USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Gündem

Kim Doğru Söylüyor?

Kim Doğru Söylüyor?

 Kim Doğru Söylüyor?
06-01-2014 17:11
Google News


Sağlam, ‘Ferit hocam 1950’lerde yapılmış bir taramada nüfusun yüzde 56’sının enfekte olduğunu söylüyor, bu bilgiye güvenerek bize aktarıyor. Ama bugün bizim elimizde olan verilere güvenemediğini söylüyor. Bu bir çelişki gibi geldi bana’ dedi.

ERSAN ARSLAN

Verem Eğitim ve Propaganda Haftasında  birbirlerini eleştirdiler. Toplantıya katılanlar  sunum yapan Prof.Dr. Ferit Koçoğlu’nun verilerine yanlış diye karşı çıkan Sağlam’ın verilerinin  ne kadar doğru olduğunu bilemediklerini dile gteirdiler.

Sivas’ta, 67. Verem Eğitim ve Propaganda Haftası açılış programı düzenlendi. Halk Sağlığı İl Müdürlüğü’nün kurumun toplantı salonunda düzenlediği programda Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Tıp Fakültesi (CÜTF) öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferit Koçoglu,‘Türkiye’de Verem Savaşı’ Konulu bir sunum yaptı. Programda CÜ Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sefa Levent Özşahin’de ‘Türkülerimizde ve Şarkılarımızda Verem’ konulu konferans gerçekleştirdi.

Programa, Halk Sağlığı İl Müdürü Uzm. Dr. Levent Sağlam, İl Sağlık Müdürü Dr. Bahattin İlter, Kamu Hastaneleri Birliği (KHB) Genel Sekreteri Op. Dr. İbrahim Ethem Özsoy, sağlık kurumlarının yöneticileri ve sağlık personeli katıldı.

‘KÖKÜNÜ KAZIYINCAYA DEK

MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ’

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından başlayan Programın açılış konuşmasınıHalk Sağlığı Müdürü, Uzm. Dr. Levent Sağlam yaptı.

Sağlam, konuşmasında, ‘Bu hafta 67. Kutlayacağımız Verem Eğitim ve Propaganda Haftası. Bu hafta boyunca bir dizi etkinliklerimiz olacak. Bu etkinliklerin açılışında bu programımız geliyor.

Verem, Türkiye’de mücadelesi oldukça zorlu geçmiş bir hastalık. Bununla ilgili geçmişten bugüne yapılan bir çok hizmet var ve her birinin ayrı ayrı değeri var. Ama son yıllarda sağlıkta yapılan bir takım yeni düzenlemelerle, örneğin temel anlamda aile hekimliğine geçişle her astayı her vatandaşı primer, birinci elden, doktorların bizzat yakından takip etmesi sebebiyle veremle savaş mücadelesinde ciddi mesafeler kat edildi. Öyle ki, DSÖ verilerine göre Avrupa bölgesindeki buna 53 ülke dahildir, verem görülme insidansı 100 binde 53 iken Türkiye’de bu rakam 100 binde 22’dir. Biz tabi bunu yeterli bulmuyoruz. Bu hastalıkla mücadelede, kökünü kazıyıncaya kadar devam etmek arzusundayız’ ifadelerini kullandı.

‘SON 10 YILDA ÇOK CİDDİ

ÇALIŞMALAR YAPILDI’

Daha sonra konuşan İl Sağlık Müdürü Dr. Bahattin İlter ise Türkiye’de özellikle son 10 yıllık periyotta tüberküloz ile ile ilgili ciddi çalışmalar yapıldığını söyledi.

İlter; ‘Sağlık Bakanlığı Türkiye’de özellikle son 10 yılda sağlıkta dönüşüm programı kapsamında Tüberküloz hastalığı ile ilgili çok ciddi çalışmalar yaptı ve önemli yol kat etti. En sıkı takip edilen hastalıklardan birisi Tüberküloz hastalığı diyebiliriz. 2005-2006 yıllarına dahi baksak Türkiye’de 21 bin Tüberküloz hastası varmış. 2012 yılı sonu itibariyle tüm Türkiye’de 14 bin 691 tüberküloz vakası olduğunu tespit etmişiz. Yani yüzde 40’ın üzerinde bir azalma var. Bu 14 bin 691 hastanın yüzde 64’ü akciğer tüberkülozu dediğimiz sadece akciğerde görülen ve solunum yolu ile daha sık bulaşan bildiğimiz sosyal tüberküloz vakaları. Ancak bunun yüzde 36’sı da akciğer dışı tüberküloz vakaları. Yani bu sadece akciğerlerimiz de değil, kemiklerde, böbreklerde ve diğer organlarımızda da görülebiler bir hastalık. En fazla solunum yolu ile bulaşan bir hastalık ama dünya çapında bu hastalıkla ilgili en önemli görünen tehlike, kullanılan ilaçlara karşı direnç oluşması. Bunun en büyük sebebi de düzensiz kullanılan ilaçlar ve takibi düzgün yapılmayan hastalar’ dedi.

