sonra daha az ilgili birisi geliyor ya da bilmeyen, konuya vakıf olmayan ama meraklı birisi geliyor ama eski seviyeyi yakalayana kadar bir düşüş dönemi yaşanıyor. Köklü üniversitelerde, mesela Hacettepe’de hiç böyle değil. Hacettepe’de dış ilişkilere kim gelirse gelsin Hacettepe hep yüksek. Hiç azalmıyor. Çünkü sistem orada kurulmuş durumda. Biz de kişiler üzerinden yürümüş…’
‘DİPLOME EKLERİMİZ YOK’
Türkiye’de diploma eki olmayan birkaç üniversite kaldığını bunlardan birinin de CÜ olduğunu belirten Yılmaz, diploma eklerinin alınan diplomanın yanı sıra aktivitelerden, alınan derslere kadar hepsinin işlendiği bir nevi uluslar arası tanınırlık belgesi olduğunu belirten Prof. Dr. Yılmaz, bunu da üniversiteye kazandırmak istediklerini söyledi.
Yılmaz, sözlerini şu şekilde noktaladı:
‘Bu doğrultuda rektörümüzle daha bire bir çalışma imkânı bulmuş olacağım inşallah. 2014, 40. yılımıza böyle güzel, parlak, bir takım tanıtımlar, kökleşmiş adı konmuş şeyler yapacağız.
Mesela bizim diploma ekimiz yok. Diploma eki, aldığınız diplomanın yanında hangi dersleri, eğitimleri aldığınızı gösteren ilave bir belge. AB standardıdır bu. Şuanda diploma eki olmayan birkaç üniversiteden biri biziz kamu üniversitesi olarak. Özellerin hepsi aldı zaten diploma eklerini. 2015 yılına kadar tamamlamamız gerekiyor. Çok yeni olan üniversiteler bile yaptılar diploma eklerini.
Mesela gittiniz ERASMUS ile yurt dışına, onları da işletiyorsunuz. Ders ve krediler olarak işletiyorsunuz, sosyal faaliyetlerinizi de işletiyorsunuz oraya. Bir de İngilizcesi hazırlanıyor onun. Dolayısıyla bir nevi uluslar arası tanınırlık belgesi oluyor.
Bu biz de hala hazır değil. Bunu yapabilmek için aslında her şey var. İnsanları bir araya getirmek gerekiyor. Şimdi rektörümüz rektör yardımcılarımız, öğrenci işleri ile daha yakın çalışma imkânım olacak.’
Editor : Haberpanelim