‘ZENGİN DE, FAKİRDE

VEREME YAKALANABİLİYOR’

Prof. Dr. Ferit Koçoğlu, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferit Koçoglu tarafından ‘Türkiye’de Verem Savaşı’ Konulu konferans verdi.

Dünyadaki Tüberküloz vaka sayıları, yapılan mücadele ve çalışmalar, neler yapılması gerektiği gibi konularda önemli bilgiler paylaşan Koçoğlu, verem mikrobunu kapan kişinin tedavi ile iyileşse de daima risk altında olduğunu söyledi.

Koçoğlu,  ‘Tüberküloz ile ilgili şöye bir inanış vardır, ‘yoksulların, iyi beslenemeyenlerin hastalığıdır’ diye. Artık bu düşünce değişmeye başladı. Zengin de, okumuş da bu hastalığa yakalanabiliyor. Dolayısıyla bu hastalık şimdi herkesi tehdit eder durumda hatta daha tehlikeli boyutlara ulaştı. Tüberküloz hastalığını bu kadar önemli kılan ve çok sayıda örgüt kurulmasına sebep olan bazı özellikler var. Bunlardan bir tanesi, mikrobu kapmaya gör. Mikrobu kaptıysanız ömrünüzbillah demokrasinin kılıcı gibi ensenizde duruyor. ‘Yani ben hasta oldum, geçirdim bitti’ yok öyle bir şey. Korkutmak için söylemiyorum ama risk, her zaman var. Biraz daha kılık değiştirdi ve daha tehlikeli duruma da geldi.

Bunu yok etmek mümkün değil mi? Mümkün, yani bazı ülkelerde çok iyi sonuçlar alınmış. Bizim de şuandaki durumumuz bundan 50-60 yıl öncesi ile kıyaslanmayacak kadar iyi sayılabilir. 1960’lı yıllara kadar neredeyse ülkemizde her evden en az bir tane tüberküloz hastası çıkmış, en az bir kişi tüberkülozdan ölmüş. Ama gerek ilaçla tedavinin bulunması ve yaygın olarak kullanılmaya başlanması, gerekse diğer kontrol çalışmaları ile artık ölümler azalmış, gözden kaybolmuş. 60’lı yıllara kadar Türkiye’de birinci ölüm nedeni verem iken, şimdi ilk 10’un içinde değil. Ama hala bir tehlike olarak varlığını sürdürüyor.

Dünya nüfusuun, 6 milyar ise, 2 milyarının vücudunda mikrop var. Bu 2 milyarın yüzde onu ömürlerinin bir zamanında hasta olarak karşınıza gelecekler. Bunlar şuanda hasta değiller, vücutlarında uyur durumda mikrop var. Bu oran Türkiye için de geçerli. Bizde de üçte biri değilse de 4’te biri. Bunu nereden biliyoruz? 1982 yılında en son Türkiye’de yapılan preferans çalışması var oradan biliyoruz. Ondan sonra yeni bir çalışma yapılmadığı için bilmiyoruz. Belki daha fazla olmuştur, belki biraz daha düşmüş olabilir. Ama bu kitle var olduğu sürece tehlike devam ediyor. Bizim verem savaşında hedefimiz, bu enfekte kitleyi zaman içerisinde yok etmek. Nasıl küçülecek? Biz bulaşmayı önlersek, öyle küçülecek. Ya da bulaşanları, mikrop kapmış insanları erken tespit edip onları ilaçla korursak hastalanmalarını önleyebiliriz. Ama etkili bir verem savaşı yapamazsak bu havuzun küçülmesi mümkün değil. Şuanda görünen o ki, havuza akan su ile havuzdan akan su aynı. Yani havuz yerinde sayıyor. İşte bu bizim önümüzdeki bir sorun kütlesi. Bu dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2012 yılında 8,5 milyon yeni olgu tahmin ediliyor. Bunun 5,5 milyonundan fazlası kayıt olmuş, 3 milyona yakını da bilinmeyen var. Bazı yörelerde yapılan preferans çalışmalarında ne kadar bilinmeyen vaka olduğunu tespit ediyorlar.

Burada işin kötü tarafı şu dünya geneline baktığımızda bunların 1,1 milyonu da HIV ile enfekte ve bu hastalanma riskini çok artıran bir şey. Bu arada 450 bin kişinin de çok ilaca dirençli duruma geçtiğini görüyoruz. Ülkemizde de çok ilaca dirençli vakaların sayısı artıyor. Bu daha başka bir tehlike bu konuda çok dikkatli olmamız gerekiyor. Verem deyince, ‘verem savaş dispanserleri var, onların derdi o’ hayır değil, eğer bu işi sadece verem savuş dispanserlerine bırakırsak, hayat boyu bir adım ileri gidemeyiz. Dispanserler sadece bu savaşın karargahı, organizasyonunu yapan yerler. Geri kalan herkes, hepimiz verem savaş dispanserinin emrinde askerler olmak durumundayız. O bizi sen şuraya, sen şunu yap gibi yönlendirecek’ ifadelerini kullandı.

‘İKİ ŞIK ŞIK BİR TIK TIKLA

VEREM SAVIŞ OLMUYOR’

Doğrudan Gözetimli Tedavi’nin verem tedavisinde çok önemli olduğunu belirren Koçoğlu, bunun dışındaki uygulamaların çok fazla etkili olamadığını söyledi. Verem Savaş Dispanseri hekimliği yaptığı dönemde verilen mücadeleyi örnek gösteren, Koçoğlu, şimdi aynı yaklaşımın söz konusu olmadığını söyledi.

Koçoğlu, ‘Halkımız hekimliği çok güzel tarif etmiş, gördüklerine göre ‘iki tık tık bir şık şık’ Verem savaşı iki tık tık, bir şık şıkla olmuyor. Böyle birebir, dişe diş mücadele, aynı savaş. Öbür savaşlardan, terörle mücadeleden hiçbir farkı yok. Zaten bir çok ilaca dirençli bir vakanın biyolojik bir silahtan farkı yok ki… Bu da biyolojik silah, içimizde dolaşıyor, canlı bomba. Resmen polisiye bir mücadele gerekiyor. Ama tabi insanların çoğuna polisiye uygulamak gerekmez. Ben dispanser hekimliğim sırasında jandarma kullandım. Köy bölgesindeki bir hastayı bir türlü getiremiyorum. Jandarma bir uğradı evine, hemen ertesi gün geldi. Polis kullandım, belediye zabıtası kullandım. Ama çok seyrek kullandım. Önce insanca… İnsanlıktan anlamayan insan yoktur. Bir verem hastasına vakit ayırmak lazım. Yani ‘senin ilacını verdim böyle böyle kullan’ bu yetmiyor. Hastayı bütün çevresi ile ele almak, nasıl bir ortamda yaşıyor, şartları nedir? Bunu ele alabilirsek, biz bunu kontrol altında tutabiliriz’ şeklinde konuştu.

‘SAĞLAM, KOÇOĞLU’NUN

SÖZLERİNİ ELEŞTİRDİ’

Koçoğlu’nun sunumunun ardından CÜ Öğretim Üyesi Doç.Dr. Sefa Levent Özsahin’in ‘Türkülerimizde ve Şarkılarımızda Verem’ konulu konferansına geçilecekti ancak, Sağlam tekrar konuşmak istediğini belirterek, Koçoğlu’nun eleştirdiği bazı konular ve verilerle ilgili karşı eleştiride bulundu.

Sağlam, şu ifadeleri kullandı:

‘Ferit hocam şimdi fazla eleştirel konuşur, bombalar gibi endişelerim oldu. Arkadaşlarım buna şahittir, sonra dedik ki, biraz da eleştirel olalım, farklı sesler duyalım oradan yararlanırız belki dedik. Şahitlerim vardır. Bu davetimizi gerçekleştirdik. Hatta ben farklı sözler duymaktan hakikaten mazoistçe bir zevk alırım. Ama keşke şöyle mahcup olabileceğimiz birşeylerde söyleseydi Ferit hocam, doğru haklı bu noktadada yapabileceğimiz şeyleri yapmadık diyebilseydik. Öyle bir nokta da bulamadım genelinde.Birkaç not almaya çalıştım. Öncelikle hocamın verileri en son 2009 yılına dayanıyor arada 4-5 yıllık eksik kalan bir periyot var ki, eğer eleştirdiğiniz son 10 yıl ise, son yıllarda uygulanan politikalar nedeniyle bu veriler güvenilirliğini yitirdi gibi bir algıya kapandım. 2009 yılından sonraki 4-5 yıllık süreçte aile hekimliğine yeni yeni geçildi ve oturmaya başlandı. Bu süreç içinde sağlık göstergeleri gerçekten daha da iyiye doğru ivme kazandı. Örneğin 2008 yılındaki bebek ölüm oranımız 12’lerdeyken şuan 7.4… Yani o bizim dikkate almadığımız periyotta çor daha fazla iyileşme olduğu düşüncesindeyim. En önemli eleştirilerden bir tanesi de, dispanserlerin kapatıldığı yönündeydi.Evet Sivas’ta Suşehri ve Şarkışla’da iki dispanserimiz vardı. Bunlar kapatıldı, neden? Giriyorsunuz o iki dispanserin yaptığı işlere verimliliğe bakıyorsunuz, attığınız taş, ürküttüğünüz kurbağaya değmeyebiliyor. Artı Aile Hekimliği sistemine geçildikten sonra her aile hekimine 3 bin-3 bin 500 civarında. Aile hekiminden kendine bağlı 3 bin kişi var ise o 3 bin kişiyi yılda en az bir kere görmesini istiyoruz. Bu kadar yakın bir takip var. Dispanserin üzerindeki görevlerin tamamı TSM’lere devredildi. Sonuçta saldım çayıra mevlam kayıra olmadı. Dolasıyılla burada bir sorun olmadığını düşünüyorum. Ayrıca veri akışı ile ilgili de bir takım şüphelerden bahsetti Ferit hocam. Ben de tam tersini söyleyeceğim. Ferit hocam 1950’lerde yapılmış bir taramada nüfusun yüzde 56’sının enfekte olduğunu söylüyor, bu bilgiye güvenerek bize aktarıyor. Ama bugün bizim elimizde olan verilere güvenemediğini söylüyor. Bu bir çelişki gibi geldi bana. Bugünkü verilerin yüzde yüz güvenilir olduğunu bende iddia etmiyorum. Mutlaka eksikliklerimiz vardır. KHB Genel Sekreterimiz de burada biz yakın gelecekte KHB ile  Halk Sağlığı, Sağlık Müdürlüğü’nün şuanda ortak bir veri tabanımız olmakla beraber  yüzde yüz bütün verilerin aynı ortamda gerçekleşeceğini düşünüyoruz ve çalışmalar yapıyoruz. Bu çok yakın bir zamanda olacak inşallah. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, kendi içinde ortak bir veri tabanı kullanıyor. Buradan biz verileri çekip kullanabiliriz ama hala burada yüzde yüzlük bir güvenilirlik sağlayamadığımız için aile hekimlerinden de alıyoruz biz bu verileri. Onlarla çek ederek test ederek emin oluyoruz. Çünkü sistemden aldığımız zaman nerede bizim açığımız var bunu biliyoruz. Sisteme geç girilebiliyor. Bugünün verilerine kısacası her zamankinden daha fazla güvenebiliriz.

İlaca direnç ile ilgili bir problemden yani hastayı yeteri kadar gözetemediğimiz, takip edemediğimiz için dirençli hasta rakamının arttığı yönünde bir endişeden de söz edildi. Bugün hastalar Aile Hekimliği sistemi ile birilkte daha fazla yakın takipteler ve eskiye göre daha fazla elimizden kaçamaz hale geldiler. Şuan Sivas’ta 60 tane Tüberküloz takibi yapılan hasta var. Bu 60 hastayı defalarca sorduk, problemli, tedaviye direnç gösteren, gelmeen hastamız var mı? Diye… Cevap hayır… Bir tane belki şüpheliden bahsettik. Ama mutlaka hepsine Doğrudan Gözetimli Tedavi (DGT) uyguluyoruz. Sağlık Bakanlığı DGT deyince şunu anlıyor veya anlamak istiyor. DGT’nin sağlık personeli eliyle yapılmasını istiyor. Bu mümkün değil pratikte. Diyelim ki Ferit hocam hasta oldu Allah göstermesin. Hergün gelip bir sağlık görevlisinin ağzına ilaçları tıkmasını eminim ki istemez. ‘Ben bu tedaviye uyum göstereceğim’ der. Bunun gibi hastamız var Sivas’ta. Zannediyorum ki yarıya yakın hastamıza aile bireylerine uzak bir köyde yaşıyor ise muhtara yada başka birine teslim ettiğimiz hastalarımız var. Tedavi oranlarına baktığımızda yüzde yüze yakın bir başarı oranımız da var.

Akıbeti bilinmeyen hastalara ilişkin ilimizde bir veri var ise bunun üzerinden gidelim. Yani ben burada bir savunma psikolojisi içerisine girmiş de bunları konuşuyor değilim. Kendi çapımda  iddiaların çok böyle sağlam verilere dayanmadığını gördüğüm için cevap veriyorum. Yoksa, bir açık var ise, hata var ise mutlaka onu düzelteceğiz. Burada da ilk görev bize, dolayısıyla bakanlığa düşüyor. Elimizden geleni yaparız.

Performans ile ilgili de bir eleştiri geldi. ‘Performans çıktı hastalara bakılmaz oldu falan filan’ Ferit hocam, ben 1,5 yıl oldu müdür olalı. Hastanede başhekim yardımcısıydım. Ben Numuneyi bildiğim için söylüyorum 30-50 arasında değişir hasta ortalamamız. Öyle 100-150 hastalar bakılmaz göğüste. Eminis Sivas Devlet Hastanesi’nde de böyledir. Buradan hastayı kaçırıyor ise artık başka faktörler var demektir. Evet performans ile birlikte hasta sayısına bakar olduk, niteliğe bakışımız biraz azaldı bunu kabul ediyorum. Ancak daha önceden, performans olmadan önce de hasta bakamıyorduk. Böyle bir problem vardı. Ferit hocam onu da çok iyi bilir. Sağlık Ocağı sistemi varken 5 doktordan dördü yukaıda tavla oynar, birisi hasta bakardı. Durum, tablo buydu. Şimdi 5 doktorda hasta bakıyor, ha noluyor biraz daha fazla hasta bakayım da performansım artsın diyebiliyor. Ama bütün doktorları da bu kefeye koyamayız. Nitelikli hasta bakan doktorumuz yok mu? Elbetteki var. Bunların sayısı az mı? Hayır bu da çok. Ama içimizde maalesef her meslekte olduğu gibi bir takım ayrık otları olacaktır. Ayrıca siz konuşurken aklımdan şunu da geçirdim. Madem Tüberkülozlu hastaya bakmak, doktora yük getiriyor, onun vaktini çalıyor, vesaire, o zaman bunu de performansa koysunlar olsun bitsin yani dedim kendi kendime.

Arkadaşlar her şey performans değil, performansın öncesini de sonrasını da biliyoruz. Öncesinin zararlarını da, sonrasının zararlarını da biliyoruz. Evet bazı meslektaşlarımız hakikaten sırf performans olsun diye yapmadıkları işi yapar oldular veya hastası ile etik dışı ilişkilere girdiler, onu canım cicim ile fazlası ile şımartmaya kalktılar. Vesaire, vesaire… Bunar olacaktır. Ama kar zarar oranına bakacağız. Demin, Tüberküloz hastasının maaliyete baktıkya, burada da maaliyete bakacağız. Eskiden mi sağlık sistemi daha çok zarardaydı, bugün mü zararda? Hiç teretdütsüz eskiden daha çok zarardaydık. Çünkü hasta bile olsa gitmek içinden gelmiyordu vatandaşın. Şimdi gereksiz gidiyorlar. Hani hep 11 yıl öncesini milat alıyoruz ya, 2002 yılında doktora başvurma oranı yüzde 2 idi hasta başına şimdi bu rakam 8’e çıktı. 4 katı arttı. Evet bu 4 katı artış hep hasta olduğu için mi gidiyorlar? Hayır, sağlık hizmetinin sunumundan çok memnun olan insanlar, gitmesine gerek yokken bile, basit bir şey için, aile sağlığı merkezinde halledebileceği şeyler için de hastaneye gider oldu. Bizim şimdi bunu düzeltmemiz lazım. Yani birinci basamaktan 2. Basamağa sevk zorunluluğu gibi bir şey getirilmesi gerekiyor ama birinci basamaktaki hekim sayısı buna yeterli değil. Bu denendi de hatırlarsanız, fakat tıkanıklık olunca vazgeçildi.

Hocam eleştirdi ben de cevap verdim. Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Ferit hocamızın halk sağlığı camiasında bir duayen olma özelliği var. Hepimizin hocası ve çok kıymetli bir hocamız. O yüzden eleştirilere verdiğimiz cevaplar umarım yanlış anlaşılmamıştır.’

Konuşmaların ardından CÜ Öğretim Üyesi Doç.Dr. Sefa Levent Özsahin ‘Türkülerimizde ve Şarkılarımızda Verem’ konulu konferans verdi. Özşahin, konferansta verem konulu şarkı ve türküleri de dinleterek, bu şarkı ve türkülerin hikayelerini de anlattı.


Editor : Haberpanelim
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ANKET
Sosyal medyaya mı internet medyasına mı güveniyorsunuz?
ARŞİV ARAMA
E-GAZETE
21.11.2024
PUAN DURUMU
GÜNÜN KARİKATÜRÜ
CİLALI TAŞ!